Günümüz Dünya Sorunları
Tüm Konular
-
Konu 1: Küreselleşme –
+ Küreselleşmenin ekonomik, siyasi, sosyal
ve kültürel kısacası çok boyutlu olarak tanımı yapılmakta ve her tanım
farklı bakış açılarını içermektedir.
Parker’a
Göre Küreselleşmenin Altında Yatan Faktörler:
Ø Teknoloji
Ø Ekonomi
Ø Kültür
Ø Doğal çevre
Ø İşletme faaliyetleri
Küreselleşmenin
Getirdiği Avantajlar:
Ø
Uluslararası
ticaret ve yatırımın artması
Ø
Yaşam
standartlarının yükselmesi
Ø
Küresel rekabet
Ø
Dünya çapında
yüzbinlerce iş imkanlarını yaratması
Ø
Haberleşme ve
iletişim imkanları
Ø
Teknoloji transferi
sağlanmış ve enerji, haberleşme alt yapıları kurulmuştur
Küreselleşmenin
Getirdiği Dezavantajlar:
Ø
Büyük ve
uluslararası çalışan şirketler ön plana çıkmıştır
Ø
Küresel
zenginleşmeye karşılık gelirler belli kesimlerde toplanmıştır
Ø
Adetler,
gelenekler, yerel ve ulusal algılamalar erezyona uğratılmıştır
Ø
Geleneksel yapı
aşınmaya uğramıştır
Ø
Geri kalmış ya da
gelişmekte olan ve özellikle kalifiye iş gücü için ücret sırlamaları
getirilmiştir
Küreselleşme
İle İlgili Süreçler:
Ø
Emperyalizm
Ø
Sömürgecilik
Ø
Kalkınma
Ø
Batılılaşma
Ø
Doğululaşma
Ø
Küreselleşmeyle
ilgili kıyaslamalar
1
|
Küresel Ticaretle İlgili 6 Kavram:
Ticaret Akıntısı: Malların uluslararası ticareti,
küreselleşmenin ana yollarından birisidir.
Tedarik Zincirleri: Üretim sürecinde katma-değer sağlayan
faaliyetlerin genel adıdır.
Uluslararası Üretim Ağları: İşlenmiş bir ürünün üretimi süreciyle
ilgili üreticiler ağını içerir.
Küresel Meta Zincirleri: Katma değer yaratan zincirleri ve
endüstrilerin küresel örgütlenmesini bir araya getirir
Küresel Değer Zincirleri: Bir malı yada hizmeti, tasarlanma
aşamasından başlayarak üretimin farklı aşamalarından geçirmek suretiyle
nihai tüketicilere ulaştırmak ve kullanımdan sonrada nihai olarak elden
çıkarmak için gerekli olan ekonomik faaliyetlerin nispi değerine yapılan
vurgudur.
Hurda metal: Küresel değer zinciri bakımından hurda
metal önemlidir. İlk bakışta oldukça sıradan bir meta gibi görünse de pek
çok kimsenin sandığından çok daha önemlidir.
5
Küresel Hastalık:
Ø Aıds
Ø Sars
Ø Grip
Ø Ebola
Virüs
Ø Tropik
Avrupa Hastalıkları
- Konu 2: Nüfus Artışı ve Demografik Yapı,
İşsizlik, Yoksulluk, Açlık, Aşırı Beslenme –
İşsizlik Türleri:
Ø Gizli işsizlik
Ø Açık İşsizlik
Açık
İşsizlik 5’e ayrılır;
A) Yapısal
işsizlik: bir ülkenin ekonomik yapısında oluşan değişmelerden doğan
işsizlik türüdür.
B) Teknolojik
İşsizlik: bu işsizlik türü, üretimde insan gücü yerine makinenin,
teknolojinin kullanılması veya yeni üretim tekniklerinin kullanılması
sonucu ortaya çıkan işsizliktir
C) Konjonktürel
işsizlik: Ekonomik yapıda talep değişmelerinden doğan dalgalanmalar
nedeniyle ortaya çıkan işsizlik türüdür.
2
|
D) Mevsimlik işsizlik: Mevsim
değişiklikleri veya mevsimsel olarak mal ve hizmet taleplerinde ortaya çıkan
azalma sonucu oluşan işsizlik türüdür.
E) Arızi işsizlik:
Emek arz ve talebi arasında dengenin olduğu ekonomilerde de görülen,
çalışanların işyeri değiştirmelerinden kaynaklanan, gerekli fakat boş geçen
dönemlerde karşılaşılan işsizlik türüdür.
- Konu 3: Irkçılık ve Terör –
Irkçılık : Bir halkın veya bir grup
insanın diğer halk ya da insanlardan
farklı olmak ile kalmayıp ve aynı zamanda diğerlerinden fiziksel, düşünsel,
bilgi ya da ahlaki bakımdan daha iyi, daha güçlü, daha yüksek ve daha yaratıcı
olduğunu düşünen ve bu üstünlüğünün atalardan miras alınmış olan biyolojik
farklılıklardan kaynaklandığını savunan anlayıştır.
Sosyal Darwinizm : Güçlünün haklı
sayılması eşitsizlik, ırk ve etnik temelli ayrımcılıklar zulüm, haksızlık,
rekabet ve çekişme, fakirlerin ezilmesi gerektiğini, zayıf olanın sömürülmesi
gerektiğini savunan görüştür.
Bu
teoriye göre insan alt sınıf(siyahiler)
ve üst sınıf(beyazlar) olarak ikiye ayrılmıştır. Medeni ırklar vahşi olarak gördükleri alt sınıf
insanları dünya çapında yok edecek ve onların yerine geçeceklerdir. İnsan
benzeri maymunlarında soyları kurutulacaktır. Böylece daha medeni bir duruma
gelecek. Bir zenci ve Avustralyalı Goril arasında var olan yakınlık ortadan
kalkacaktır.
Avrupalılar yaptıkları katliamları bu
teoriye dayanarak meşrulaştırmışlardır.
Irkçılığın tarihçesi: Bilim
adamları Irk kavramının başlangıcını
M.Ö. 14. ve 15. yy. kadar uzandığını ifade etmektedir. Ancak ırk kavramı daha
önceki dönemlerde Mısır uygarlığında Firavunlar devrine ait mezar
duvarlarındaki resimlerde, rastlanmaktadır. Yerliler(mısırlılar) başka renkte
yabancılar başka renkte tasvir edilmiştir.
M.Ö. 200 yıllarında Eski Yunan tarihinde bunlara benzer kabileci
anlayışlarla karşılaşılır. Yunanlıların ırk ve renk ayrımları, “eşitsizlik” anlayışına
dayanır. Yunanlılar yaşadıkları kendi toplumlarını üstün görerek diğer
toplumlara “Barbar” demişlerdir. İnsanları alt sınıf ve üst sınıf
olarak ikiye ayırmışlardır.Yunanlılardaki bu tabakalaşma ileride dikdatörlerin
ve köle sisteminin kurulmasına sebep olmuştur.
3
Nazi soykırımı: Almanya’nın Nazi döneminde
yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin sistemli bir şekilde öldürdükleri katliama verilen
isimdir. Yahudilerin yanında Sinti, Roman, Yenişler ve diğer Çingeneler denilen
insanlar, özürlüler, savaş tutsakları, lehler ve slavlar da bu katliamın
kurbanı olmuştur.
1933
yılında “nihai çözüm” olarak Yahudileri toplayıp ölüm kamplarına götürülmeleri ve sistemli
olarak büyük kapsamlı bir şekilde “gaz odalarında öldürülmeleri ve cesetlerinin
yakılmasıdır.”
Terör ve Terörizm :
Ø Ülkemizde büyük
bir çoğunluk tarafından
aynı anlamda kullanılan “ terör”
ve “terörizm” kavramları farklı anlamlar
içermektedir.
Ø Siyasal bir amaca yönelmemiş
toplumda korku oluşturan bir eylem “terörizm” değil “terör”dür.
Ø Terörizm ise bireylerin ya da
azınlıkların şiddete dayanan ve kişilere
,mallara ya da kurumlara yönelik siyasal şiddet eylemleri olarak
tanımlayabiliriz.
Ø Farkı ise terörizmin hedefinin
siviller olmasıdır.Bu aynı zamanda terörizmi savaştan ayıran bir unsurdur.İkinci
fark ise teröristin, şiddeti dramatik amaçlar için kullanmasıdır.
Terör ve Terörizmin
Amaçları:
Ø Dikkat çekmek
Ø Kargaşa yaratmak
Ø Taraf
olma çağrısı
Ø Güven
duygusunu yıkmak
Ø Toplum
direncini zayıflatmak ,baş eğdirmek
Terör ve Terörizmin Özellikleri:
Ø
Siyasi bir amacı vardır.
Ø
Devlet otoritesini reddeder.
Ø
Örgütlü harekettir.
Ø
Uluslararası terörizmle ilişki arar ve bağ
kurar.
Ø
Terör dış destek olmadan yaşatılamaz.
Ø
Mali destek sağlamaya çalışılır.
Ø
Tahrip, adam öldürme, adam kaçırma,işkence,
tehdit,şantaj gibi yöntemler kullanılır.
Ø
Şiddete başvurur.
Ø
Dehşet, korku salarak yılgınlık yaratır.
4 Erdal
dk
Ø
Zorbadır, acımasızdır, istismarcıdır.
Ø
Kuralsızdır.
Ø
Soygun, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı
yapar.
Ø
Başka güçlerin taşeronudur.
Ø
Propaganda ile doğar, propaganda ile yaşar .
Ø
Propaganda ile gelişir, propaganda ile ölür.
Ø
Kendisi propaganda aracıdır.
Terörizmle İlgili 9
Kavram:
1)Anarşist:
Her türlü otoriteye karşı olan, anarşi
taraftarı kişi .
2)Eylemci:
Düşüncesini eylemi ile gerçekleştirmeye çalışan kişi.
3)Hücre Evi:
Terör örgütü tarafından örgütsel faaliyetleri yürütmek üzere tutulan ve örgüt
militanları tarafından gizlilik kurallarına dikkat edilerek kullanılan ev.
4)Gerilla:
Halkın desteğine dayalı olarak, hedefini gerçekleştirmek amacıyla mevcut
yönetime karşı savaşan, ancak kendi belirlediği koşullar altında çatışmaya
giren kişi.
5)Örgüt: Legal
anlamda örgüt, ortak bir amaç veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş
kişilerin veya kurumların oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat.İllegal
anlamda örgüt, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek üzere aralarında işbölümü
ve hiyerarşi ilişkisi bulunan ikiden fazla kişinin oluşturduğu birlik,teşekkül.
6) Sempatizan: Üyesi olmadığı halde bir
örgütün bir topluluğun görüşlerini benimseyen veya bir görüş, bir öğretiyi, bir
akımı tutan kimse, duygudaş.
7)Militan:
Bir düşüncenin, bir görüşün başarı kazanması için savaşan, mücadele eden, bir
örgütün etkin üyesi
8)Drijan:
Örgütü kuran, yöneten kişi
9)Terörist:
Sahip olduğu ideoloji mevcut yönetimin görüş, düşünce ve uygulamalarına ters
düşen, mevcut iktidarı şiddet kullanarak değiştirmeyi veya ülkeyi bölmeyi
amaçlayan kişidir .
Terörün Türleri:
Ulusal Terör: Devletin ülkesi içinde
meydana gelen, dış kaynaklı hiçbir terör örgütü ile işbirliği içinde bulunmadan
gerçekleştirilen ve başka bir devletin veya şahsın menfaatini veya zararını
hedef almayan eylemlerdir. Devletin hukuki düzenini hedef almaktadır.
5
Devlet Terörü: Bir devletin kendi ülke
sınırları içinde kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı sistematik şiddet
eylemleridir ve aynı zamanda devlet aktörleri tarafından İnsan Hakları Hukuku
ihlali içinde gerçekleştirilen kapsamlı, yaygın, sistematik şiddet kullanımıdır.
Politik Terör: Politik amaçlar için
toplumda korkuyu teşvik etmek için yapılan şiddet eylemleridir.
Uluslararası Terör: Uluslararası sonuç doğuran
terörist eylemlerdir. Ulusal bir sisteme ülke dışından yöneltilen bir şiddet
veya şiddet yüklü tehdit eylemidir.
Silahsızlanma ve Silahların Denetimi
Konusundaki Gelişmeler:
- Antarktika
Antlaşması
- Nükleer
Denemeleri Yasaklama Antlaşması
- NPT (Nükleer
Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması)
- SALT-I
(Stratejik Silahların Sınırlandırılması Antlaşması-I)
- SALT-II(Stratejik
Silahların Sınırlandırılması Antlaşması-II)
- INF Antlaşması
(Kısa ve Orta Menzilli Füzeler Antlaşması)
- START-I
(Stratejik Silahların Kaldırım Antlaşması-I)
- START- II
(Stratejik Silahların İndirimi Antlaşması -II)
- Yeni START
(Stratejik Silahların indirimi Antlaşması)
- Kimyasal ve
Biyolojik Silahlar Sözleşmeleri
- AKKA (Avrupa
Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması)
- Konu
4: insan Hakları ve İhlalleri –
Osmanlıdan
cumhuriyetin ilanına kadar
demokratikleşme aşamaları:
- 1808 Senediittifak
- 1839 Tanzimat Fermanı’nın İlanı ve Hukukun
Üstünlüğü İlkesinin Getirilmesi
- 1856 Islahat Fermanı İle Azınlık
Haklarının Genişletilmesi
- 1876 I.Meşrutiyetin İlanı, Ayan ve Mebusan
Meclisinin Açılışı,Kanuniesasi İle Anayasal Sisteme Geçiş
- 1923 Cumhuriyetin İlanı
6
Türkiye’de
insan haklarının tarihsel gelişimi:
1. 1921
Anayasası(20 Ocak 1921-20 Nisan 1924)
Hazırlanma ve şekli yapısı
Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü şartları yansıtır.23 maddeden oluşmasıyla diğer
anayasalardan kısadır. Hakimiyet kayıtsız şartsız millete aittir. Teşkilat-ı
Esasinin ilk şeklinde cumhurbaşkanlığı yoktur.29 Ekim 1923 de Cumhuriyetin ilan
edilmesiyle cumhurbaşkanlığı makamı konmuştur.
2. 1924 Anayasası(20 Nisan
1924)
Kurtuluş savaşı sonrası ihtiyaçları
karşılamayan anayasanın değiştirilmesi için meclis bir komisyon
oluşturdu.Fransa ve Polonya
anayasalarından yararlanarak oluşturulan tasarı 20 Nisan 1924 de kabul
edildi.
3. Medeni Kanunun
kabulü(1926)
Ø İsviçre Medeni Kanunu
kaynak olmuştur.
Ø Kadınlar sosyal ve
ekonomik bakımdan erkeklerle eşitlendi.
Ø Mirasta kadın erkek
eşitliği getirildi
Ø Şahitlikte kadın erkek
eşitliği sağlandı.
Ø Kadınlara boşanma hakkı
verildi.
Ø Tek eşli evlilik
getirildi.
Ø Resmi nikah zorunluluğu
getirildi.
Ø Mecelle yürürlükten
kalktı.
4. 1961 Anayasası
1950-1960 dönemin sonlarına doğru iktidar
çoğunluğun davaranışları 1960 yılında protestolara ve ardından çatışmalara
neden oldu. 27 Mayıs 1960 günü 38 subaydan oluşan bir Milli Birlik Komitesi
yönetime el koydu.12 Haziran 1960 da geçici anayasa kabul edildi. Bu anayasada
TBMM nin yerini MBK aldı. Oturumlar gizli olacak ve tutanaklar
yayınlanmayacaktı. 1961 de hazırlanan yeni anayasa halk oylaması ile kabul
edildi.
Yürütme=Cumhurbaşkanlığı
ve Bakanlar Kurulu
Anayasa,yüksek mahkemeleri
tek tek düzenlemiştir.
Devlet insan haklarına
dayalı olarak nitelendirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin
temel nitelikleri arasına Sosyal Devlet kavramını eklenmiştir.
7
5. 1982 ANAYASASI
12 Eylül 1980 Türk Silahlı Kuvvetleri
yönetime el koydu. Parlemento feshedildi,vekillerin dokunulmazlıkları
kaldırıldı,temel hak ve özgürlükler askıya alındı.Ülkde 3 yıllık bir sıkı
yönetim dönemi başladı.1982 de yeni anayasa kabul edildi.
Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Yasama=meclis.Din Kültürü ve Ahlak eğitimi
ilkokul ve ortaokullarda zorunlu hale getirildi.
Bazı maddeleri;
Ø Herkes yaşama,maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Ø Hiç kimse zorla
çalıştırılamaz.
Ø Herkes vicdan, dini inanç
ve kanaat özgürlüğüne sahiptir.
Ø Herkes sosyal güvenlik
hakkına sahiptir.
İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi
Tarihteki ilk yazılı
kanunlar;
Ø Sümerler e ait “Urugakina
Kanunları”dır.
Ø M.Ö.1975_1750 yılları
arasında Babil kralı Hammurabi Sümerlerin hazırladığı bu kanunlardan
yararlanarak kendi adıyla anılan tarihteki ilk düzenli hukuk kurallarını
oluşturdu.Bu kanunlar “Kısasa kısas” içeriklidir ve 282 maddeden oluşur.
İnsan hakları ile ilgili
ikinci bir girişim ise İslam dünyasında yaşanmıştır.Bunlardan ilki;
Ø 622 Medine Sözleşmesi
dir.Müslüman,Yahudi,putperest ve diğer bütün toplulukların haklarını güvence
altına almış ve kimi uzmanlar tarafından ilk anayasa örneği olarak kabul
edilmiştir.
Ø İkinci bir girişim ise
Veda Hutbesi dir.Bütün insanların eşit olduğu vurgulanmış ve kadın haklarından
bahsedilmiştir.
İnsan hakları ile ilgili
üçüncü bir girişim ise Magna Carta
ile 1215 tarihinde İngiltere’de yaşanmıştır.Magna Carta İngiltere kralı Yurtsuz
John ile toprak sahibi soylular(baronlar) arasında imzalanmıştır.
“Büyük Özgürlük Fermanı” olarak da nitelendirilen bu sözleşme hukukun
üstünlüğü ilkesini getirip birçok ülkede yerleşmesine zemin hazırlamıştır. 63
maddeden oluşur.
8
Toplum sözleşmesi fikri
insan hakları düşüncesinin Avrupa ve Amerika’da gelişmesini büyük ölçüde
etkilemiştir.
Amerika’daki etkisini 4
Temmuz 1776 tarihinde yayımlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde
görmekteyiz. Bu belge 13 Amerikan kolonisinin Büyük Britanya Krallığından tüm
bağlarını kopartıp bağımsızlıklarını ilan ettikleri bir belgedir.
28 Ağustos 1789’da Fransız
devriminden sonra Fransız Ulusal Meclisi tarafından Fransa İnsan ve Yurttaş
Hakları Bildirgesi kabul edildi .
Bildirge de insanların
eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme
hakkı olduğunu her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak
egemenliğin bir kişi yada grubun elinde bulunamayacağını hiç kimsenin dini ve
sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu.
1945 de Birleşmiş
Milletlerin kurulmasıyla insan hakları kurumsal olarak da dünya politikasına
girmiştir.Daha sonra kurulan İnsan Hakları Komisyonu Evrensel İnsan Hakları
Beyannamesi’ni hazırlamış ve modern insan hakları belgelerinin temel referansı
haline gelen beyanname10 Aralık 1948 günü BM Genel Kurulu tarafından kabul
edilmiştir.
Uluslar arası İnsan Hakları Örgütleri: (Geçen
seneki sınav sorusu):
Ø Avrupa birliği
Ø Birleşmiş milletler
Ø
Unesco birleşmiş
milletler eğitim, bilim ve kültür örgütü
Ø Unıcef: birleşmiş
milletler uluslararası çocuklara yardım fonu
Ø Who(dünya dünya sağlık örgütü)
Ø Ilo(uluslar arası
çalışma örgütü)
Ø Wb(dünya bankası)
Ø Unep(birleşmiş
milletler çevre programı)
Ø Fao(gıda ve tarım
örgütü)
Ø Ce(avrupa konseyi)
Ø Aihm(insan hakları
mahkaemesi)
Ø Agit(avrupa
güvenlik ve işbirliği teşkilatı)
Ø
Oecd(ekonomik işbirliği kalkınma teşkilatı)
9
-
Konu 5 : Jeopolitik Teoriler ve Dünyada Oluşturulan Nüfüs Bölgeleri –
Kara Hakimiyet Teorisi(Mackinder): Mackinder 1861-1947 yılları arasında
yaşamıştır ve Londra Üniversitesi’nde coğrafya profesörü olan Mackinder 1904
yılında tarihi coğrafya Mihveri adı altında bir konferans düzenlemiştir. 1919
yılında ise Demokratik İdealler ve Gerçek adlı kitabını yayımlamıştır.
Mackinder kendine ait bir kara hakimiyet teorisi geliştirmiş ve bu teoriye
Avrasya’nın merkezi kısmının dünya siyasetinin pilot sahası olarak
belirlemiştir. Bu teoriye göre doğu Avrupa’dan başlayarak Orta Asya ve Sibirya
zengin doğal kaynakları nedeniyle Heartland (Kalp yeri) olarak
adlandırılmıştır. Mackinder batı Avrupa’dan başlayarak Akdeniz Bölgesi,
Ortadoğu, Hindistan, güneydoğu Asya ve Çin’i içerisine alan bölgeleri kenar
kuşak (hilal) olarak nitelendirmiştir. Avrasya ve Afrika’yı içerisine alan
sahaları Dünya Adası olarak adlandırmış Heartland’da sahip olan ülkenin kenar
hilale sahip olacağını, kenar hilale sahip olan ülkenin Dünya adasına sahip
olacağını ve böylece dünya nüfusunun %90’ına hükmedeceğini ileri sürmüştür.
Dünya Adasına sahip olan ülkenin aynı zamanda tüm dünyaya sahip olacağını
belirtmiştir. Mackinder I. ve II. Dünya Savaşlarından sonra görüşlerinde önemli
değişiklikler yapmıştır. Bunun nedeni batı dünyasının her iki savaşta da galip
gelmesi ve doğu bloğu ülkelerinin birer kara devleti olarak fazla varlık
gösterememeleridir. Mackinder Baltık Denizinden Balkanlar’a kadar olan sahayı
siyasi açıdan önemli bir bölge olarak belirtmiş ve bu bölgenin ancak Almanya ve
Rusya tarafından kontrol edilebileceğini ileri sürmüştür. Mckinder’in teorisine
göre Heartland’a sahip olan Rusya kenar hilale doğru yaptığı yayılma
faaliyetlerinde başarısız kalmış ve kenar hilal ülkeleri Rusya’nın kontrolüne
girmemiştir. Buna karşın Amerikalı coğrafyacılar A. Mahon ve N. Spykman deniz
hakimiyetine dayanan görüşleri günümüzde gerçekleşme aşamasındadır.
Deniz Hakimiyeti Teorisi -
Alfred T. Mahan:
A. Mahan 1840-1914 yılları arasında yaşamıştır. A. Mahan bir
devletin büyüklüğünü, kıyıların uzunluğu ve limanların özelliğiyle
ölçülebileceğini belirtmiş uluslararası ilişkilerde kontrolün deniz
egemenliğine bağlı olduğunu ileri sürmüştür.
10 Erdal dk
Bu nedenle “ABD eğer büyük
bir devlet olmak istiyorsa yayılma politikalarını denizlere ve okyanus aşırı
bölgelere taşımak zorundadır” demiştir.
ABD Mahan’ın görüşleri doğrultusunda orta Amerika da ki Karayip adalarını Büyük Okyanustaki Hawaii Adalarını işgal etmiş ve buralarda deniz üsleri kurmuştur. 1898 yılında İspanya ile giriştiği savaş sonrası Filipinler’i alarak Asya kıtasına yayılma politikaları doğrultusunda önemli bir üs elde etmiştir.
A. Mahan Amerika’nın önünde büyük bir engel olarak geniş ve kesintisiz bir ülkeden söz etmektedir. Bu ülke Rusya’dır. Rusya’nın kara hakimiyetin de üstünlüğünü kabul etmekle birlikte önemli dezavantajlarının da bulunduğunu ileri sürmüştür. A. Mahan stratejik açıdan Süveyş ve Panama Kanallarının hem ekonomik hem de uluslar arası siyaset açısından önemli olduğunu vurgulamıştır. A. Mahan Asya kıtasında 30. ve 40. Kuzey paralelleri arasında kalan sahanın İngiltere ile Rusya arasında önemli bir çatışma alanı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca ABD, İngiltere, Almanya ve Japonya’nın Rusya’ya karşı birlikte hareket edeceklerini ileri sürmüştür.
ABD Mahan’ın görüşleri doğrultusunda orta Amerika da ki Karayip adalarını Büyük Okyanustaki Hawaii Adalarını işgal etmiş ve buralarda deniz üsleri kurmuştur. 1898 yılında İspanya ile giriştiği savaş sonrası Filipinler’i alarak Asya kıtasına yayılma politikaları doğrultusunda önemli bir üs elde etmiştir.
A. Mahan Amerika’nın önünde büyük bir engel olarak geniş ve kesintisiz bir ülkeden söz etmektedir. Bu ülke Rusya’dır. Rusya’nın kara hakimiyetin de üstünlüğünü kabul etmekle birlikte önemli dezavantajlarının da bulunduğunu ileri sürmüştür. A. Mahan stratejik açıdan Süveyş ve Panama Kanallarının hem ekonomik hem de uluslar arası siyaset açısından önemli olduğunu vurgulamıştır. A. Mahan Asya kıtasında 30. ve 40. Kuzey paralelleri arasında kalan sahanın İngiltere ile Rusya arasında önemli bir çatışma alanı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca ABD, İngiltere, Almanya ve Japonya’nın Rusya’ya karşı birlikte hareket edeceklerini ileri sürmüştür.
Kuşatma Teorisi:
Kuşatma
Teorisi, günümüz jeopolitikçilerinin bazıları tarafından 1990’lı yılların
başlarında ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre, dünya iki jeostratejik bölgeden
oluşur. Bunlar Rusya ve Çin’den oluşan Kıtasal
Avrasya ile ABD,
Batı Avrupa ve Japonya’dan oluşan Deniz
Ticaretine Bağımlı Bölge‘dir. Bu iki bölge arasındaki bölge ise
Hassas Bölge olarak adlandırılır. Hassas Bölge içerisinde Orta Doğu, Orta Asya,
Güney ve Güneydoğu Asya, Okyanusya, Afrika ve Avrupa ülkeleri yer almaktadır.
Hassas Bölge, Avrasya ve Deniz Bölgesi güç merkezleri tarafından sürekli olarak bir kuşatma altındadır. Hassas Bölge ülkeleri az gelişmiş olmaları nedeniyle hedefi ve potansiyel kriz bölgeleri haline gelmiştir.
Hassas Bölge, Avrasya ve Deniz Bölgesi güç merkezleri tarafından sürekli olarak bir kuşatma altındadır. Hassas Bölge ülkeleri az gelişmiş olmaları nedeniyle hedefi ve potansiyel kriz bölgeleri haline gelmiştir.
Yeni Domino Taşları Teorisi:
Domino
taşlarının devrildiklerinde sırayla yanlarındaki taşları da devirmeleri esasına
dayalı oyundan esinlenerek, ABD’li siyasetçilerin Soğuk Savaş döneminde bir
ülkenin komünist idare altına düşmesinin komşu ülkelere de komünizmin
yayılmasına sebebiyet verebileceği varsayımına dayanan teorileri.
11
Çin’de 1949 yılında komünist idarenin kurulması, 1950’de Kore
Savaşı’nın çıkması ve 1954 yılında Vietnam komünist ordusu Viet Minh’in
Çinhindi’ye hakim sömürgeci kuvvet Fransa’yı büyük bir yenilgeye uğratması
neticesinde Vietnam’ın kuzeyinde bir komünist idarenin kurulması ABD’de
komünizmin bir ülkeden diğerine atlayarak tüm Asya’ya yayılacağı zannını
uyandırdı. Dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower’ın 7 Nisan 1954 tarihinde
yaptığı basın açıklamasında bu endişeye ilk kez resmi ağızdan değinilmiş, bu da
Kore Savaşı’nda olduğu gibi ABD müdahalelerinin altyapısını oluşturmuştu. Öte
yandan, Sovyetler Birliği ve komünist dünyaya komşu ülkelere yönelik çeşitli
askeri, siyasi ve ekonomik önlemleri içeren Çevreleme politikası da bu şekilde
ABD dış politikasında önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Öte yandan, Vietnam
Savaşı’nda ABD’nin başarısızlığa uğraması sonucunda önce Güney Vietnam, sonra
da Laos ve Kamboçya komünist idarelerin eline geçtiyse de, beklenen domino
etkisi ortaya çıkmamış ve komünizmin Asya’da yayıldığı ülkeler bunlarla kısıtlı
kalmıştır.
Tarihin SonuTeorisi - F. Fukuyama:
“Tarihin
Sonu” teorisi, Francis Fukuyama tarafından ortaya atılmıştır. Fukuyama dünya
üzerindeki siyasi gelişmeleri incelemiş ve özellikle Berlin Duvarı’nın
yıkılışı, Romanya Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından dünyada
tek kutuplu bir sisteme doğru gidildiğini belirtmiştir. Fukuyama’ya göre bu
sistem liberal, kapitalist batı demokrasisidir. İnsanoğlu, tarih boyunca
aradığı en ideal sistemi bulduğuna göre, tarih sona ermiştir.
Medeniyetler Çatışması Teorisi - S. Huntington:
Samuel
P. Huntington tarafından hazırlanan makale 1993 yılında Foreing Affairs
Dergisi’nin Yaz Dönemi sayısında yayınlandı. Huntington’un bu tezi,
Fukuyama’nın Tarihin Sonu tezine karşılık olarak Dünya’da yeni
hareketlenmelerin olacağını ve 21. yüzyılın Medeniyetler Çatışmalarına sahne
olacağını öngörmektedir.
Huntington’a göre; bundan sonra Dünya’daki mücadelenin esas kaynağını ideolojik veya ekonomik faktörler değil de kültürel nedenler oluşturacaktır. Milli (Ulus) devletler, az da olsa önemini yitirecek ve Dünya’daki mücadelelerin temelinde, farklı medeniyetlere sahip milletler (gruplar) yer alacaktır.
Huntington’a göre; bundan sonra Dünya’daki mücadelenin esas kaynağını ideolojik veya ekonomik faktörler değil de kültürel nedenler oluşturacaktır. Milli (Ulus) devletler, az da olsa önemini yitirecek ve Dünya’daki mücadelelerin temelinde, farklı medeniyetlere sahip milletler (gruplar) yer alacaktır.
Huntington, kendince bir takım medeniyet ayrımları, belli bir
medeniyet sınıflandırması da yapmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle, birbirleri
ile çatışma ihtimali bulunan uygarlıkları sıralamaktadır.
12
Ancak, Huntington’dan çok
daha önceleri “A Study of History” adlı çalışmasında tarihçi Arnold Toynbee,
kendi uygarlık sınıflamasını ortaya koymuştur.
Toynbee, sınıflamalarında 21 uygarlıktan söz ederken, Huntington 7-8 uygarlığı içerisine alan bir medeniyet sınıflandırmadan söz etmektedir. “Medeniyet kimliği, gelecekte artan bir şekilde ehemmiyet kazanacak ve dünya büyük ölçüde, belli başlı yedi veya sekiz medeniyet arasındaki etkileşimle şekillenecektir. Bunların içine Batı, Konfüçyus, Japon, İslam, Hint, Slav Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyor”. Tamamen masum gibi görünen bu sınıflandırmayı biraz daha dikkatlice inceleyecek olursak, bu uygarlık sınıflandırmasının temelinde bir takım dinsel ayrımların olduğunu görürüz. Batı’da Hıristiyanlık, Çin’de Konfüçyüs dini (inanışı), Japonya’da Şintoizm ve Budizm, Asya’da ve Ortadoğu’da İslam, Balkanlar’da (Slavlarda) Ortodoks inancı, Latin Amerika’da eski dinsel inançların başatlığı ve Afrika’da ise kabile yaşantılarına bağlı olarak ortaya çıkan ilkel dinler.
Toynbee, sınıflamalarında 21 uygarlıktan söz ederken, Huntington 7-8 uygarlığı içerisine alan bir medeniyet sınıflandırmadan söz etmektedir. “Medeniyet kimliği, gelecekte artan bir şekilde ehemmiyet kazanacak ve dünya büyük ölçüde, belli başlı yedi veya sekiz medeniyet arasındaki etkileşimle şekillenecektir. Bunların içine Batı, Konfüçyus, Japon, İslam, Hint, Slav Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyor”. Tamamen masum gibi görünen bu sınıflandırmayı biraz daha dikkatlice inceleyecek olursak, bu uygarlık sınıflandırmasının temelinde bir takım dinsel ayrımların olduğunu görürüz. Batı’da Hıristiyanlık, Çin’de Konfüçyüs dini (inanışı), Japonya’da Şintoizm ve Budizm, Asya’da ve Ortadoğu’da İslam, Balkanlar’da (Slavlarda) Ortodoks inancı, Latin Amerika’da eski dinsel inançların başatlığı ve Afrika’da ise kabile yaşantılarına bağlı olarak ortaya çıkan ilkel dinler.
Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi - B. Buzan ve G. Segal:
Medeniyetler
Bütünleşmesi Teorisi, İngiliz araştırmacılar Barry Buzan ve Gerald Segal
tarafından ortaya atılmıştır. Bu kişiler, Medeniyetler Çatışması teorisine
karşı çıkmakta ve Huntington’un Batı Medeniyeti’ni hiç tanımadığını öne
sürmektedirler.
Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi bütün medeniyetlerin tek bir medeniyet altında (Batı Medeniyeti) bütünleşmesini savunur. Bu teori için diğer medeniyetlerin varlığı rahatsız edicidir. Bu anlamda Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi’nin kültürler ve medeniyetler açısından daha tehlikeli olduğu söylenebilir.
Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi bütün medeniyetlerin tek bir medeniyet altında (Batı Medeniyeti) bütünleşmesini savunur. Bu teori için diğer medeniyetlerin varlığı rahatsız edicidir. Bu anlamda Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi’nin kültürler ve medeniyetler açısından daha tehlikeli olduğu söylenebilir.
Büyük
Satranç Tahtası Teorisi - Z. Brzezinski:
Büyük
Satranç Tahtası Teorisi, Zbigniew Brzezinski tarafından ortaya atılmıştır.
Brzezinski 1997 yılında kaleme aldığı bu teoriyle ilgili eserinde dünyayı büyük
bir satranç tahtasına benzetmiş ve en verimli oyun alanının “Avrasya” olduğunu
belirtmiştir. Bu oyun alanının baş oyuncusu ise ABD’dir. Brzezinski eserinde 5
jeostratejik oyuncu ile 5 jeopolitik mihver belirlemiştir. Brzezinski’ye göre
Rusya, Almanya, Fransa, Çin ve Hindistan etkin oyunculardır. Ukrayna,
Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran ise jeopolitik mihver rolünü
oynamaktadırlar.
13
Entrika
Çemberi Hakimiyet Teorisi - T.
Marrs:
Entrika
Çemberi Hakimiyet Teorisi, Teze Marrs tarafından ortaya atılmıştır. Marrs’a
göre dünyayı yönetenler İç çemberde yer alan ve dünyanın en zenginleri olan on
üyeli bir güç şebekesidir. İç çembere hizmet eden başka çemberler de
bulunmaktadır. Bunlar, siyasiler, yatırımcılar ve büyük şirket başkanlarından
oluşur. Sözü edilen güç şebekesinin amacı başkenti Kudüs olan bir dünya devleti
kurmaktır. Bu güç şebekesine illüminati adı verilmektedir. İllüminati
gizliliğe önem veren ölümcül bir şebekedir. Bu cemiyete girebilmenin temel
şartı W.A.S.P (White Anglo-Saxon Protestan) yani Beyaz renkli Protestan İngiliz
olmaktır. Başka bir din ya da ırka mensup olanlar bu örgüte giremezler. ABD
başkanlarının çoğu illüminatinin üyesidir. Bu örgüte ihanet etmenin cezası
ölümdür.
Uzay Hakimiyet Teorisi:
ABD
eski Devlet Başkanı George W. Bush’un desteklediği bu teorinin ana düşüncesi
“Uzaya hakim olan dünyaya hakim olur” şeklindedir. Bu nedenle havacılıkta daima
üstün olunmalıdır.
Uzay Hakimiyet Teorisi için Hava Hakimiyeti Teorisinin gelişmiş sürümüdür diyebiliriz. Diğer teorilere benzerlik gösterir fakat en ayırt edici özelliği hakimiyet alanı (dünya dahil) dünyanın da dışına çıkmıştır. Bu yolla ABD, uzaya hakim olmak istemektedir.
ABD’li yetkililere göre bu teorinin uygulanabilmesi için 10 yıl yeterlidir.
Teorinin uygulanmasındaki sakıncalar başta Rusya ve Çin olmak üzere birçok ülke tarafından tehdit olarak anılmaktadır. Çünkü Uzay Hakimiyeti Teorisi uydularla tüm dünyanın denetlenmesini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Uzay Hakimiyet Teorisi için Hava Hakimiyeti Teorisinin gelişmiş sürümüdür diyebiliriz. Diğer teorilere benzerlik gösterir fakat en ayırt edici özelliği hakimiyet alanı (dünya dahil) dünyanın da dışına çıkmıştır. Bu yolla ABD, uzaya hakim olmak istemektedir.
ABD’li yetkililere göre bu teorinin uygulanabilmesi için 10 yıl yeterlidir.
Teorinin uygulanmasındaki sakıncalar başta Rusya ve Çin olmak üzere birçok ülke tarafından tehdit olarak anılmaktadır. Çünkü Uzay Hakimiyeti Teorisi uydularla tüm dünyanın denetlenmesini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
-Konu 6: Doğal Kaynaklar ve Enerji Sorunu_
Türkiye’de Nükleer Enerjinin Tarihsel Gelişimi:
1955 yılında “Atom Enerjisinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılması” amacıyla toplanan 1.Cenevre Konferansını takiben,Türkiye’de 1956 yılında
başkanlığa bağlı Atom Enejisi Komisyonu
kurulmuştur. 1970’li yılların başlarında,nükleer santral sahası için Mersin/Akkuyu, Sinop/İnceburun ve Kırıkkale/İğneada
uygun yerler tespit edilmiştir.
14
Dünya’da Nükleer Enerji:
Nükleer santrallerden
ticari olarak elektrik üterimi dünya da 31 ülkede işletilmekte olan 439 nükleer
reaktörden sağlamakta ve bu reaktörlerin toplam üretim kapasitesi dünya
elektrik talebinin %16’sını karşılamaktadır. Ünite sayısının % 24’ü
ABD’de, %14’ü FRANSA’ da, %13’ü
JAPONYA’ da bunları Almanya ve Rusya takip etmektedir.
-
Konu 7 : İklim Değişiklikleri -
İklim Değişikliği: İklim değişikliği, “Nedeni ne olursa olsun
iklim koşullarındaki büyük ölçekli (küresel) ve önemli yerel etkileri bulunan,
uzun süreli ve yavaş gelişen değişiklikler ” biçiminde tanımlanabilir.
İklim Değişikliliğinin Doğal Sebepleri:
Ø Güneş’in Etkisi
Ø
Dünya’nın Presizyon
Hareketi
Ø
El Nino’nun Etkisi
1.Güneş’in Etkisi:
Güneş dünyanın tek enerji kaynağıdır.
Güneş’in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan
güneş rüzgarının, güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde
olduğu açıklanmaktadır
2.Dünya’nın Presizyon
Hareketi
1930 yılında Sırp bilim
adamı Milutin Milankoviç Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her 95.000
yılda biraz daha basıklaştığını
göstermiştir. Bunun dışında her 41.000 yılda dünyanın ekseninde doğrusal bir
kayma ve her 23.000 yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Bilim
insanlarının birçoğu dünyanın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk
dönemler yaşadığını ve bu dönemler içinde ise 100.000 yıllık periyotlarda
10.000 yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da dünyanın
doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.
15
3. El Nino’nun Etkisi:
‘‘Güney salınımı sıcak olayı’’ olarak
tanımlanabilecek el nino hareketi, 1990-98 yıllarında tropikal doğu Pasifik
Okyanusu’nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının 2-5 C° daha yüksek olmasına neden
olmuştur. Özellikle 1997-98 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının
oluşmasında , 1997-98 kuvvetli el nino olaylarının etkisinin önemli olduğu
kabul edilmektedir.1998 ‘deki çok kuvvetli el nino bu yılın küresel rekor
ısınmasına katkıda bulunan ana etmendir.
İklim Değişikliliğinin Yapay Sebepleri:
Ø
Fosil yakıtlar
Ø
Sera Etkisi
1. Fosil yakıtlar
Kömür, petrol ve doğalgaz dünyadaki enerji
kaynaklarının %75’lik kısmını karşılar. Günümüz teknolojisinin 4/3 ünün
yarısının çıkarılması olanaksız; diğer yarısının ise çıkarılması teknik olarak
çok pahalıdır. Bu da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına
sokmaktadır.
2.Sera
Etkisi
Endüstri devrimi ile birlikte özellikle 2.
dünya savaşından sonra, insan aktivitesi
her geçen yıl arttırmıştır. Bu etkinin yokluğunda dünyanın ortalama
sıcaklığının -18 derece olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi olan
sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de
dünyanın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır. Ozon tabakasının
incelmesi de başka bir etkendir.
-
Konu 8 : Günümüz Dünya Sorunlarının Önüne Geçmek Amacıyla Kurulan Kuruluşlar –
Ø Birleşmiş
Milletler (BM)
Ø Kuzey Atlantik Anlaşması Teşkilatı (NATO)
Ø Avrupa Birliği (AB)
Ø Batı Avrupa Birliği (BAB)
Ø Bağımsız Devletler Topluluğu
Ø Uluslararası Atom Enerji Ajansı(IAEA)
Ø Arap Birliği
Ø Afrika Birliği
Ø G- 20
Ø Türksoy
Ø Sangay İşbirliği Örgütü
16
Ø
Interpol
Ø
Nasa
Ø
Agit
Ø
Avrupa
Konseyi
Ø
Uluslararası Halk Sağlığı Örgütü (IPO)
Ø Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
Ø Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF)
Ø Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, ve Kültür
Organizasyonu (UNESCO)
Ø Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
Ø Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)
Ø Birleşmiş Milletler Afetzedelere Yardım
Kuruluşu (UNDRO)
Ø Birleşmiş Milletler Nüfus Etkinlikleri Fonu (UNFPA)
Ø
Kizilay
Ø
Gıda ve
Tarım Örgütü (FAO)
Ø
Uluslararası
Deniz Örgütü(IMO)
Ø
Dünya
Meteoroloji Örgütü (WMO)
- Konu
9 : Soykırım ve Dünyada Gerçekleştirilen Soykırımlar –
Soykırım Kategorileri
- Fiziki soykırım
- Etnik soykırım
- Kültürel soykırım
- Biyolojik soykırım
- Ekonomik soykırım
- Ekolojik soykırım
- Soykırımcı tehcir
- Soykırımcı asimilasyon
- Etnik temizlik
- Ahlak soykırımı
- Güncel soykırım
- Ulus-Devlet soykırımı
Avrupa Kökenli Amerikalıların Amerika’daki
Yerli Halklara Karşı Soykırımı:
Ø Amerikan Kızılderilileri
soykırımına ilişkin ekleyeceklerimiz
Ø ABD, yüzyıllar boyu süren acımasız ve planlı bir soykırımla
yerli halkları katledip kırarak bu bereketli topraklar üzerinde egemenlik
sağlamıştır.
Ø Birleşik Devletler aslında
yer değiştirmiş yabanıl ve asi bir Avrupa’dır.
Ø
Amerikalıların
egemen söylemine göre Amerikalı Kızılderilileri yok etmeye yönelik belirgin bir
hükümet iradesi ortada olmadığı için, yaşanmış olanlara soykırım denilemez.
17
Halbuki
1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oybirliğiyle onaylanan 26 A
(III) sayılı “Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması Sözleşmesi”nin
ikinci maddesine göre, etnik bir grubun yok edilmesi soykırım suçu olarak kabul
edilmektedir.
Ø Kolomb’un Amerika kıtasına ayak bastığı günden beri yerli
Kızılderili halkları aleyhinde yüzyıllardır yaşanan süreçte, Birleşik Devletler
resmi ‘devlet politikası’ olarak adım adım soykırımın hasını
uygulamıştır.
Ø Sadece katledilenCreek, Seminole ve Cherokee Kızılderililerinin
sayısı oldukça fazladır.
Ø Daha önceleri beyaz adamın dağınık saldırılarıyla başlayan
imha, 4 Temmuz Bağımsızlık Bildirgesiyle birlikte devlet politikası olarak
örgütlü bir faaliyete dönüşmüştür.
Ø 1830 yılında kabul edilen Indian Removal Act(Kızılderili
Zorunlu İskan Yasası) Amerikalı Kızılderili toplumunun daha da Batı’ya zorunlu
olarak yerleştirilmeleri politikasını resmileştirmiştir.
Ø Dönemin Başkanı Andrew Jackson bu yasayla arazilerinde
bulunan altına el koymak için, Mississippi nehrinin doğusunda yaşayan Amerikalı
Kızılderililerin zorla nehrin batısına, özellikle Oklohama’daki rezervlerde
(eskinin Guantanamoları) yerleştirilmelerini öngörmekteydi.
Ø Bu yasa Yüksek Mahkeme
tarafından anayasaya aykırı bulunmuş olmasına karşın şiddetle uygulanmış ve
özellikle Cherokee’lerle 1838 yılına dek sürecek savaşlara yol açmıştır.
Ø 1850 yılına dek 100 000
Amerikalı Kızılderili sürgün edilmiştir. Amerikalı Kızılderilileri Sürgünün en
çarpıcı aşaması 1838-1839 yılları arasında ‘Gözyaşı Yolu’ adı verilen yoldur.
Bu isim önlerinden geçen Cherokee’lere Amerikalıların döktüğü gözyaşlarından
ileri gelmektedir. Bu zorunlu sürgün süresince, soğuk, hastalıklar (özellikle
de kolera) ve yorgunluk nedeniyle binlerce yerli yaşamını
yitirmiştir.
18
Ø Tarih kitaplarında
anlatılan masalların tersine Avrupalılar kıtaya ayak bastığı 1600’lü yıllarda
Kuzey Amerika’daki yerli nüfusu 2 milyon değil çok daha fazlaydı: 15 milyon
(bazı kaynaklara göre Orta Amerika dahil toplam 80 milyon). 1900’lerde 1,5
milyona düştüler.
Ø Günümüzde ise 1995’te
gerçekleştirilen bir sayıma göre nüfusları 2 milyona yakındır. Üç yüzyıl
boyunca 13 milyon kişi katliamlar, sistemli göç ve sürgün, talan, aç bırakma,
beyaz adamın kıtaya taşıdığı hastalıklar ve alkol nedeniyle yaşamını
yitirmiştir.
İngiltere’nin Avustralya Tazmanya’daki Yerli
(Aboriginal) Soykırımı:
Ø Tazmanya Soykırımı Avustralya
kıtasının güneyinde eyalet olarak ona bağlı Tasmanya
adasında yaşamış olan ve 48 kabileden oluşan avcı
ve toplayıcı Tasmanya yerlilerine karşı
1803-1847 yıllarında Britanyalı yerleşimciler
tarafından uygulanan soykırım.
1828-1832 yılları arasında yapılan Kara
Savaş
kaydedilen ilk modern soykırım örneğidir. Kara Savaş çatışmaları safkan Tasmanyalıları
yok etmeye yönelik bir soykırımdır. Tasmanya olayı Avustralya'daki soykırımın
bilinen tek örneğidir. Tasmanya olayları çağdaş Avustralyalılar için
soykırım yerine ondan daha ciddi olan imha biçiminde görülür. Türkçe
kaynaklarda Tasmanya adasındakiler ile Avustralya adasındakiler (özellikle
de Queensland eyaletindekiler)Aborjin Soykırımı adı altında da
ele alınır.
Ø
Tasmanya'ya
ilk Britanyalı yerleşimciler 1803 yılında gelmiştir. 1803 yılındaki yerli
nüfusunun 4.000 ilâ 9.000 arasında olduğu tahmin ediliyor.[7Tasmanya'daki
Britanyalıların nüfus artışı 1817-1830 yılları arasında 2.000 kişiden 23.000
kişiye ulaşmıştır.
Ø
Tasmanya'ya
geldikten sonra 75 yıl boyunca uygulanan Britanya politikası, çoğunluğu
1803-1847 yıllarında 4.000 ilâ 7.000 arasındaki Tasmanya yerlisinin imhasına
yol açmıştır.
Ø
1803
yılındaki Britanya sömürgeleştirmesi öncesinde Tasmanya yerlilerinin nüfusu
3.000–15.000 arasında tahmin edilmektedir.
Ø Bağışıklık
sistemi Avrasya'nın bulaşıcı
hastalıklarına karşı zayıf olan Tasmanya yerlilerinin
kırılmasında bu salgın
hastalıkların da çatışmalarla birlikte etkisi olmuştur.
19
Norveç
ve İsveç’te Yaşayan Etnik Samilerin Tehciri ve Asimilasyonu:
Ø Asya kökenli bir halk olan samiler ural alatay dillerine
mensup olup yüzyılardır bulundukları coğrafayada göçebe hayat yaşamışlardır.
Ø Asyadan gelip iskandinavya ve rusyanın kolo yarım adasına
geldiler.
Ø 17 yüzyıldan itibaren isveç , norveç samileri
hirisyanlaştırıp asimile etmeye çalıştılar.
Ø Samilerle ilgili etnik, kültürel ve ekonomik soykırım
amaçlı asimilasyon olaylarına 1600 lü yılarda danimarka ve norveç krallığı sami
bölgelerini norveçleştirmek için sert bir politika izlemişlerdir.
Ø Samileri kilise yoluyla hristiyanlaştırırken sami
çocuklarına Norveççe ve Danimarkaca lisanları üzerinde ders vermiştir.
Ø Kralık sami olan herkesin sadece Norveç ve Danimarkaca
düşünmesini ve gelenekleriyle yetişmesini gerçekleştirmiştir.
Ø 1900’lü yıların başında sami bölgelerinin İsveçler
tarafından sömürgeleştirilmesiyle samiler yüzyıllardır yaşam tarzlarını geçim
kaynakları olan yaylalar, geyik sürülerini otlatma alanlar, ormanlık alanlar,
ekilebilir alanlar samilerin elinden alınarak İsveçli aileler yerleştirildi.
Danimarka’nın Alman Mültecileri Soykırımı:
II. Dünya Savaşı’nın bitiminde ve sonraki üç ay içerisinde,
Sovyet ordusunun Alman topraklarına doğru ilerlemesi sırasında, Doğu Prusya
bölgesinde savaştan kaçan 250,000 Alman gemilerle Danimarka’ya sığındı.
Sığınanlar tel örgülerle çevrili 142 adet toplama kampında insanlık dışı
şartlarda ikamete tabi tutuldular.
Danimarka makamları, binlerce mülteciye tel örgülerle
çevrilmiş kamplarda ve kamp çevresinde kurdukları çok iyi bir nöbetçi
denetimiyle, dış dünyadan tamamen soyutlamışlardı. Bu kamplardaki sağlık durumu
çok dehşet vericiydi. Bu yüzden bulaşıcı hastalıklar hızla yayılmaktaydı.
Bitlenme yaygındı. Yemekler çok az ve verimsizdi. Danimarkalı doktorlar,
sağlıkla ilgili her türlü yardımı reddediyorlardı. Bu yüzden binlerce mülteci
hastalıktan öldü. Birçoğu bugün artık yerleri bilinen mezarlara gömüldü.
20
Bu kamplardaki Alman
mültecilerin üçte birini, 15 yaşından küçük çocuklar oluşturuyordu. Danimarka
makamları mülteci kamplarında enterne edilen Alman mültecilerle her türlü
ilişkiyi kesinlikle yasaklamıştı. Mültecilerin, Danimarka yabancılar yasasının
14. maddesine göre, dikenli tellerle çevrili mülteci kampları dışına
çıkmamaları ve Danimarka halkıyla ilişki kurmamaları için, kamplar özel olarak,
bin kişilik Danimarka CB-korbs adlı güvenlik gücü tarafından sıkı kontrol
altına alınmıştı.
Canını kurtarmak için,
Doğu Prusya’daki savaştan kaçan çoğu kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan
250,000 Alman mülteci araştırmacılara
göre, Danimarka makamları tarafından kendi kamuoyularına, Danimarka’yı istilaya
geliyorlarmış gibi gösterildiler. Yetkili makamlar böylelikle mültecilere karşı
yaptıkları uygulamalar için, hem kendi hem de uluslar arası kamuoyu nezdinde,
bilinçli bir biçimde gerekçe hazırladılar.
Amerikalılar ve
İngilizlerin Dresden ve Hamburg Alman Soykırımı:
Ø Almanların II. Dünya
Savaşı’nı kaybetmeleri ve işgal ettikleri bütün bölgelerden hızla geri
çekilmeleri sırasında, Prusya’dan ve Doğu Almanya’dan kaçan binlerce aile,
Dresden şehrine sığınmıştı. Şehir bu anlamda nüfus olarak ikiye katlanmış ve
yaklaşık 1,200,000 kişiyi barındırmak zorunda kalmıştı.
Ø 1945 yılında savaş
bitmişti. Ama savaş bitmiş olmasına rağmen Amerikalılar ve İngilizler 13
Şubat’ta başlayıp 15 Şubat 1945’e kadar bilinçli bir şekilde üç gün aralıksız
olarak şehri havadan bombalamışlardır. Bu bombalamayı yapmalarının esas amacı
Almanya’dan öç almaktı.
Ø Dresden’e yapılan bu
intikam amaçlı hava saldırısının bir benzeri ise, 1943 yılının Temmuz sonu ve
Ağustos başında, önemli bir sanayi merkezi ve liman şehri Hamburg’a karşı
yapılmıştır. Dresden bombardımanının ön alıştırması gibiydi. Çünkü İngiliz Hava
Kuvvetlerinin aldığı talimattan ve eğitim metotlarından dolayı, Hava
Kuvvetlerinde kullanılan yöntem aynıydı. Önlerinde düşman olarak
tanımladıkları, var olan ne var ne yok her şeyiyle yok etmeyi amaçlıyordu.
21
Almanların ıı. Dünya Savaşı’nda Çingene ve Yahudilere
Yaptıkları Soykırımlar:
Ø Almanlar, 1933-1945 yılları içerisinde, arî ırk
(Race Hygiene) ideolojisi çerçevesinde, mükemmel bir Alman arî ırk yaratma
hedefiyle diğer milletlerden ve etnik gruplardan olan ve arî olmayan 21 milyon
insanı yok ettiler.
Ø Almanlar II. Dünya Savaşı arifesinde ve savaş
süresince yaptıkları soykırımlarda, arî ırk ideolojisini, özellikle Üstün Irk
(Herrenvolk) ve Üstün İnsan (Übermensch) yaratmak ve bu ideolojiyi, Alman
sağlık , sosyal ve kültür politikalarına yerleştirmek için özellikle, aşağı
ırktan olarak tanımladıkları iki grubu hedef olarak seçtiler.
Ø 1925
yılında Almanya’da yapılan, “Çingene Sorunu” adlı bir konferansın ardından bir
kanun çıkarıldı. “Toplum için tehlike yarattıkları gerekçesiyle”, her yaştan
Çingenenin kayıtları yapılarak polis tarafından arşivlenmesi ve işi olmayan
Çingenenin derhal çalışma kamplarına gönderilmesi kararı alındı. 1927 yılında
kimlik kartı taşımaları zorunlu kılındı. 1929 yılında Almanya’daki “Çingenelere
Karşı Mücadele Merkezi” oluşturuldu.
Ø YAHUDİLER:
II. Dünya Savaşı sonuna ve İsrail Devletinin kuruluşuna kadar, Çingeneler gibi
belli bir siyasi coğrafya alanında yoğunlaşmayan Yahudiler de Çingeneler gibi
Avrupa’da küçük azınlıklar olarak çeşitli coğrafi alanlarda yaşıyorlardı.
Ø Almanya’da
Nazilerin 1933 yılında iktidara gelmesiyle birlikte Yahudiler birer soykırım
hedefi haline getirildiler ve yok edilmesi gereken bir grup olarak görüldüler.
Ø Hitler
Nazi ideallerinin gerçekleşmesi için Yahudilerin yok edilmesi gerektiğine
inanıyordu. 4 Ekim 1933’te çıkarılan bir kanunla Yahudiler tüm gazetelerden
çıkartıldılar ve kendi inançlarına göre kurban kesmeleri yasaklandı. 14
Haziran’da Alman vatandaşlıkları iptal edildi.
Ø Avrupa’daki
Yahudileri kontrol ve daha sonra toplu katliam için belli merkezlere tehciri
yaygınlaştırıldı. Hollanda’dan 107 bin, Belçika’dan 28 bin, Fransa’dan 42 bin,
Danimarka’dan 770, İtalya’dan 5 bin, Romanya’dan binlerce, Bulgaristan’dan 20
bin, Yunanistan’dan 45 bin, Macaristan’dan 430 bin, Slovakya’dan 50 bin,
Norveç’ten 1,500, Hırvatistan’dan 5 bin Yahudi soykırım amacıyla toplama
kamplarına tehcir edildi.
22
Ø
Yahudileri soykırıma uğratma operasyonlarıyla
ilgili araştırma yapan ünlü psikolog ve soykırım araştırmacısı Robert Jay Lifton,
1944 yılının Haziran ayında her gün 10 bin Yahudi’nin gaz odalarında
zehirlenerek; 1944 yılının Ağustos ayında ise her gün 20 bin kişinin yakılarak
katledildiğini belirtmiştir.
Tarihte Türklere Uygulanan Katliamlar:
Ø
Tripoliçe Katliamı
Ø
Karabağlar/Azerbaycan
Ø
Navarin Katliamı
Ø
Mora Katliamı
Ø
Bulgarların, Rusların ve Rumların
Türklere uyguladıkları soykırımlar
Ø
Makedonya Katliamı
Ø
Girit Etea Köyü katliamı
Ø
Menemen Katliamı
Ø
Serez Katliamı
Ø
Kosova Katliamı
Ø
Murat Ağa, Sandallar
ve Atlılar Katliamı
Ø
Curcan katliamı
Ø
Talkan katliamı
-
Konu 10 : Filistin ve İsrail Devletinin Doğuşu –
Filistin
Topraklarında Hakimiyet Kuranlar:
Ø İsrailoğulları ve Antik Filistinliler
Ø Asur ve Babil hakimiyeti
Ø Pers hakimiyeti
Ø Roma hakimiyeti
Ø Emeviler
Ø Abbasiler
Ø Fatımiler
Ø Osmanlı hakimiyeti
Ø İngiliz mandası dönemi
Ø İsrail
Arap-İsrail Savaşları:
1948
Arap-İsrail Savaşı
14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin kurulmasından hemen sonra genel bir Arap taarruzu ve dolayısıyla Arap-İsrail Savaşı başladı. Gerilla mücadelesi şeklinde başlayan savaş, Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan'ın da katılmasıyla büyümüş ve sekiz ay kadar devam ettikten sonra 7 Ocak 1949'da Rodos Adası'nda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla son
14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin kurulmasından hemen sonra genel bir Arap taarruzu ve dolayısıyla Arap-İsrail Savaşı başladı. Gerilla mücadelesi şeklinde başlayan savaş, Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan'ın da katılmasıyla büyümüş ve sekiz ay kadar devam ettikten sonra 7 Ocak 1949'da Rodos Adası'nda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla son
bulmuştur.
25
Süveyş Krizi Savaşı
Süveyş Krizi, 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu gizli ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır. Mısır lideri Nasır'ın Süveyş Kanalını millileştirdiğini açıklamasından sonra çıkan savaş, Sovyetler Birliği'nin Londra ve Paris'e atom bombası atma tehditi karşısında İngiltere ve Fransa'nın geri adım atmasıyla sonlanmıştır. Süveyş Krizi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünyaya egemen olan Batı Avrupalı devletlerin mutlak egemenliğinin son bulduğunu ve artık Amerika'nın desteği olmadan hareket edemeyeceklerini göstermiştir.
Süveyş Krizi, 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu gizli ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır. Mısır lideri Nasır'ın Süveyş Kanalını millileştirdiğini açıklamasından sonra çıkan savaş, Sovyetler Birliği'nin Londra ve Paris'e atom bombası atma tehditi karşısında İngiltere ve Fransa'nın geri adım atmasıyla sonlanmıştır. Süveyş Krizi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünyaya egemen olan Batı Avrupalı devletlerin mutlak egemenliğinin son bulduğunu ve artık Amerika'nın desteği olmadan hareket edemeyeceklerini göstermiştir.
Altı Gün
Savaşı
Haziran 1967'de İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaşa verilen addır. Arap İttifakı'na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardır.[4]
İsrail'in kesin üstünlüğü ile bitmiştir. Bu savaştaki önemli olaylardan
biri de savaşı gözlemlemek üzere gönderilen USS Liberty adlı bir Amerikan
gemisinin İsrail tarafından saldırıya uğramasıdır. Şimdiki birçok sorunun
temelini oluşturur. Savaşın sonunda Mısır'dan Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan Tepeleri'ni ve Filistin'in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını alan İsrail topraklarını dört katına
çıkarmıştır. Savaş sonrasında Sina Yarımadası'ndan Mısır lehine çekilen İsrail
ilerleyen dönemlerde diğer toprakları ilhak ettiğini açıklamıştır. Bu kararları
tanınmadığı gibi, İsrail'in BM Kararlarını da uygulamaması sonraki dönemde bölgede
birçok sorunun kaynağını oluşturmuştur. Savaş sonrasında toplanan BM Güvenlik
Konseyi' nde Türkiyearabulucu olarak davet edilmiş ve konseyde İsrail'i destekleyen bir tutum sergilemiştir.[5] Ayrıca Türkiye, Fas'ta toplanan İslam
Konferansı Örgütü'nde alınan İsrail ile diplomatik ilişkilerin
kesilmesi kararını veto
etmiştir.
26
Yom Kippur Savaşı:
1973 yılında olan, Arap İsrail
savaşlarının dördüncüsü. Mısır ve Suriye İsrail'in Yom Kippur bayramını
kutlamasını fırsat bilerek beraber saldırıya geçmiştir. İsrail bayram nedeniyle
gafil avlanmış Golan ve Sina yarımadasından çekilmeye zorlanmıştır. Ancak İsrail'in
bu saldırının etkisiyle ve hırsıyla daha bir güçlü saldırmış şama girmek
üzereyken o dönemin iki süper gücü Sovyetler ve ABD tarafından
durdurulmuştur.sonuçta Araplar yine İsrail karşısında yenilmiştir. Ancak bu
savaşta Araplar bir şeyi ortaya sürüp onu bir silah olarak kullanmaya
başlamıştır. O da sahip oldukları petroldür. Petrolü bir silah olarak kullanan
Araplar meşhur petrol krizini çıkartmıştır.
- Konu 11 : Ermeni Soykırımı İddiaları –
Ermeni Soykırımı İddiaları:
Ø Ermeni
soykırımı iddiaları; Osmanlı Devleti’nin 1915 yılında Anadolu’da yaşayan Ermenilere karşı
sistematik bir yok etme ve soykırım yaptığı şeklindeki iddialardır.
Ø 1915 yılında
gerçekleştirilen Ermeni Tehcirinin Doğu Anadolu’daki Ermeni toplumunu yok etme
amaçlı olduğu söylenmekte 1 ila 1,5 Ermeni’nin öldürüldüğü söylenmektedir.
Ø Soykırım iddialarının asıl
dayanak noktası, zamanın Osmanlı ordusu tarafından gerçekleştirildiği iddia
edilen katliamdan daha çok Osmanlı Devleti’nin tehcir adı altında kendi vatandaşlarına
karşı gerçekleştirdiği ve devlet eliyle planlanan ve yönetilen bir eylem
olmasıdır.
Ø Birinci Dünya Savaşı
nedeniyle gerekli lojistik ve güvenlik sağlanmadan yapılan tehcir harekatına
Osmanlı Devleti’ni zorlayan sebep ise savaş esnasında çıkan ermeni
ayaklanmalarıdır.
Ø Bu iddialar karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin
resmi politikası, Ermenilerce öldürülen birçok Türk’ün yanı sıra tehcir
sırasında ve sonrasında birçok Ermeni’nin öldüğünü kabul etmekle birlikte, bu
ölümlerin sebebinin sistematik bir soykırım değil savaş koşulları, hastalıklar
ve Ermenilerin zorlu göçünü kolaylaştıracak imkanlarının bulunmaması olduğu
yönündedir.
27 Erdal
dk
Ø Her iki taraf da
iddialarını kanıtlamak için birçok kanıt göstermektedir. Türkiye’nin bu
iddiaların açıklığa kavuşması amacıyla her iki ülkenin devlet arşivlerinin
karşılıklı açılması ve tarihçilerce incelenmesi isteğine Ermenistan olumlu
yanıt vermemiştir.
Ø Günümüzde Fransa ve
İsviçre’de Ermeni soykırımının reddedilmesi suçtur. 20 kadar ülke,
parlamentolarında, Ermeni soykırımı iddialarını tanıyan yasaları kabul
etmişlerdir. Amerika federal anlamda böyle bir yasayı kabul etmemesine rağmen
yasa, eyaletler bazında 50 eyaletten 36’sında kabul görmüştür. Kimi ülkelerde
ise (İsrail, İngiltere) soykırım kelimesi yerine ‘’katliam ‘’ kelimesi
yeğlenmiştir.
Ermeni Soykırımı İddialarının
Tarihçesi:
Ø Roma İmparatorluğu döneminde mezhep farkı yüzünden
problemler yaşayan Ermeniler, Selçukluların 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nı
kazanarak Anadolu’ya yerleşmesiyle dinsel anlamda daha özgür bir konuma
geldiler.
Ø Ermenilerin M.S 451 yılında Bizans kilisesinden
ayrılmalarından ötürü Roma İmparatorluğu ile yaşadıkları ciddi problemler
Selçuklular döneminde sona erdi
Ø Türk ve Ermeni halkları , 1877 yılına dek sorunsuzca ve iyi
ilişkiler kurarak birlikte yaşadılar.
Ø 1877’ de İsviçre’de Marksist felsefeden esinlenerek kurulan
Hınçak örgütü, Ermeni toplumları içinde milliyetçi akımların giderek
gelişmesine ön ayak oldu. Hınçak örgütü ile 1890’ da Tiflis’te kurulan ‘’Ermeni
İhtilal Cemiyetleri Birliği’’ (Taşnak-Sutyun), ermeni halkını Osmanlı Devletine
karşı silahlandırmayı ve nihayetinde bağımsız bir devlet kurma hedefine yönelik eylemlerini
sürdürdüler.
Ø Osmanlı’nın 1877-1878 Rus harbini kaybetmesinin ardından
Trabzon‘a kadar olan bölge Rusya’nın yönetimine geçti.
28
Ø Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, İngiliz ve Fransız
ordularına karşı birçok cephede savaşırken, Ermeniler de doğuda çarlık Rusya
ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna saldırmaya başlamış ve kayseri, Bitlis,
Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı, Adana,
İzmir gibi pek çok şehirde isyanlar çıkartmışlardı.
Ø Osmanlı Devleti bu
ayaklanmaların önüne geçebilmek ve daha fazla kan dökülmemesi düşüncesiyle önce
Ermeni patriği mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermenilerin Müslümanları katletmeye devam
etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirdi.
Ø Bu barışçıl tavrın sonuç vermemesi üzerine 24
nisan 1915’de Osmanlı Devleti, isyanları örgütleyen tüm ermeni komitelerini
kapattı ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhinde faaliyette bulunmak
suçundan tutuklattı. 27 mayıs 1915’te de sevk ve iskan kanununa göre, özellikle
doğudaki Ermenilerin yine zamanın Osmanlı toprakları olan Irak, Suriye ve Lübnan gibi bölgelere göç
ettirilmesi kararlaştırıldı.
Ø Türk tarafına göre bu yer
değiştirme (tehcir), bir soykırım ya da katliam değil düşmanla işbirliği yapan
ve ülkenin birliğine zarar veren bir topluluğun zararlı faaliyetlerinin
engellenmesi amacıyla ve iç güvenlik nedeniyle başka topraklarda yerleşime
zorlanması yönünde alınmış bir önlemdir.
Ø Osmanlı arşivlerinde
(Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Arşivi) göçe tabi tutulan Ermeniler için
yolculuk sırasında rahatlarının sağlanması
can ve mallarının korunması için buyruklar olduğu görülmektedir.
Ø Osmanlı Bakanlar Kurulu’nun 30 mayıs 1915 tarihli
kararıyla, Ermenilerin canlarının ve mallarının korunmasını göçmen ödeneğinden
geçimlerinin sağlayabilmeleri için
ödeneğin yapılmasını, ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmasını , hükümet
tarafından evler yapılmasını, alet ve ihtiyaç temin edilmesini, yiyecek ve
diğer
29
ihtiyaçların
sağlanmasını, sağlık durumlarının her gün doktorlar tarafından kontrol
edilmesini, hasta, kadın ve çocukların trenle gönderilmesini ve alınması
gereken daha pek çok önlemi bildiren emirler yayınlamıştır. Ayrıca tehcir
sırasında Ermenilere karşı herhangi bir saldırıda bulunanların tevkif edilerek,
divan- ı Harp Mahkemesi’ne sevk edilmesini ve en ağır şekilde cezalandırmaları
da karara bağlanmıştır.
Ø Tehcir edilen Ermenilerin önemli bir bölümü, isyanları
önleme girişimleri sırasında, savaşın zor şartları altında göç yollarındaki
hastalık ve soygunlarda ve Osmanlı hükümetince kontrol edilemeyen bazı
fanatiklerin saldırıları neticesinde yaşamlarını kaybetmişlerdir. Öte yandan
Rus işgali ve Ermeni isyanları nedeniyle 1914-1915 yılları arasında yaklaşık
800 bin Türk de göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göç sırasında binlerce
Türk ölmüştür.
Ø 1948 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler kararlarına
göre de Ermeni tehciri soykırım olarak kabul edilmemiştir.
Ermeni
Soykırımı İddiaları İçin Çözüm
Önerileri ve Sonuç:
Ø Konu uluslar arası hukukta
hâlihazırda var olan bir hakemlik merciine götürülebileceği gibi, çeşitli
ülkelerde bulunan araştırma kurumlarına da götürülebilir.
Ø Ayrıca tarafların
önerebileceği birer hakem ve bunların yanında yer alacak tarafların üzerinde
uzlaşacakları bir başka hakemler kurulu olan üç taraflı bir komisyona da konu
havale edilebilir.
Ø Oluşturulacak hakemlik
makamında sadece 1915’te sadece Ermenilerin maruz kaldıklarının soykırımın
olarak kabul edilip edilmeyeceğinin saptanmasını istemek kabul edilmemelidir.
Ø Bu tek yanlı bir yaklaşım anlamındadır ve böyle bir tahkim
name örneği yoktur. Yapılması gereken 1915’i bir bütün olmaktan çıkarıp,
spesifik olarak bu kapsama giren bazı olayların soykırım olarak nitelenip
nitelenmeyeceğini hakemlik makamına sunmaktır.
30
Ermeni
Tehciri’nin Sebepleri:
Ø
Rum ve Ermeni
toplulukları Osmanlı gücünü kaybettiğinde, güçlenip birlik olmuşlar ve
Hıristiyan dünyasının ticarî ve kültürel temaslarından yararlanmışlardır. Bunlardan
birçoğu Avrupa elçiliklerden ve konsolosluklardan, kendilerine önemli ticarî ve
malî ayrıcalıklar sağlayan beratlar elde etmişlerdir.
Ø
Ermenilerin çoğunun
Gregoryen olması Katolik dünyasının ve Papa’nın dikkatini üstlerine toplamasına
neden olmuş, bunu kullanarak, Protestan devletlerin Ortadoğu ve Anadolu’da
yürüttükleri faaliyetlerin Ermeni kiliselerince desteklenmesini sağlamışlardır.
Ø
Ruslar da boş
durmamıştır. Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak siyasetinde
Rusya’nın payı büyüktür. Rusya, 21
Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nın ardından, Akdeniz’e inmek
emeliyle Boğazlara hâkim olmak siyasetini gütmüştür. Bu tarihten sonra, Rusya Osmanlı toprakları üzerindeki
siyasetine farklı bir yön vererek,
bölgeye hâkim olabilmek için fırsat kollamıştır. Nitekim, o fırsatı 19. yüzyılın sonlarına
doğru güttüğü “Ermeni azınlığı kullanma” politikası ile gerçekleştirmeye
çalışmıştır.
Ø
Millet-i Sâdıka
olarak Türklerin güvendiği azınlık kabul edilen Ermenilerin durumu 19. yüzyılda
değişmiştir. Bu değişiklik, Kafkasların Ruslar tarafından 19. yüzyılda işgali
ve Türkiye’nin doğu sınırında Ermeni Kilisesi’nin kurulup tanınmasından sonra
Ermeni vali ve generallerin illeri yönetip ordulara komuta ettiği bir Rus
Ermenistan’ının kurulmasıyla başlamıştır. Bir yandan Rus Ermenistan’ının siyasî
ve kültürel durumu, öte yandan, Avrupa’dan gelen yeni milliyetçi ve liberal
fikirler Osmanlı Ermenilerini özellikle yükselen orta sınıfları güçlü bir
şekilde etkilemiş, ateşli ve aktif bir Ermeni milliyetçi hareketinin
gelişmesini tahrik etmiştir.
31
Ø Türkler, Ermenilerle
yedi yüzyıl, Rumlarla beş yüzyıl birlikte yaşamış ve İstanbul’un fethinde,
Avrupa’daki mezhep kavgalarında, savaşlar devam ederken Rumlara ve Ermenilere
ticaret ve mektepleri serbest bırakılmış ve devlet kademelerinde görev
alabilmelerine ortam sağlanmıştı. İkinci Meşrutiyet’e kadar da bir süre
askerlikten muaf tutuldukları gibi, Patrikhane ve kilise mensubu olmak, çifte
vatandaşlık gibi nedenlerle, %100’lere varan vergi muafiyetlerinden de
yararlanmışlardı.
Ø Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmının Osmanlı
hududunu düşman devletlere karşı korumaya gayret eden ordumuzun harekâtını
zorlaştırdıkları; erzak ve askerî malzeme nakliyatını güçleştirdikleri,
düşmanla iş birliği yapmak ve birlikte hareket etmek emelinde oldukları,
ayrıca düşman saflarına katıldıkları, yurt içinde askerî kuvvetlere ve masum
halka silâhlı saldırılar düzenledikleri, düşmanın deniz kuvvetlerine malzeme
sağladıkları, müstahkem mevkileri düşmana göstermeye cesaret ettikleri tespit
edilmiştir.
Ø Bunun için isyancı
unsurların harekât sahasından uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu işlem için
faaliyete başlanacaktır.
Ø Devletin temel çıkarları için uygun görülen bu işlemin bir yöntem ve
kurala bağlanmasını isteyen 26 Mayıs 1915 gün ve 270 sayılı tezkere, Bakanlar
Kurulunda görüşülmüştür. Görüşmelerde devletin varlığını ve güvenliğini
muhafaza için devam eden uygulamalar ve fedakârca düzenlemeleri bozmaya
yönelik zararlı hareketlerin etkili bir şekilde bertaraf edilmesi mutlak
surette gerekli olup, Bakanlığınızın bu konu ile ilgili olarak uygulamaya
koyduğu kararlar isabetli ve açık olduğundan, Bakanlığınızca bu emirde
belirtilen uygulamaya başlanması uygun bulunmuştur.
32
Ø
Nakli gerekli olanların sevklerinin sağlanması, yerel görevlilerin
yönetimine aittir.
Ø
Nakledilen Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanlarını beraberlerinde götürrebilirler.
Ø
İskân yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının
korunmasıyla, iaşe ve dinlenmelerinin sağlanmasından, gidiş yolları üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur. Bu konuda meydana gelecek
gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün görevliler sorumludur.
Ø
Oluşturulan iskân yerlerine ulaşan Ermeniler, duruma
ve yere göre; ya mevcut köy ve kasabalarda ayrı ayrı inşa edilecek evlere ya da
yerel idareciler tarafından belirlenecek yerlerde kurulacak köylere
yerleştirileceklerdir. Köylerin, sağlık şartlarına uygun, tarıma ve gelişmeye
uygun yerlerde kurulmasına özellikle dikkat edilecektir.
Ø
İskân bölgelerinde köy kurulmasına elverişli, boş, sahipsiz ve devlete
ait arazi bulunmaması durumunda, devlet malı olan çiftlik ve köylerin iskân
için tahsis edilmeleri uygundur.
Ermeni’lerin Müslümanlar’a Yaptıkları
Soykırımlar Üzerine Bir Araştırma:
Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü
Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, 1986 yılından bu yana yürüttükleri kazı ve arşiv
çalışmalarıyla asıl katliama uğrayanların Müslüman Türkler olduğunu
belgeleriyle ortaya koyduklarını söyledi. Kürkçüoğlu yaptığı açıklamada, Ermeni
sorununun sadece Türk dünyasının bir sorunu olmadığını, Ortadoğu ve Kafkasya’da
çıkar ve emelleri olan emperyalist devletlerin hepsini birden ilgilendiren
milletlerarası bir problem olduğunu savundu. Ermeniler tarafından yapılan
katliamlar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çok büyük Müslüman
kayıplar olduğunu anlatan Kürkçüoğlu,öldürülenlerin sivil halktan olduğunun
altını çizdi.
33
Prof. Dr. Kürkçüoğlu: “Erzurum’da 50 bin, Van’da 45 bin, Kars’ta 17 bin,
Iğdır’da 15 bin, Erzincan’da 13 bin, Diyarbakır’da 12 bin, Muş’ta 10 bin olmak
üzere bölgede toplam 519 bin sivil, Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş.
Bilhassa Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların Bolşevik ihtilaliyle bu bölgeden
çekilip ülkelerine dönmeleri neticesinde bu bölgede Ermeni çeteleri, gönüllü
Ermeni birlikleri ve bunların başında komutanları var. Ermenilerin o dönemde
yaptığı katliamları herkes çok iyi biliyor” diye konuştu. Erzurum Rus İkinci
Topçu Alayı Komutanı Yarbay Twerdo Khlebov’un, bölgede Ermeni çetelerinin
Müslüman ahaliye yönelik katliamları olduğunu ifade eden telgraflarının
bulunduğunu vurgulayan Kürkçüoğlu, kazı çalışmalarında Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da 185 toplu mezar tespit ettiklerini söyledi.
- Konu 12 : Arap Baharı –
Arap Baharı’nda büyük
çaplı olayların yaşandığı ülkeler:
Ø
Mısır
Ø
Libya
Ø
Suriye
Ø
Tunus
Ø
Bahreyn
Ø
Yemen
Arap Baharı’nda küçük
çaplı olayların yaşandığı ülkeler:
Ø
Fas
Ø
Cezayir
Ø
Kuveyt
Ø
Suudi Arabistan
Ø
Irak
Ø
Umman
Ø
Sudan
Ø
Lübnan
Arap Baharı
Tunus’taki etkisi:
Ø Devlet
başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ve Başbakan Muhammed Gannuşi ülkeyi terk
etmişlerdir.
Ø Teşkilat
içindeki iktidar yanlısı polisler dağıtılmıştır.
Ø Siyasi
suçlular serbest bırakılmıştır.
Ø 200
den fazla insan ölmüştür.
34
Arap Baharı
Umman’daki etkisi:
Ø Sultan
Kabus bin Seyd tarafından halka bir takım ekonomik kolaylıklar verilmiştir.
Ø Bazı
devlet kurumu başkanları görevlerinden alınmıştır.
Ø Umman
Millet Meclisi’ne yasama yetkisi verilmiştir.
Yemen’deki etkisi:
Ø İktidar
partisinden bazı milletvekilleri istifa etmiştir.
Ø Devlet
başkanı Salih dokunulmazlık verilmesi şartıyla görevini terk etmiştir.
Ø 2000
den fazla insan öldü.
Suudi Arabistan’daki
etkisi:
Ø Kral
Abdullah tarafından halka ekonomik kolaylıklar verilmiştir.
Mısır’daki etkisi:
Ø Cumhurbaşkanı
Hüsnü Mübarek ve Başbakan Ahmet Şefik istifa ederek görevlerini terk
etmişlerdir. Mısır Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimini ele almıştır.
Ø Parlamento
dağıtılmıştır.
Ø Devlet
Güvenlik Soruşturma Servisi kapatılmıştır.
Ø Cumhurbaşkanı
ve iktidar partisinin bazı üyeleri hapsedilmiştir.
Ø 800
den fazla insan öldü.
Suriye’deki etkisi:
Ø Siyasi
suçlular serbest bırakılmıştır.
Ø Bölgesel
valiler kovuldu.
Ø İsyan
bölgelerine askeri müdahaleler yapıldı.
Ø Parlamentodan
bazı vekiller istifa etti.
Ø Hükümetten
istifalar oldu.
BBC’nin Ekim 2015
tarihli haberine göre:
Ø 190.000
den fazla insan öldü.
Ø İç
savaştan bu yana Suriye’yi terk eden mültecilerin sayısı 4 milyonu aşmış
durumdadır.
Ø Göç
eden Suriyeli mültecilerin 2 milyonu Türkiye’de bulunuyor.
Ø Suriye’de
en az 3 milyon kişi daha ülkeden kaçmanın yollarını arıyor.
Fas’taki etkileri:
Ø Kral
Muhammed tarafından halkın yararına bazı ekonomik kolaylaştırmalar yapıldı.
Ø Politik
suçlular serbest bırakıldı.
Ø Bazı
başkanlar görevlerinden uzaklaştırıldı.
35
Libya’daki etkileri:
Ø Kral
Muammer Kaddafi halkı tarafından öldürüldü.
Ø Muhalifler
ülke yönetimini ele geçirdi.
Ø NATO
askerleri Libya üzerine operasyonlar düzenledi.
Ø 25.000
den fazla insan öldü.
Arap
Baharı Türkiye’nin Suriye
Politikaları:
Ø
Hükümetin Esed
Rejimi ile yakın ilişkiler kurmasını gündeme getirerek bir tutarsızlık imasında
bulunmak yerinde değildir.
Ø Zira Türkiye’nin Suriye ile yakınlaştığı dönemde ne
gösteriler vardır ne de bu gösterilere şiddet kullanımı söz konusu olmamıştır.
Ø
Halk
hareketinin başladığı ilk dönemler Türkiye Esed’in gitmesinden taraftar
olmamış; halkın taleplerine olumlu karşılık vermesi gerekliliğini ifade
etmiştir. Bu dönemde Türk dış politikası ABD ve diğer Batı Devletleri ile
örtüşmüştür.
Ø Esed rejimi beklendiği üzere duyarlı davranmamış,
halkına karşı sert tedbirler almayı tercih etmiştir.
Ø Esed rejiminin reform yapmayacağını ve sert tutumunu
değiştirmeyeceğini anlayan Türkiye, o noktadan itibaren Esed rejiminin gitmesi
yönünde politika takip etmiş ve bugün de aynı politikaya devam etmektedir.
Arap Baharı Türkiye’nin Tunus
Politikaları:
Ø Başlangıçta temkinli bir suskunluk içinde
kalınmıştır.
Ø Daha sonra bir kriz yönetme bürosu kurulmuş
vatandaşlarımız Tunus’tan tahliye edilmiştir.
Ø Ancak kısa bir süre sonra protestocuların bir “Türk
Modeli” inden söz etmeleri Türkiye’nin
Ø dikkatini çekmiştir.
Ø Tunus Devlet başkanının düşüşünden sonra Tunus’un
geçiş dönemi yetkilileriyle temasa geçilmiştir.
Ø Devrimin sonlandığı dönemlerde Başbakan Erdoğan
bakanlar ve iş adamlarının bulunduğu 300 kişilik bir heyetle Mısır’ın ve
Libya’nın yanında Tunus Ziyareti’ni gerçekleştirmiştir.
Ø Tunus’la: “Her
ülke karşılıklı olarak birbirlerinin diline ve kültürüne ülkelerindeki
eğitimde yer verecekler.” “Ortak sosyoekonomik projelerin geliştirilmesi.”
“Ülke iş adamlarının işbirliği.” Türk ve Tunus üniversiteleri arasındaki
ilişiklerin geliştirilmesi.” konularında anlaşmalar imzalanmıştır.
36
Arap Baharı Türkiye’nin
Mısır Politikaları:
Ø İlk başlarda tarafsız bir şekilde durum takip eden
başbakan Washington ile görüştükten sonra Mısır Cumhurbaşkanına istifa etmesi
konusunda uyarıda bulunmuştur.
Ø Hüsnü Mübarek’in düşüşünden sonra 2011 Eylül’de
başbakan Mısır’a yaptığı gezisinde önemli kar elde etmiştir.
Ø Türkiye ile Mısır arasında enerji, eğitim, kültür,
spor, basın ve kamu yönetimi konularını kapsayan 13 anlaşma imzalanmıştır. Şu
an Mısır’da 250 Türk firması faaliyet göstermektedir.
Ø Erdoğan bu Mısır gezisinde “Türk Modeli” ini övmüş
ve laikleşme tavsiyesinden bulunmuştur. Bu açıklamalarıyla Mısır’da bir halk
kitlesi olan Müslüman Kardeşler tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir.
Ø Yine de Türkiye Mısır’da olumlu bir imaja sahiptir.
ABD’li bir araştırma şirketinin Mısır’da yaptığı ankette halkın %54’ünün Türk
Modeli’nden yana olduğu; başka bir ankette en çok hayranlık duyulan liderin
Türk başbakanı olduğu sonuçları ortaya çıkmıştır.
Arap Baharı Türkiye’nin
Libya Politikaları:
Ø Türkiye için en zor taraf seçimi Libya Arap
Baharı’nda olmuştur. Çünkü Türk şirketleri özellikler inşaat sektöründe Libya
lideri Kaddafi ile 15 milyar dolarlık sözleşmeler imzalamışlardı.
Ø Halk hareketi başladığında Türkiye Kaddafi’den yana
taraf seçmiş ve Batılıların Libya’ya yapacağı askeri müdahalelere karşı
çıkmıştır. Türkiye’nin vetosu sayesinde NATO’da Libya konusundaki işleyiş
yavaşlamıştır..
Ø BM, Mart 2011’de Libya konusunda Paris’te yaptığı
zirveye Ankara’yı davet etmemiştir. Zirveye davet edilmemesi Türkiye’de şok
etkisi yaratmış ve bu tarihten itibaren tutumunu değiştirmiştir.
Ø
Taraf
değiştiren Ankara asilere insanı yardım sağlasa da silah yardımına yine de
yanaşmamıştır.
Ø
Üstünlüğün
muhaliflere geçtiğini gören Türkiye muhaliflerin kazanması durumunda Kaddafi’yi
desteklemiş olmaktan büyük zarar göreceği için tarafını net bir şekilde
belirlemiş ve Kaddafi’ye iktidarı bırakması çağrısından bulunmuştur.
37
Ø Daha sonra Türkiye’nin muhalefet ile ilişkileri
hızla gelişmişir.
Ø Devrim sonrası geçici Libya başkanı İstanbul’u
ziyaret etmiştir. Erdoğan’ın katıldığı görüşmelerde Libya ordusunun Türkiye’de
eğitilmesi, Türk donanmasının Libya donanmasını onarması konularında
anlaşılmıştır.
Ø Çok sayıda Türk şirketi, sanayi, petrol, gaz ve
inşaat sektörlerinde yeni Libya ile ilişkiler içine girmiştir.
38
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder