TARIK BİN ZİYAD VE
GEMİLERİ YAKMAK
Berberiler Batı Afrika’da yaşayan göçebe bir toplumdur.
Kökenleri Orta Asya’ya uzanan bu topluluk, Emevi Müslümanlarının buralara
yayılmaları sonraları müslüman olmuştur. O dönemde Kuzey Afrika valisi Nuseyr
oğlu Musa idi.
Avrupa’ya yayılmak için Berberi askerlerden oluşan bir ordu
hazırlaması için, gene bu halktan olan kölesi Ziyad’ın oğlu Tarık’ı
görevlendirdi. Tarık oniki bin kişilik bir ordu hazırlayıp, gemilere
bindirerek, karşı sahildeki bir dağa ulaştı ve oraya Tarık Dağı adını verdi
(Cebelitarık)
O dönemlerde o bölgede
kökenleri Cermen ırkına dayanan , Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkarak, Roma’yı
yağmalayan Batı Gotları (Vizigotlar) adlı barbar bir kavim hüküm sürmekteydi.
Bunlar oradaki halka ağır bir şekilde zulmetmekteydi.
Tarık’ın ordusu ile bu bölgeye geldiği haberini alan
Vizigotlar sayıca daha üstün olan ordularını onların üzerine doğru sürdü.
Çarpışma yaklaşıyor ve gerilim yükseliyordu. İşte bu noktada Tarık askerlerinin
zoru görünce kaçmasını önlemek için, oraya gelmek için kullandıkları tüm
gemileri ateşe verdi.
Askerlerine “artık bizim için geri dönmek olanaksızdır.
Önünüz düşman, arkanız deniz ile çevrili bulunuyor. Direnmekten başka şansınız
yok. Canınızı kılıçlarınızla kurtarmaktan başka bir şey yapamazsınız. Kısa bir
süre derde ve güçlüğe katlanmayı göze alırsanız, uzun süre rahat edersiniz. Ben
düşmana hücum ediyorum, siz de arkamdan gelip saldırın. Ben ölürsem zafere
ulaşana ya da şehit olana dek savaşın”.
Savaşın sekizinci günü Tarık’ın ordusu sürekli tazelenen
Vizigotlar karşısında yorulmaya ve geri çekilmeye başladı. Bunun üzerine Tarık
tekrar askerlerine “ Kahramanlar nereye gidiyorsunuz?
Gaflete kapılıp, nereye kaçmayı düşünüyorsunuz? Unuttunuz mu
önünüz düşman ve arkanız denizdir. Bana bakınız ve ben ne yaparsam siz de onu
yapınız” diyerek düşmana doğru atıldı. Kendisine barbar kavmin sancağını hedef
aldı.
Sancağın yanındaki, kıymetli taşlarla süslü tahtında rahat
bir şekilde oturan Vizigot kralı Rodrik’i bir anda karşısında bulan Tarık,
hasmını öldürdü. Bunun etkisi ile Vizigot ordusu dağıldı. Ancak Musa, Tarık’ın
başarılarını kıskanarak, Tarık’a kaçanları kovalamamasını bildirdi. Ancak böyle
davranmak büyük bir hata olacaktı. Tarık mantıklı olanı yaptı ve düşmanı
kovaladı.
Gotların başkenti olan Toledo kentini alarak, 350 yıllık
barbar Got hakimiyetini yıktı. Bundan sonra Batı Avrupa’da yaklaşık sekizyüz
yıl sürecek farklı bir uygarlık dönemi başlayacaktı.
Hedeflerinize ulaşmak için, hayallerinize inanmanız gerekir. Kararlılık
gösterdiğinizde karşınıza çıkabilecek engelleri göğüsleyebilirsiniz. Belli bir
işe başlamadan önce, planlı ve programlı hareket etmeniz, ekibinizi iyi
seçmeniz gerekir.
Planlı hareket etmeniz, işi şansa bırakmanızı önler ve daha
sonra kullanabileceğiniz ‘keşke’ler azalır. Her ‘keşke’ acıdır. Ancak deneme
yanılma ile öğrenilenler de kolay unutulmaz.
Kararsız tutumlar sizin yeterli ön hazırlık yapmamanız,
kendinizi yetersiz görmeniz ya da olayları aşırı büyütmeniz ile ilgili
olabilir. Unutmayın ki, kimse belli bir işi annesinin karnında öğrenmez. Her
öğrenme süreci bir parça yıpratıcıdır. Yürümeyi öğrenirken sık sık düşersiniz,
Tatil yapmak için de ders çalışarak sınıfınızı geçmek zorundasınızdır. Size
verilen bir görev, o görevi alamayanlar ya da o görevi başaramayanlar
tarafından haksızca eleştirilebilir de. Ancak unutmayın ki, meyve veren ağacı
taşlarlar. Bu düşünce ile yıkıcı eleştirilere dayanabilir, bıyık altından
gülebilirsiniz. Alabileceğiniz olumlu eleştirileri faydalanmak üzere
belleğinize kaydedip, daha iyi hale gelmeye çalışabilirsiniz.
El elden üstündür, hedefe yönelik akıllıca fikirler kimden
gelirse gelsin dikkate alınmalı, edinebileceğiniz ham fikirler işlenerek
zenginleştirilmelidir. Her zaman için mutlaka bir acil eylem planınız olmalı,
koşulların değişimine çabuk uyum sağlamalısınız.
Yani zamana, zemine ve rakibe göre oyun stratejinizi
değiştirebilmelisiniz. Ancak bu yetiye sahip olabilmek için de, olabildiğince
çok sayıda uygun kişiyle iletişim halinde olup, onlarla çalışarak, onların
beceri, bilgi ve görgülerinden istifade etmeniz gerekir.
Hayatta çocukluk, ilk gençlik ve mesleki hayatın başlangıç
dönemleri ‘alma dönemleri’dir. Bu dönemde maddi ya da manevi açıdan dış desteğe
daha çok gereksinim duyarız, gelişmemiz alabilmemize bağlıdır.
Eğer hayatımızın daha önceki basamaklarını sorunsuz
geçmişsek, kendimizle barışığız demektir. Bu duruma gelen bilge kişiler ‘verme
dönemi’ne girer. Kendilerinden sonrakileri olumlu, yapıcı ve doğru bir şekilde
etkilerler. Etraflarına maddi ve manevi destek verirler.
Aksine hayatlarının erken dönemlerinde yeterli düzeyde sevgi
görememiş, önlerinde olumlu örnekler bulamamış kişiler kendileri ile barışık
olmayabilir. Bu durumlarda verme dönemine giremez ve uygunsuz bir şekilde
almaya devam ederler.
Başkalarını haksızca eleştirip, kendilerine haksız kazançlar
sağlamaya çalışabilirler. Bu da hem kişilerin kendilerine, hem de topluma
zararlı kişiler haline gelmelerine yol açar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder