3 Ocak 2016 Pazar

Günümüz Dünya Sorunları Tüm Konular



Günümüz Dünya Sorunları
Tüm Konular

- Konu 1: Küreselleşme –

+ Küreselleşmenin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel kısacası çok boyutlu olarak tanımı yapılmakta ve her tanım farklı bakış açılarını içermektedir.

Parker’a Göre Küreselleşmenin Altında Yatan Faktörler:
Ø   Teknoloji
Ø   Ekonomi
Ø   Kültür
Ø  Doğal çevre
Ø  İşletme faaliyetleri

Küreselleşmenin Getirdiği Avantajlar:
Ø  Uluslararası ticaret ve yatırımın artması
Ø  Yaşam standartlarının yükselmesi
Ø  Küresel rekabet
Ø  Dünya çapında yüzbinlerce iş imkanlarını yaratması
Ø  Haberleşme ve iletişim imkanları
Ø  Teknoloji transferi sağlanmış ve enerji, haberleşme alt yapıları kurulmuştur
 
Küreselleşmenin Getirdiği Dezavantajlar:
Ø  Büyük ve uluslararası çalışan şirketler ön plana çıkmıştır
Ø  Küresel zenginleşmeye karşılık gelirler belli kesimlerde toplanmıştır
Ø  Adetler, gelenekler, yerel ve ulusal algılamalar erezyona uğratılmıştır
Ø  Geleneksel yapı aşınmaya uğramıştır
Ø  Geri kalmış ya da gelişmekte olan ve özellikle kalifiye iş gücü için ücret sırlamaları getirilmiştir

Küreselleşme İle İlgili Süreçler:

Ø  Emperyalizm
Ø  Sömürgecilik
Ø  Kalkınma
Ø  Batılılaşma
Ø  Doğululaşma
Ø  Küreselleşmeyle ilgili kıyaslamalar



                                              1



Küresel Ticaretle İlgili 6 Kavram:
Ticaret Akıntısı: Malların uluslararası ticareti, küreselleşmenin ana yollarından birisidir.
Tedarik Zincirleri: Üretim sürecinde katma-değer sağlayan faaliyetlerin genel adıdır.
Uluslararası Üretim Ağları: İşlenmiş bir ürünün üretimi süreciyle ilgili üreticiler ağını içerir.
Küresel Meta Zincirleri: Katma değer yaratan zincirleri ve endüstrilerin küresel örgütlenmesini bir araya getirir
Küresel Değer Zincirleri: Bir malı yada hizmeti, tasarlanma aşamasından başlayarak üretimin farklı aşamalarından geçirmek suretiyle nihai tüketicilere ulaştırmak ve kullanımdan sonrada nihai olarak elden çıkarmak için gerekli olan ekonomik faaliyetlerin nispi değerine yapılan vurgudur.
Hurda metal: Küresel değer zinciri bakımından hurda metal önemlidir. İlk bakışta oldukça sıradan bir meta gibi görünse de pek çok kimsenin sandığından çok daha önemlidir.

5 Küresel Hastalık:
Ø  Aıds
Ø  Sars
Ø  Grip
Ø  Ebola Virüs
Ø  Tropik Avrupa Hastalıkları

-  Konu 2: Nüfus Artışı ve Demografik Yapı, İşsizlik, Yoksulluk, Açlık, Aşırı Beslenme –

İşsizlik Türleri:
Ø  Gizli işsizlik
Ø  Açık İşsizlik

Açık İşsizlik 5’e ayrılır;
A) Yapısal işsizlik: bir ülkenin ekonomik yapısında oluşan değişmelerden doğan işsizlik türüdür.
B) Teknolojik İşsizlik: bu işsizlik türü, üretimde insan gücü yerine makinenin, teknolojinin kullanılması veya yeni üretim tekniklerinin kullanılması sonucu ortaya çıkan işsizliktir
C) Konjonktürel işsizlik: Ekonomik yapıda talep değişmelerinden doğan dalgalanmalar nedeniyle ortaya çıkan işsizlik türüdür.




                                            
                                              2

  

D) Mevsimlik işsizlik: Mevsim değişiklikleri veya mevsimsel olarak mal ve hizmet taleplerinde ortaya çıkan azalma sonucu oluşan işsizlik türüdür.
E) Arızi işsizlik: Emek arz ve talebi arasında dengenin olduğu ekonomilerde de görülen, çalışanların işyeri değiştirmelerinden kaynaklanan, gerekli fakat boş geçen dönemlerde karşılaşılan işsizlik türüdür.

- Konu 3: Irkçılık ve Terör –

Irkçılık : Bir halkın veya bir grup insanın diğer halk  ya da insanlardan farklı olmak ile kalmayıp ve aynı zamanda diğerlerinden fiziksel, düşünsel, bilgi ya da ahlaki bakımdan daha iyi, daha güçlü, daha yüksek ve daha yaratıcı olduğunu düşünen ve bu üstünlüğünün atalardan miras alınmış olan biyolojik farklılıklardan kaynaklandığını savunan anlayıştır.
Sosyal Darwinizm :  Güçlünün haklı sayılması eşitsizlik, ırk ve etnik temelli ayrımcılıklar zulüm, haksızlık, rekabet ve çekişme, fakirlerin ezilmesi gerektiğini, zayıf olanın sömürülmesi gerektiğini savunan görüştür.  
    Bu teoriye göre  insan alt sınıf(siyahiler) ve üst sınıf(beyazlar) olarak ikiye ayrılmıştır.  Medeni ırklar vahşi olarak gördükleri alt sınıf insanları dünya çapında yok edecek ve onların yerine geçeceklerdir. İnsan benzeri maymunlarında soyları kurutulacaktır. Böylece daha medeni bir duruma gelecek. Bir zenci ve Avustralyalı Goril arasında var olan yakınlık ortadan kalkacaktır.
     Avrupalılar yaptıkları katliamları bu teoriye dayanarak meşrulaştırmışlardır.

Irkçılığın tarihçesi:  Bilim adamları Irk kavramının  başlangıcını M.Ö. 14. ve 15. yy. kadar uzandığını ifade etmektedir. Ancak ırk kavramı daha önceki dönemlerde Mısır uygarlığında Firavunlar devrine ait mezar duvarlarındaki resimlerde, rastlanmaktadır. Yerliler(mısırlılar) başka renkte yabancılar başka renkte tasvir edilmiştir.  M.Ö. 200 yıllarında  Eski Yunan tarihinde bunlara benzer kabileci anlayışlarla karşılaşılır. Yunanlıların ırk ve renk ayrımları,  “eşitsizlik” anlayışına dayanır. Yunanlılar yaşadıkları kendi toplumlarını üstün görerek diğer toplumlara “Barbar” demişlerdir. İnsanları alt sınıf ve üst sınıf olarak ikiye ayırmışlardır.Yunanlılardaki bu tabakalaşma ileride dikdatörlerin ve köle sisteminin kurulmasına sebep olmuştur. 

                                             3  

  
Nazi soykırımı:   Almanya’nın Nazi döneminde yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin sistemli bir şekilde öldürdükleri katliama verilen isimdir. Yahudilerin yanında Sinti, Roman, Yenişler ve diğer Çingeneler denilen insanlar, özürlüler, savaş tutsakları, lehler ve slavlar da bu katliamın kurbanı olmuştur.
     1933 yılında “nihai çözüm” olarak Yahudileri toplayıp  ölüm kamplarına götürülmeleri ve sistemli olarak büyük kapsamlı bir şekilde “gaz odalarında öldürülmeleri ve cesetlerinin yakılmasıdır.”

Terör ve Terörizm :
Ø  Ülkemizde  büyük  bir  çoğunluk  tarafından  aynı  anlamda kullanılan “ terör” ve “terörizm” kavramları  farklı anlamlar içermektedir.
Ø  Siyasal bir  amaca  yönelmemiş toplumda korku oluşturan bir eylem “terörizm değil “terör”dür.
Ø  Terörizm ise bireylerin ya da azınlıkların şiddete  dayanan ve kişilere ,mallara ya da kurumlara yönelik siyasal şiddet eylemleri olarak tanımlayabiliriz.
Ø  Farkı ise terörizmin hedefinin siviller olmasıdır.Bu aynı zamanda terörizmi savaştan ayıran bir unsurdur.İkinci fark ise teröristin, şiddeti dramatik amaçlar için kullanmasıdır.

Terör ve Terörizmin Amaçları:
Ø  Dikkat çekmek
Ø  Kargaşa yaratmak
Ø  Taraf  olma  çağrısı
Ø  Güven duygusunu yıkmak
Ø  Toplum  direncini  zayıflatmak  ,baş eğdirmek

Terör  ve Terörizmin Özellikleri:
Ø  Siyasi bir amacı vardır.
Ø  Devlet otoritesini reddeder.
Ø  Örgütlü harekettir.
Ø  Uluslararası terörizmle ilişki arar ve bağ kurar.
Ø  Terör dış destek olmadan yaşatılamaz.
Ø  Mali destek sağlamaya çalışılır.
Ø  Tahrip, adam öldürme, adam kaçırma,işkence, tehdit,şantaj gibi yöntemler kullanılır.
Ø  Şiddete başvurur.
Ø  Dehşet, korku salarak yılgınlık yaratır.



                                              4                          Erdal dk 

Ø  Zorbadır, acımasızdır, istismarcıdır.
Ø  Kuralsızdır.
Ø  Soygun, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yapar.
Ø  Başka güçlerin taşeronudur.
Ø  Propaganda ile doğar, propaganda ile yaşar .
Ø  Propaganda ile gelişir, propaganda ile ölür.
Ø  Kendisi propaganda aracıdır.

Terörizmle İlgili 9 Kavram:
1)Anarşist: Her türlü  otoriteye karşı olan, anarşi taraftarı kişi .
2)Eylemci: Düşüncesini eylemi ile gerçekleştirmeye çalışan kişi.
3)Hücre Evi: Terör örgütü tarafından örgütsel faaliyetleri yürütmek üzere tutulan ve örgüt militanları tarafından gizlilik kurallarına dikkat edilerek kullanılan ev.
4)Gerilla: Halkın desteğine dayalı olarak, hedefini gerçekleştirmek amacıyla mevcut yönetime karşı savaşan, ancak kendi belirlediği koşullar altında çatışmaya giren kişi.
5)Örgüt: Legal anlamda örgüt, ortak bir amaç veya işi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kişilerin veya kurumların oluşturduğu birlik, teşekkül, teşkilat.İllegal anlamda örgüt, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek üzere aralarında işbölümü ve hiyerarşi ilişkisi bulunan ikiden fazla kişinin oluşturduğu birlik,teşekkül.
6) Sempatizan: Üyesi olmadığı halde bir örgütün bir topluluğun görüşlerini benimseyen veya bir görüş, bir öğretiyi, bir akımı tutan kimse, duygudaş.
7)Militan: Bir düşüncenin, bir görüşün başarı kazanması için savaşan, mücadele eden, bir örgütün etkin üyesi
8)Drijan: Örgütü kuran, yöneten kişi
9)Terörist: Sahip olduğu ideoloji mevcut yönetimin görüş, düşünce ve uygulamalarına ters düşen, mevcut iktidarı şiddet kullanarak değiştirmeyi veya ülkeyi bölmeyi amaçlayan kişidir .

Terörün Türleri:
Ulusal Terör: Devletin ülkesi içinde meydana gelen, dış kaynaklı hiçbir terör örgütü ile işbirliği içinde bulunmadan gerçekleştirilen ve başka bir devletin veya şahsın menfaatini veya zararını hedef almayan eylemlerdir. Devletin hukuki düzenini hedef almaktadır.


                                               5 
Devlet Terörü: Bir devletin kendi ülke sınırları içinde kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı sistematik şiddet eylemleridir ve aynı zamanda devlet aktörleri tarafından İnsan Hakları Hukuku ihlali içinde gerçekleştirilen kapsamlı, yaygın, sistematik şiddet kullanımıdır.
Politik Terör: Politik amaçlar için toplumda korkuyu teşvik etmek için yapılan şiddet eylemleridir.
Uluslararası Terör: Uluslararası sonuç doğuran terörist eylemlerdir. Ulusal bir sisteme ülke dışından yöneltilen bir şiddet veya şiddet yüklü tehdit eylemidir.

Silahsızlanma ve Silahların Denetimi Konusundaki Gelişmeler:
  1. Antarktika Antlaşması
  2. Nükleer Denemeleri Yasaklama Antlaşması
  3. NPT (Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması)
  4. SALT-I (Stratejik Silahların Sınırlandırılması Antlaşması-I)
  5. SALT-II(Stratejik Silahların Sınırlandırılması Antlaşması-II)
  6. INF Antlaşması (Kısa ve Orta Menzilli Füzeler Antlaşması)
  7. START-I (Stratejik Silahların Kaldırım Antlaşması-I)
  8. START- II (Stratejik Silahların İndirimi Antlaşması -II)
  9. Yeni START (Stratejik Silahların indirimi Antlaşması)
  10. Kimyasal ve Biyolojik Silahlar Sözleşmeleri
  11. AKKA (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Antlaşması)

 - Konu 4: insan Hakları ve İhlalleri –

Osmanlıdan cumhuriyetin  ilanına kadar demokratikleşme aşamaları:
  1. 1808 Senediittifak
  2. 1839 Tanzimat Fermanı’nın İlanı ve Hukukun Üstünlüğü İlkesinin Getirilmesi
  3. 1856 Islahat Fermanı İle Azınlık Haklarının Genişletilmesi
  4. 1876 I.Meşrutiyetin İlanı, Ayan ve Mebusan Meclisinin Açılışı,Kanuniesasi İle Anayasal Sisteme Geçiş
  5. 1923 Cumhuriyetin İlanı


                                                  6 
Türkiye’de insan haklarının tarihsel   gelişimi:

1.  1921 Anayasası(20 Ocak 1921-20 Nisan 1924)       
                Hazırlanma ve şekli yapısı Kurtuluş Savaşı’nın olağanüstü şartları yansıtır.23 maddeden oluşmasıyla diğer anayasalardan kısadır. Hakimiyet kayıtsız şartsız millete aittir. Teşkilat-ı Esasinin ilk şeklinde cumhurbaşkanlığı yoktur.29 Ekim 1923 de Cumhuriyetin ilan edilmesiyle cumhurbaşkanlığı makamı konmuştur.

2. 1924 Anayasası(20 Nisan 1924)
         Kurtuluş savaşı sonrası ihtiyaçları karşılamayan anayasanın değiştirilmesi için meclis bir komisyon oluşturdu.Fransa ve Polonya  anayasalarından yararlanarak oluşturulan tasarı 20 Nisan 1924 de kabul edildi.

3. Medeni Kanunun kabulü(1926)
Ø  İsviçre Medeni Kanunu kaynak olmuştur.
Ø  Kadınlar sosyal ve ekonomik bakımdan erkeklerle eşitlendi.
Ø  Mirasta kadın erkek eşitliği getirildi
Ø  Şahitlikte kadın erkek eşitliği sağlandı.
Ø  Kadınlara boşanma hakkı verildi.
Ø  Tek eşli evlilik getirildi.
Ø  Resmi nikah zorunluluğu getirildi.
Ø  Mecelle yürürlükten kalktı.

4. 1961 Anayasası
      1950-1960 dönemin sonlarına doğru iktidar çoğunluğun davaranışları 1960 yılında protestolara ve ardından çatışmalara neden oldu. 27 Mayıs 1960 günü 38 subaydan oluşan bir Milli Birlik Komitesi yönetime el koydu.12 Haziran 1960 da geçici anayasa kabul edildi. Bu anayasada TBMM nin yerini MBK aldı. Oturumlar gizli olacak ve tutanaklar yayınlanmayacaktı. 1961 de hazırlanan yeni anayasa halk oylaması ile kabul edildi.
Yürütme=Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kurulu
Anayasa,yüksek mahkemeleri tek tek düzenlemiştir.
Devlet insan haklarına dayalı olarak nitelendirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin temel nitelikleri arasına Sosyal Devlet kavramını eklenmiştir.







                                              7 
5. 1982 ANAYASASI
       12 Eylül 1980 Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Parlemento feshedildi,vekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı,temel hak ve özgürlükler askıya alındı.Ülkde 3 yıllık bir sıkı yönetim dönemi başladı.1982 de yeni anayasa kabul edildi.
   Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
    Yasama=meclis.Din Kültürü ve Ahlak eğitimi ilkokul ve ortaokullarda zorunlu hale getirildi.
     Bazı maddeleri;
Ø  Herkes yaşama,maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Ø  Hiç kimse zorla çalıştırılamaz.
Ø  Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat özgürlüğüne sahiptir.
Ø  Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.

İnsan Haklarının Tarihsel Gelişimi
Tarihteki ilk yazılı kanunlar;
Ø  Sümerler e ait “Urugakina Kanunları”dır.
Ø  M.Ö.1975_1750 yılları arasında Babil kralı Hammurabi Sümerlerin hazırladığı bu kanunlardan yararlanarak kendi adıyla anılan tarihteki ilk düzenli hukuk kurallarını oluşturdu.Bu kanunlar “Kısasa kısas” içeriklidir ve 282 maddeden oluşur.

İnsan hakları ile ilgili ikinci bir girişim ise İslam dünyasında yaşanmıştır.Bunlardan ilki;
Ø  622 Medine Sözleşmesi dir.Müslüman,Yahudi,putperest ve diğer bütün toplulukların haklarını güvence altına almış ve kimi uzmanlar tarafından ilk anayasa örneği olarak kabul edilmiştir.
Ø  İkinci bir girişim ise Veda Hutbesi dir.Bütün insanların eşit olduğu vurgulanmış ve kadın haklarından bahsedilmiştir.

İnsan hakları ile ilgili üçüncü bir girişim ise Magna Carta ile 1215 tarihinde İngiltere’de yaşanmıştır.Magna Carta İngiltere kralı Yurtsuz John ile toprak sahibi soylular(baronlar) arasında imzalanmıştır.
“Büyük Özgürlük Fermanı” olarak da nitelendirilen bu sözleşme hukukun üstünlüğü ilkesini getirip birçok ülkede yerleşmesine zemin hazırlamıştır. 63 maddeden oluşur.





                                                8 
Toplum sözleşmesi fikri insan hakları düşüncesinin Avrupa ve Amerika’da gelişmesini büyük ölçüde etkilemiştir.
Amerika’daki etkisini 4 Temmuz 1776 tarihinde yayımlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde görmekteyiz. Bu belge 13 Amerikan kolonisinin Büyük Britanya Krallığından tüm bağlarını kopartıp bağımsızlıklarını ilan ettikleri bir belgedir.
28 Ağustos 1789’da Fransız devriminden sonra Fransız Ulusal Meclisi tarafından Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi kabul edildi .
Bildirge de insanların eşit doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi yada grubun elinde bulunamayacağını hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağını ortaya koyuyordu.
1945 de Birleşmiş Milletlerin kurulmasıyla insan hakları kurumsal olarak da dünya politikasına girmiştir.Daha sonra kurulan İnsan Hakları Komisyonu Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ni hazırlamış ve modern insan hakları belgelerinin temel referansı haline gelen beyanname10 Aralık 1948 günü BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir.

Uluslar arası İnsan Hakları Örgütleri: (Geçen seneki sınav sorusu):

Ø  Avrupa birliği
Ø  Birleşmiş milletler
Ø  Unesco birleşmiş milletler eğitim, bilim ve kültür örgütü
Ø  Unıcef: birleşmiş milletler uluslararası çocuklara yardım fonu
Ø  Who(dünya  dünya sağlık örgütü)
Ø  Ilo(uluslar arası çalışma örgütü)
Ø  Wb(dünya bankası)
Ø  Unep(birleşmiş milletler çevre programı)
Ø  Fao(gıda ve tarım örgütü)
Ø  Ce(avrupa konseyi)
Ø  Aihm(insan hakları mahkaemesi)
Ø  Agit(avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı)
Ø  Oecd(ekonomik işbirliği kalkınma teşkilatı)







                                             9 
- Konu 5 : Jeopolitik Teoriler ve Dünyada Oluşturulan Nüfüs Bölgeleri –

Kara Hakimiyet Teorisi(Mackinder):  Mackinder 1861-1947 yılları arasında yaşamıştır ve Londra Üniversitesi’nde coğrafya profesörü olan Mackinder 1904 yılında tarihi coğrafya Mihveri adı altında bir konferans düzenlemiştir. 1919 yılında ise Demokratik İdealler ve Gerçek adlı kitabını yayımlamıştır. Mackinder kendine ait bir kara hakimiyet teorisi geliştirmiş ve bu teoriye Avrasya’nın merkezi kısmının dünya siyasetinin pilot sahası olarak belirlemiştir. Bu teoriye göre doğu Avrupa’dan başlayarak Orta Asya ve Sibirya zengin doğal kaynakları nedeniyle Heartland (Kalp yeri) olarak adlandırılmıştır. Mackinder batı Avrupa’dan başlayarak Akdeniz Bölgesi, Ortadoğu, Hindistan, güneydoğu Asya ve Çin’i içerisine alan bölgeleri kenar kuşak (hilal) olarak nitelendirmiştir. Avrasya ve Afrika’yı içerisine alan sahaları Dünya Adası olarak adlandırmış Heartland’da sahip olan ülkenin kenar hilale sahip olacağını, kenar hilale sahip olan ülkenin Dünya adasına sahip olacağını ve böylece dünya nüfusunun %90’ına hükmedeceğini ileri sürmüştür. Dünya Adasına sahip olan ülkenin aynı zamanda tüm dünyaya sahip olacağını belirtmiştir. Mackinder I. ve II. Dünya Savaşlarından sonra görüşlerinde önemli değişiklikler yapmıştır. Bunun nedeni batı dünyasının her iki savaşta da galip gelmesi ve doğu bloğu ülkelerinin birer kara devleti olarak fazla varlık gösterememeleridir. Mackinder Baltık Denizinden Balkanlar’a kadar olan sahayı siyasi açıdan önemli bir bölge olarak belirtmiş ve bu bölgenin ancak Almanya ve Rusya tarafından kontrol edilebileceğini ileri sürmüştür. Mckinder’in teorisine göre Heartland’a sahip olan Rusya kenar hilale doğru yaptığı yayılma faaliyetlerinde başarısız kalmış ve kenar hilal ülkeleri Rusya’nın kontrolüne girmemiştir. Buna karşın Amerikalı coğrafyacılar A. Mahon ve N. Spykman deniz hakimiyetine dayanan görüşleri günümüzde gerçekleşme aşamasındadır.

Deniz Hakimiyeti Teorisi - Alfred T. Mahan:
A. Mahan 1840-1914 yılları arasında yaşamıştır. A. Mahan bir devletin büyüklüğünü, kıyıların uzunluğu ve limanların özelliğiyle ölçülebileceğini belirtmiş uluslararası ilişkilerde kontrolün deniz egemenliğine bağlı olduğunu ileri sürmüştür.



                                             10                      Erdal dk       
Bu nedenle “ABD eğer büyük bir devlet olmak istiyorsa yayılma politikalarını denizlere ve okyanus aşırı bölgelere taşımak zorundadır” demiştir. 
ABD Mahan’ın görüşleri doğrultusunda orta Amerika da ki Karayip adalarını Büyük Okyanustaki Hawaii Adalarını işgal etmiş ve buralarda deniz üsleri kurmuştur. 1898 yılında İspanya ile giriştiği savaş sonrası Filipinler’i alarak Asya kıtasına yayılma politikaları doğrultusunda önemli bir üs elde etmiştir.
A. Mahan Amerika’nın önünde büyük bir engel olarak geniş ve kesintisiz bir ülkeden söz etmektedir. Bu ülke Rusya’dır. Rusya’nın kara hakimiyetin de üstünlüğünü kabul etmekle birlikte önemli dezavantajlarının da bulunduğunu ileri sürmüştür. A. Mahan stratejik açıdan Süveyş ve Panama Kanallarının hem ekonomik hem de uluslar arası siyaset açısından önemli olduğunu vurgulamıştır. A. Mahan Asya kıtasında 30. ve 40. Kuzey paralelleri arasında kalan sahanın İngiltere ile Rusya arasında önemli bir çatışma alanı olduğunu belirtmiştir. Ayrıca ABD, İngiltere, Almanya ve Japonya’nın Rusya’ya karşı birlikte hareket edeceklerini ileri sürmüştür.
Kuşatma Teorisi:
Kuşatma Teorisi, günümüz jeopolitikçilerinin bazıları tarafından 1990’lı yılların başlarında ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre, dünya iki jeostratejik bölgeden oluşur. Bunlar Rusya ve Çin’den oluşan Kıtasal Avrasya ile ABD, Batı Avrupa ve Japonya’dan oluşan Deniz Ticaretine Bağımlı Bölge‘dir. Bu iki bölge arasındaki bölge ise Hassas Bölge olarak adlandırılır. Hassas Bölge içerisinde Orta Doğu, Orta Asya, Güney ve Güneydoğu Asya, Okyanusya, Afrika ve Avrupa ülkeleri yer almaktadır.
Hassas Bölge, Avrasya ve Deniz Bölgesi güç merkezleri tarafından sürekli olarak bir kuşatma altındadır. Hassas Bölge ülkeleri az gelişmiş olmaları nedeniyle hedefi ve potansiyel kriz bölgeleri haline gelmiştir.

Yeni Domino Taşları Teorisi:
Domino taşlarının devrildiklerinde sırayla yanlarındaki taşları da devirmeleri esasına dayalı oyundan esinlenerek, ABD’li siyasetçilerin Soğuk Savaş döneminde bir ülkenin komünist idare altına düşmesinin komşu ülkelere de komünizmin yayılmasına sebebiyet verebileceği varsayımına dayanan teorileri.


                                      11 
Çin’de 1949 yılında komünist idarenin kurulması, 1950’de Kore Savaşı’nın çıkması ve 1954 yılında Vietnam komünist ordusu Viet Minh’in Çinhindi’ye hakim sömürgeci kuvvet Fransa’yı büyük bir yenilgeye uğratması neticesinde Vietnam’ın kuzeyinde bir komünist idarenin kurulması ABD’de komünizmin bir ülkeden diğerine atlayarak tüm Asya’ya yayılacağı zannını uyandırdı. Dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower’ın 7 Nisan 1954 tarihinde yaptığı basın açıklamasında bu endişeye ilk kez resmi ağızdan değinilmiş, bu da Kore Savaşı’nda olduğu gibi ABD müdahalelerinin altyapısını oluşturmuştu. Öte yandan, Sovyetler Birliği ve komünist dünyaya komşu ülkelere yönelik çeşitli askeri, siyasi ve ekonomik önlemleri içeren Çevreleme politikası da bu şekilde ABD dış politikasında önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Öte yandan, Vietnam Savaşı’nda ABD’nin başarısızlığa uğraması sonucunda önce Güney Vietnam, sonra da Laos ve Kamboçya komünist idarelerin eline geçtiyse de, beklenen domino etkisi ortaya çıkmamış ve komünizmin Asya’da yayıldığı ülkeler bunlarla kısıtlı kalmıştır.

Tarihin SonuTeorisi - F. Fukuyama:
“Tarihin Sonu” teorisi, Francis Fukuyama tarafından ortaya atılmıştır. Fukuyama dünya üzerindeki siyasi gelişmeleri incelemiş ve özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılışı, Romanya Devrimi ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından dünyada tek kutuplu bir sisteme doğru gidildiğini belirtmiştir. Fukuyama’ya göre bu sistem liberal, kapitalist batı demokrasisidir. İnsanoğlu, tarih boyunca aradığı en ideal sistemi bulduğuna göre, tarih sona ermiştir.

Medeniyetler Çatışması Teorisi - S. Huntington:
Samuel P. Huntington tarafından hazırlanan makale 1993 yılında Foreing Affairs Dergisi’nin Yaz Dönemi sayısında yayınlandı. Huntington’un bu tezi, Fukuyama’nın Tarihin Sonu tezine karşılık olarak Dünya’da yeni hareketlenmelerin olacağını ve 21. yüzyılın Medeniyetler Çatışmalarına sahne olacağını öngörmektedir.
Huntington’a göre; bundan sonra Dünya’daki mücadelenin esas kaynağını ideolojik veya ekonomik faktörler değil de kültürel nedenler oluşturacaktır. Milli (Ulus) devletler, az da olsa önemini yitirecek ve Dünya’daki mücadelelerin temelinde, farklı medeniyetlere sahip milletler (gruplar) yer alacaktır.
Huntington, kendince bir takım medeniyet ayrımları, belli bir medeniyet sınıflandırması da yapmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle, birbirleri ile çatışma ihtimali bulunan uygarlıkları sıralamaktadır.


                                             12 
Ancak, Huntington’dan çok daha önceleri “A Study of History” adlı çalışmasında tarihçi Arnold Toynbee, kendi uygarlık sınıflamasını ortaya koymuştur.
Toynbee, sınıflamalarında 21 uygarlıktan söz ederken, Huntington 7-8 uygarlığı içerisine alan bir medeniyet sınıflandırmadan söz etmektedir. “Medeniyet kimliği, gelecekte artan bir şekilde ehemmiyet kazanacak ve dünya büyük ölçüde, belli başlı yedi veya sekiz medeniyet arasındaki etkileşimle şekillenecektir. Bunların içine Batı, Konfüçyus, Japon, İslam, Hint, Slav Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyor”. Tamamen masum gibi görünen bu sınıflandırmayı biraz daha dikkatlice inceleyecek olursak, bu uygarlık sınıflandırmasının temelinde bir takım dinsel ayrımların olduğunu görürüz. Batı’da Hıristiyanlık, Çin’de Konfüçyüs dini (inanışı), Japonya’da Şintoizm ve Budizm, Asya’da ve Ortadoğu’da İslam, Balkanlar’da (Slavlarda) Ortodoks inancı, Latin Amerika’da eski dinsel inançların başatlığı ve Afrika’da ise kabile yaşantılarına bağlı olarak ortaya çıkan ilkel dinler.
Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi - B. Buzan ve G. Segal:
Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi, İngiliz araştırmacılar Barry Buzan ve Gerald Segal tarafından ortaya atılmıştır. Bu kişiler, Medeniyetler Çatışması teorisine karşı çıkmakta ve Huntington’un Batı Medeniyeti’ni hiç tanımadığını öne sürmektedirler.
Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi bütün medeniyetlerin tek bir medeniyet altında (Batı Medeniyeti) bütünleşmesini savunur. Bu teori için diğer medeniyetlerin varlığı rahatsız edicidir. Bu anlamda Medeniyetler Bütünleşmesi Teorisi’nin kültürler ve medeniyetler açısından daha tehlikeli olduğu söylenebilir.

Büyük Satranç Tahtası Teorisi - Z. Brzezinski:
Büyük Satranç Tahtası Teorisi, Zbigniew Brzezinski tarafından ortaya atılmıştır. Brzezinski 1997 yılında kaleme aldığı bu teoriyle ilgili eserinde dünyayı büyük bir satranç tahtasına benzetmiş ve en verimli oyun alanının “Avrasya” olduğunu belirtmiştir. Bu oyun alanının baş oyuncusu ise ABD’dir. Brzezinski eserinde 5 jeostratejik oyuncu ile 5 jeopolitik mihver belirlemiştir. Brzezinski’ye göre Rusya, Almanya, Fransa, Çin ve Hindistan etkin oyunculardır. Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran ise jeopolitik mihver rolünü oynamaktadırlar.


                                13 
Entrika Çemberi Hakimiyet Teorisi - T. Marrs:
Entrika Çemberi Hakimiyet Teorisi, Teze Marrs tarafından ortaya atılmıştır. Marrs’a göre dünyayı yönetenler İç çemberde yer alan ve dünyanın en zenginleri olan on üyeli bir güç şebekesidir. İç çembere hizmet eden başka çemberler de bulunmaktadır. Bunlar, siyasiler, yatırımcılar ve büyük şirket başkanlarından oluşur. Sözü edilen güç şebekesinin amacı başkenti Kudüs olan bir dünya devleti kurmaktır. Bu güç şebekesine illüminati adı verilmektedir. İllüminati gizliliğe önem veren ölümcül bir şebekedir. Bu cemiyete girebilmenin temel şartı W.A.S.P (White Anglo-Saxon Protestan) yani Beyaz renkli Protestan İngiliz olmaktır. Başka bir din ya da ırka mensup olanlar bu örgüte giremezler. ABD başkanlarının çoğu illüminatinin üyesidir. Bu örgüte ihanet etmenin cezası ölümdür.

Uzay Hakimiyet Teorisi:
ABD eski Devlet Başkanı George W. Bush’un desteklediği bu teorinin ana düşüncesi “Uzaya hakim olan dünyaya hakim olur” şeklindedir. Bu nedenle havacılıkta daima üstün olunmalıdır.
Uzay Hakimiyet Teorisi için Hava Hakimiyeti Teorisinin gelişmiş sürümüdür diyebiliriz. Diğer teorilere benzerlik gösterir fakat en ayırt edici özelliği hakimiyet alanı (dünya dahil) dünyanın da dışına çıkmıştır. Bu yolla ABD, uzaya hakim olmak istemektedir.
ABD’li yetkililere göre bu teorinin uygulanabilmesi için 10 yıl yeterlidir.
Teorinin uygulanmasındaki sakıncalar başta Rusya ve Çin olmak üzere birçok ülke tarafından tehdit olarak anılmaktadır. Çünkü Uzay Hakimiyeti Teorisi uydularla tüm dünyanın denetlenmesini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.

-Konu 6: Doğal Kaynaklar ve Enerji Sorunu_

Türkiye’de Nükleer Enerjinin Tarihsel Gelişimi:
1955 yılında “Atom Enerjisinin Barışçıl Amaçlarla Kullanılması amacıyla toplanan 1.Cenevre Konferansını takiben,Türkiye’de 1956 yılında başkanlığa bağlı Atom Enejisi Komisyonu kurulmuştur. 1970’li yılların başlarında,nükleer santral sahası için Mersin/Akkuyu, Sinop/İnceburun ve Kırıkkale/İğneada uygun yerler tespit edilmiştir.   








                                             14 
Dünya’da Nükleer Enerji:
Nükleer santrallerden ticari olarak elektrik üterimi dünya da 31 ülkede işletilmekte olan 439 nükleer reaktörden sağlamakta ve bu reaktörlerin toplam üretim kapasitesi dünya elektrik talebinin %16’sını karşılamaktadır. Ünite sayısının % 24’ü ABD’de,   %14’ü FRANSA’ da, %13’ü JAPONYA’ da bunları Almanya ve Rusya takip etmektedir.

- Konu 7 : İklim Değişiklikleri -

İklim Değişikliği: İklim değişikliği, “Nedeni ne olursa olsun iklim koşullarındaki büyük ölçekli (küresel) ve önemli yerel etkileri bulunan, uzun süreli ve yavaş gelişen değişiklikler ” biçiminde tanımlanabilir.

İklim Değişikliliğinin Doğal Sebepleri:
Ø  Güneş’in Etkisi
Ø  Dünya’nın Presizyon Hareketi
Ø  El Nino’nun Etkisi

1.Güneş’in Etkisi:
  Güneş dünyanın tek enerji kaynağıdır. Güneş’in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgarının, güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır

2.Dünya’nın Presizyon Hareketi
1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin Milankoviç Dünya’nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her 95.000 yılda biraz daha  basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her 41.000 yılda dünyanın ekseninde doğrusal bir kayma ve her 23.000 yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. Bilim insanlarının birçoğu dünyanın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu dönemler içinde ise 100.000 yıllık periyotlarda 10.000 yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da dünyanın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.








                                               15 
3. El Nino’nun Etkisi:
‘‘Güney salınımı sıcak olayı’’ olarak tanımlanabilecek el nino hareketi, 1990-98 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu’nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının 2-5 C° daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997-98 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasında , 1997-98 kuvvetli el nino olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir.1998 ‘deki çok kuvvetli el nino bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmendir.

İklim Değişikliliğinin Yapay Sebepleri:
Ø  Fosil yakıtlar
Ø  Sera Etkisi


1. Fosil yakıtlar
 Kömür, petrol ve doğalgaz dünyadaki enerji kaynaklarının %75’lik kısmını karşılar. Günümüz teknolojisinin 4/3 ünün yarısının çıkarılması olanaksız; diğer yarısının ise çıkarılması teknik olarak çok pahalıdır. Bu da fosil yakıtları yenilenemeyen ve sınırlı yakıtlar sınıfına sokmaktadır.

2.Sera Etkisi
Endüstri devrimi ile birlikte özellikle 2. dünya savaşından sonra,  insan aktivitesi her geçen yıl arttırmıştır. Bu etkinin yokluğunda dünyanın ortalama sıcaklığının -18 derece olacağı belirtilmektedir. Ancak yaşamsal etkisi olan sera gazlarının miktarının normalin üzerine çıkması ve bu artışın sürmesi de dünyanın iklimsel dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır. Ozon tabakasının incelmesi de başka  bir etkendir.

- Konu 8 : Günümüz Dünya Sorunlarının Önüne Geçmek Amacıyla Kurulan Kuruluşlar –
Ø  Birleşmiş Milletler (BM)
Ø  Kuzey Atlantik Anlaşması Teşkilatı (NATO)
Ø  Avrupa Birliği (AB)
Ø  Batı Avrupa Birliği (BAB)
Ø  Bağımsız Devletler Topluluğu
Ø  Uluslararası Atom Enerji Ajansı(IAEA)
Ø  Arap Birliği
Ø  Afrika Birliği
Ø  G- 20
Ø  Türksoy
Ø  Sangay İşbirliği Örgütü
                         
                                        16                    
Ø  Interpol
Ø  Nasa
Ø  Agit
Ø  Avrupa Konseyi
Ø  Uluslararası Halk Sağlığı Örgütü (IPO)
Ø  Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
Ø  Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF)
Ø  Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim, ve Kültür Organizasyonu (UNESCO)
Ø  Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)
Ø  Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)
Ø  Birleşmiş Milletler Afetzedelere Yardım Kuruluşu (UNDRO)
Ø  Birleşmiş Milletler Nüfus Etkinlikleri Fonu (UNFPA)
Ø  Kizilay
Ø  Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
Ø  Uluslararası Deniz Örgütü(IMO)
Ø  Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO)

- Konu 9 : Soykırım ve Dünyada Gerçekleştirilen Soykırımlar –
Soykırım Kategorileri
  1. Fiziki soykırım
  2. Etnik soykırım
  3. Kültürel soykırım
  4. Biyolojik soykırım
  5. Ekonomik soykırım
  6. Ekolojik soykırım
  7. Soykırımcı tehcir
  8. Soykırımcı asimilasyon
  9. Etnik temizlik
  10. Ahlak soykırımı
  11. Güncel soykırım
  12. Ulus-Devlet soykırımı

Avrupa Kökenli Amerikalıların Amerika’daki Yerli Halklara Karşı Soykırımı:
Ø  Amerikan Kızılderilileri soykırımına ilişkin ekleyeceklerimiz
Ø  ABD, yüzyıllar  boyu süren acımasız ve planlı bir soykırımla yerli halkları katledip kırarak bu bereketli topraklar üzerinde egemenlik sağlamıştır.
Ø  Birleşik Devletler aslında yer değiştirmiş yabanıl ve asi bir Avrupa’dır.  
Ø  Amerikalıların egemen söylemine göre Amerikalı Kızılderilileri yok etmeye yönelik belirgin bir hükümet iradesi ortada olmadığı için, yaşanmış olanlara soykırım denilemez.

                                             17 

Halbuki 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda oybirliğiyle onaylanan 26 A (III) sayılı “Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması Sözleşmesi”nin ikinci maddesine göre, etnik bir grubun yok edilmesi soykırım suçu olarak kabul edilmektedir.
Ø  Kolomb’un Amerika kıtasına ayak bastığı günden beri yerli Kızılderili halkları aleyhinde yüzyıllardır yaşanan süreçte, Birleşik Devletler resmi ‘devlet politikası’ olarak adım adım soykırımın hasını uygulamıştır.  
Ø  Sadece katledilenCreek, Seminole ve Cherokee Kızılderililerinin sayısı oldukça fazladır.
Ø  Daha önceleri beyaz adamın dağınık saldırılarıyla başlayan imha, 4 Temmuz Bağımsızlık Bildirgesiyle birlikte devlet politikası olarak örgütlü bir faaliyete dönüşmüştür.
Ø  1830 yılında kabul edilen Indian Removal Act(Kızılderili Zorunlu İskan Yasası) Amerikalı Kızılderili toplumunun daha da Batı’ya zorunlu olarak yerleştirilmeleri politikasını resmileştirmiştir.
Ø  Dönemin Başkanı Andrew Jackson bu yasayla arazilerinde bulunan altına el koymak için, Mississippi nehrinin doğusunda yaşayan Amerikalı Kızılderililerin zorla nehrin batısına, özellikle Oklohama’daki rezervlerde (eskinin Guantanamoları)  yerleştirilmelerini öngörmekteydi.
Ø  Bu yasa Yüksek Mahkeme tarafından anayasaya aykırı bulunmuş olmasına karşın şiddetle uygulanmış ve özellikle Cherokee’lerle 1838 yılına dek sürecek savaşlara yol açmıştır.
Ø  1850 yılına dek 100 000 Amerikalı Kızılderili sürgün edilmiştir. Amerikalı Kızılderilileri Sürgünün en çarpıcı aşaması 1838-1839 yılları arasında ‘Gözyaşı Yolu’ adı verilen yoldur. Bu isim önlerinden geçen Cherokee’lere Amerikalıların döktüğü gözyaşlarından ileri gelmektedir. Bu zorunlu sürgün süresince, soğuk, hastalıklar (özellikle de kolera) ve yorgunluk nedeniyle binlerce yerli yaşamını yitirmiştir.    

                                         18 
Ø  Tarih kitaplarında anlatılan masalların tersine Avrupalılar kıtaya ayak bastığı 1600’lü yıllarda Kuzey Amerika’daki yerli nüfusu 2 milyon değil çok daha fazlaydı: 15 milyon (bazı kaynaklara göre Orta Amerika dahil toplam 80 milyon). 1900’lerde 1,5 milyona düştüler.
Ø  Günümüzde ise 1995’te gerçekleştirilen bir sayıma göre nüfusları 2 milyona yakındır. Üç yüzyıl boyunca 13 milyon kişi katliamlar, sistemli göç ve sürgün, talan, aç bırakma, beyaz adamın kıtaya taşıdığı hastalıklar ve alkol nedeniyle yaşamını yitirmiştir.

İngiltere’nin Avustralya Tazmanya’daki Yerli (Aboriginal) Soykırımı:
Ø  Tazmanya Soykırımı  Avustralya kıtasının güneyinde eyalet olarak ona bağlı Tasmanya adasında yaşamış olan ve 48 kabileden oluşan avcı ve toplayıcı Tasmanya yerlilerine karşı 1803-1847 yıllarında Britanyalı yerleşimciler tarafından uygulanan soykırım. 1828-1832 yılları arasında yapılan Kara Savaş kaydedilen ilk modern soykırım örneğidir. Kara Savaş çatışmaları safkan Tasmanyalıları yok etmeye yönelik bir soykırımdır. Tasmanya olayı Avustralya'daki soykırımın bilinen tek örneğidir. Tasmanya olayları çağdaş Avustralyalılar için soykırım yerine ondan daha ciddi olan imha biçiminde görülür. Türkçe kaynaklarda Tasmanya adasındakiler ile Avustralya adasındakiler (özellikle de Queensland eyaletindekiler)Aborjin Soykırımı adı altında da ele alınır.
Ø  Tasmanya'ya ilk Britanyalı yerleşimciler 1803 yılında gelmiştir. 1803 yılındaki yerli nüfusunun 4.000 ilâ 9.000 arasında olduğu tahmin ediliyor.[7Tasmanya'daki Britanyalıların nüfus artışı 1817-1830 yılları arasında 2.000 kişiden 23.000 kişiye ulaşmıştır.
Ø  Tasmanya'ya geldikten sonra 75 yıl boyunca uygulanan Britanya politikası, çoğunluğu 1803-1847 yıllarında 4.000 ilâ 7.000 arasındaki Tasmanya yerlisinin imhasına yol açmıştır.
Ø  1803 yılındaki Britanya sömürgeleştirmesi öncesinde Tasmanya yerlilerinin nüfusu 3.000–15.000 arasında tahmin edilmektedir.
Ø  Bağışıklık sistemi Avrasya'nın bulaşıcı hastalıklarına karşı zayıf olan Tasmanya yerlilerinin kırılmasında bu salgın hastalıkların da çatışmalarla birlikte etkisi olmuştur.
                                               19 
Norveç ve İsveç’te Yaşayan Etnik Samilerin Tehciri ve Asimilasyonu:
Ø  Asya kökenli bir halk olan samiler ural alatay dillerine mensup olup yüzyılardır bulundukları coğrafayada göçebe hayat yaşamışlardır.
Ø  Asyadan gelip iskandinavya ve rusyanın kolo yarım adasına geldiler.
Ø  17 yüzyıldan itibaren isveç , norveç samileri hirisyanlaştırıp asimile etmeye çalıştılar.
Ø  Samilerle ilgili etnik, kültürel ve ekonomik soykırım amaçlı asimilasyon olaylarına 1600 lü yılarda danimarka ve norveç krallığı sami bölgelerini norveçleştirmek için sert bir politika izlemişlerdir.
Ø  Samileri kilise yoluyla hristiyanlaştırırken sami çocuklarına Norveççe ve Danimarkaca lisanları üzerinde ders vermiştir.
Ø  Kralık sami olan herkesin sadece Norveç ve Danimarkaca düşünmesini ve gelenekleriyle yetişmesini gerçekleştirmiştir.
Ø  1900’lü yıların başında sami bölgelerinin İsveçler tarafından sömürgeleştirilmesiyle samiler yüzyıllardır yaşam tarzlarını geçim kaynakları olan yaylalar, geyik sürülerini otlatma alanlar, ormanlık alanlar, ekilebilir alanlar samilerin elinden alınarak İsveçli aileler yerleştirildi.

Danimarka’nın Alman Mültecileri Soykırımı:
II. Dünya Savaşı’nın bitiminde ve sonraki üç ay içerisinde, Sovyet ordusunun Alman topraklarına doğru ilerlemesi sırasında, Doğu Prusya bölgesinde savaştan kaçan 250,000 Alman gemilerle Danimarka’ya sığındı. Sığınanlar tel örgülerle çevrili 142 adet toplama kampında insanlık dışı şartlarda ikamete tabi tutuldular.
Danimarka makamları, binlerce mülteciye tel örgülerle çevrilmiş kamplarda ve kamp çevresinde kurdukları çok iyi bir nöbetçi denetimiyle, dış dünyadan tamamen soyutlamışlardı. Bu kamplardaki sağlık durumu çok dehşet vericiydi. Bu yüzden bulaşıcı hastalıklar hızla yayılmaktaydı. Bitlenme yaygındı. Yemekler çok az ve verimsizdi. Danimarkalı doktorlar, sağlıkla ilgili her türlü yardımı reddediyorlardı. Bu yüzden binlerce mülteci hastalıktan öldü. Birçoğu bugün artık yerleri bilinen mezarlara gömüldü.


                                             20 
Bu kamplardaki Alman mültecilerin üçte birini, 15 yaşından küçük çocuklar oluşturuyordu. Danimarka makamları mülteci kamplarında enterne edilen Alman mültecilerle her türlü ilişkiyi kesinlikle yasaklamıştı. Mültecilerin, Danimarka yabancılar yasasının 14. maddesine göre, dikenli tellerle çevrili mülteci kampları dışına çıkmamaları ve Danimarka halkıyla ilişki kurmamaları için, kamplar özel olarak, bin kişilik Danimarka CB-korbs adlı güvenlik gücü tarafından sıkı kontrol altına alınmıştı.
Canını kurtarmak için, Doğu Prusya’daki savaştan kaçan çoğu kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan 250,000  Alman mülteci araştırmacılara göre, Danimarka makamları tarafından kendi kamuoyularına, Danimarka’yı istilaya geliyorlarmış gibi gösterildiler. Yetkili makamlar böylelikle mültecilere karşı yaptıkları uygulamalar için, hem kendi hem de uluslar arası kamuoyu nezdinde, bilinçli bir biçimde gerekçe hazırladılar.

Amerikalılar ve İngilizlerin Dresden ve Hamburg Alman Soykırımı:
Ø  Almanların II. Dünya Savaşı’nı kaybetmeleri ve işgal ettikleri bütün bölgelerden hızla geri çekilmeleri sırasında, Prusya’dan ve Doğu Almanya’dan kaçan binlerce aile, Dresden şehrine sığınmıştı. Şehir bu anlamda nüfus olarak ikiye katlanmış ve yaklaşık 1,200,000 kişiyi barındırmak zorunda kalmıştı.
Ø  1945 yılında savaş bitmişti. Ama savaş bitmiş olmasına rağmen Amerikalılar ve İngilizler 13 Şubat’ta başlayıp 15 Şubat 1945’e kadar bilinçli bir şekilde üç gün aralıksız olarak şehri havadan bombalamışlardır. Bu bombalamayı yapmalarının esas amacı Almanya’dan öç almaktı.
Ø  Dresden’e yapılan bu intikam amaçlı hava saldırısının bir benzeri ise, 1943 yılının Temmuz sonu ve Ağustos başında, önemli bir sanayi merkezi ve liman şehri Hamburg’a karşı yapılmıştır. Dresden bombardımanının ön alıştırması gibiydi. Çünkü İngiliz Hava Kuvvetlerinin aldığı talimattan ve eğitim metotlarından dolayı, Hava Kuvvetlerinde kullanılan yöntem aynıydı. Önlerinde düşman olarak tanımladıkları, var olan ne var ne yok her şeyiyle yok etmeyi amaçlıyordu.


                                               21 
Almanların ıı. Dünya Savaşı’nda Çingene ve Yahudilere Yaptıkları Soykırımlar:
Ø  Almanlar, 1933-1945 yılları içerisinde, arî ırk (Race Hygiene) ideolojisi çerçevesinde, mükemmel bir Alman arî ırk yaratma hedefiyle diğer milletlerden ve etnik gruplardan olan ve arî olmayan 21 milyon insanı yok ettiler.
Ø  Almanlar II. Dünya Savaşı arifesinde ve savaş süresince yaptıkları soykırımlarda, arî ırk ideolojisini, özellikle Üstün Irk (Herrenvolk) ve Üstün İnsan (Übermensch) yaratmak ve bu ideolojiyi, Alman sağlık , sosyal ve kültür politikalarına yerleştirmek için özellikle, aşağı ırktan olarak tanımladıkları iki grubu hedef olarak seçtiler.
Ø  1925 yılında Almanya’da yapılan, “Çingene Sorunu” adlı bir konferansın ardından bir kanun çıkarıldı. “Toplum için tehlike yarattıkları gerekçesiyle”, her yaştan Çingenenin kayıtları yapılarak polis tarafından arşivlenmesi ve işi olmayan Çingenenin derhal çalışma kamplarına gönderilmesi kararı alındı. 1927 yılında kimlik kartı taşımaları zorunlu kılındı. 1929 yılında Almanya’daki “Çingenelere Karşı Mücadele Merkezi” oluşturuldu.
Ø  YAHUDİLER: II. Dünya Savaşı sonuna ve İsrail Devletinin kuruluşuna kadar, Çingeneler gibi belli bir siyasi coğrafya alanında yoğunlaşmayan Yahudiler de Çingeneler gibi Avrupa’da küçük azınlıklar olarak çeşitli coğrafi alanlarda yaşıyorlardı.
Ø  Almanya’da Nazilerin 1933 yılında iktidara gelmesiyle birlikte Yahudiler birer soykırım hedefi haline getirildiler ve yok edilmesi gereken bir grup olarak görüldüler.
Ø  Hitler Nazi ideallerinin gerçekleşmesi için Yahudilerin yok edilmesi gerektiğine inanıyordu. 4 Ekim 1933’te çıkarılan bir kanunla Yahudiler tüm gazetelerden çıkartıldılar ve kendi inançlarına göre kurban kesmeleri yasaklandı. 14 Haziran’da Alman vatandaşlıkları iptal edildi.
Ø  Avrupa’daki Yahudileri kontrol ve daha sonra toplu katliam için belli merkezlere tehciri yaygınlaştırıldı. Hollanda’dan 107 bin, Belçika’dan 28 bin, Fransa’dan 42 bin, Danimarka’dan 770, İtalya’dan 5 bin, Romanya’dan binlerce, Bulgaristan’dan 20 bin, Yunanistan’dan 45 bin, Macaristan’dan 430 bin, Slovakya’dan 50 bin, Norveç’ten 1,500, Hırvatistan’dan 5 bin Yahudi soykırım amacıyla toplama kamplarına tehcir edildi.


                                             22 
Ø  Yahudileri soykırıma uğratma operasyonlarıyla ilgili araştırma yapan ünlü psikolog ve soykırım araştırmacısı Robert Jay Lifton, 1944 yılının Haziran ayında her gün 10 bin Yahudi’nin gaz odalarında zehirlenerek; 1944 yılının Ağustos ayında ise her gün 20 bin kişinin yakılarak katledildiğini belirtmiştir.

Tarihte Türklere Uygulanan Katliamlar:
Ø  Tripoliçe Katliamı
Ø  Karabağlar/Azerbaycan
Ø  Navarin Katliamı
Ø  Mora Katliamı
Ø  Bulgarların, Rusların ve Rumların
Türklere uyguladıkları soykırımlar
Ø  Makedonya Katliamı
Ø  Girit Etea Köyü katliamı
Ø  Menemen Katliamı
Ø  Serez Katliamı
Ø  Kosova Katliamı
Ø  Murat Ağa, Sandallar
ve Atlılar Katliamı
Ø  Curcan katliamı
Ø  Talkan katliamı

- Konu 10 : Filistin ve İsrail Devletinin Doğuşu –

Filistin Topraklarında Hakimiyet Kuranlar:
Ø  İsrailoğulları ve Antik Filistinliler
Ø  Asur ve Babil hakimiyeti
Ø  Pers hakimiyeti
Ø  Roma hakimiyeti
Ø  Emeviler
Ø  Abbasiler
Ø  Fatımiler
Ø  Osmanlı hakimiyeti
Ø  İngiliz mandası dönemi
Ø  İsrail

Arap-İsrail Savaşları:
1948 Arap-İsrail Savaşı
14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin kurulmasından hemen sonra genel bir Arap taarruzu ve dolayısıyla Arap-İsrail Savaşı başladı. Gerilla mücadelesi şeklinde başlayan savaş, Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak ve Suudi Arabistan'ın da katılmasıyla büyümüş ve sekiz ay
kadar devam ettikten sonra 7 Ocak 1949'da Rodos Adası'nda imzalanan ateşkes anlaşmasıyla son
bulmuştur.


                               25 

Süveyş Krizi Savaşı
   Süveyş Krizi, 1956 yılında İsrail, İngiltere ve Fransa'nın oluşturduğu gizli ittifak ile Mısır arasında yapılan savaştır. Mısır lideri Nasır'ın Süveyş Kanalını millileştirdiğini açıklamasından sonra çıkan savaş, Sovyetler Birliği'nin Londra ve Paris'e atom bombası atma tehditi karşısında İngiltere ve Fransa'nın geri adım atmasıyla sonlanmıştır. Süveyş Krizi, İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünyaya egemen olan Batı Avrupalı devletlerin mutlak egemenliğinin son bulduğunu ve artık Amerika'nın desteği olmadan hareket edemeyeceklerini göstermiştir.


Altı Gün Savaşı
Haziran 1967'de İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaşa verilen addır. Arap İttifakı'na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardır.[4]
İsrail'in kesin üstünlüğü ile bitmiştir. Bu savaştaki önemli olaylardan biri de savaşı gözlemlemek üzere gönderilen USS Liberty adlı bir Amerikan gemisinin İsrail tarafından saldırıya uğramasıdır. Şimdiki birçok sorunun temelini oluşturur. Savaşın sonunda Mısır'dan Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan Tepeleri'ni ve Filistin'in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını alan İsrail topraklarını dört katına çıkarmıştır. Savaş sonrasında Sina Yarımadası'ndan Mısır lehine çekilen İsrail ilerleyen dönemlerde diğer toprakları ilhak ettiğini açıklamıştır. Bu kararları tanınmadığı gibi, İsrail'in BM Kararlarını da uygulamaması sonraki dönemde bölgede birçok sorunun kaynağını oluşturmuştur. Savaş sonrasında toplanan BM Güvenlik Konseyi' nde Türkiyearabulucu olarak davet edilmiş ve konseyde İsrail'i destekleyen bir tutum sergilemiştir.[5] Ayrıca Türkiye, Fas'ta toplanan İslam Konferansı Örgütü'nde alınan İsrail ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi kararını veto etmiştir.









                                                                                              26 

Yom Kippur Savaşı:
1973 yılında olan, Arap İsrail savaşlarının dördüncüsü. Mısır ve Suriye İsrail'in Yom Kippur bayramını kutlamasını fırsat bilerek beraber saldırıya geçmiştir. İsrail bayram nedeniyle gafil avlanmış Golan ve Sina yarımadasından çekilmeye zorlanmıştır. Ancak İsrail'in bu saldırının etkisiyle ve hırsıyla daha bir güçlü saldırmış şama girmek üzereyken o dönemin iki süper gücü Sovyetler ve ABD tarafından durdurulmuştur.sonuçta Araplar yine İsrail karşısında yenilmiştir. Ancak bu savaşta Araplar bir şeyi ortaya sürüp onu bir silah olarak kullanmaya başlamıştır. O da sahip oldukları petroldür. Petrolü bir silah olarak kullanan Araplar meşhur petrol krizini çıkartmıştır.

- Konu 11 : Ermeni Soykırımı İddiaları –

Ermeni Soykırımı İddiaları:
Ø  Ermeni soykırımı iddiaları; Osmanlı Devleti’nin 1915 yılında Anadolu’da yaşayan Ermenilere karşı sistematik bir yok etme ve soykırım yaptığı şeklindeki iddialardır.
Ø  1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Tehcirinin Doğu Anadolu’daki Ermeni toplumunu yok etme amaçlı olduğu söylenmekte 1 ila 1,5 Ermeni’nin öldürüldüğü söylenmektedir.
Ø  Soykırım iddialarının asıl dayanak noktası, zamanın Osmanlı ordusu tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen katliamdan daha çok Osmanlı Devleti’nin tehcir adı altında kendi vatandaşlarına karşı gerçekleştirdiği ve devlet eliyle planlanan ve yönetilen bir eylem olmasıdır.
Ø  Birinci Dünya Savaşı nedeniyle gerekli lojistik ve güvenlik sağlanmadan yapılan tehcir harekatına Osmanlı Devleti’ni zorlayan sebep ise savaş esnasında çıkan ermeni ayaklanmalarıdır.
Ø   Bu iddialar karşısında Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi politikası, Ermenilerce öldürülen birçok Türk’ün yanı sıra tehcir sırasında ve sonrasında birçok Ermeni’nin öldüğünü kabul etmekle birlikte, bu ölümlerin sebebinin sistematik bir soykırım değil savaş koşulları, hastalıklar ve Ermenilerin zorlu göçünü kolaylaştıracak imkanlarının bulunmaması olduğu yönündedir.


                                              27                      Erdal dk 

Ø  Her iki taraf da iddialarını kanıtlamak için birçok kanıt göstermektedir. Türkiye’nin bu iddiaların açıklığa kavuşması amacıyla her iki ülkenin devlet arşivlerinin karşılıklı açılması ve tarihçilerce incelenmesi isteğine Ermenistan olumlu yanıt vermemiştir. 
Ø  Günümüzde Fransa ve İsviçre’de Ermeni soykırımının reddedilmesi suçtur. 20 kadar ülke, parlamentolarında, Ermeni soykırımı iddialarını tanıyan yasaları kabul etmişlerdir. Amerika federal anlamda böyle bir yasayı kabul etmemesine rağmen yasa, eyaletler bazında 50 eyaletten 36’sında kabul görmüştür. Kimi ülkelerde ise (İsrail, İngiltere) soykırım kelimesi yerine ‘’katliam ‘’ kelimesi yeğlenmiştir.


Ermeni Soykırımı İddialarının Tarihçesi:
Ø  Roma İmparatorluğu döneminde mezhep farkı yüzünden problemler yaşayan Ermeniler, Selçukluların 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nı kazanarak Anadolu’ya yerleşmesiyle dinsel anlamda daha özgür bir konuma geldiler.
Ø  Ermenilerin M.S 451 yılında Bizans kilisesinden ayrılmalarından ötürü Roma İmparatorluğu ile yaşadıkları ciddi problemler Selçuklular döneminde sona erdi
Ø  Türk ve Ermeni halkları , 1877 yılına dek sorunsuzca ve iyi ilişkiler kurarak birlikte yaşadılar.
Ø  1877’ de İsviçre’de Marksist felsefeden esinlenerek kurulan Hınçak örgütü, Ermeni toplumları içinde milliyetçi akımların giderek gelişmesine ön ayak oldu. Hınçak örgütü ile 1890’ da Tiflis’te kurulan ‘’Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği’’ (Taşnak-Sutyun), ermeni halkını Osmanlı Devletine karşı silahlandırmayı ve nihayetinde bağımsız bir  devlet kurma hedefine yönelik eylemlerini sürdürdüler.
Ø  Osmanlı’nın 1877-1878 Rus harbini kaybetmesinin ardından Trabzon‘a kadar olan bölge Rusya’nın yönetimine geçti.











                                                                                            28 

Ø  Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti, İngiliz ve Fransız ordularına karşı birçok cephede savaşırken, Ermeniler de doğuda çarlık Rusya ordularıyla birlikte Osmanlı ordusuna saldırmaya başlamış ve kayseri, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı, Adana, İzmir gibi pek çok şehirde isyanlar çıkartmışlardı.
Ø  Osmanlı Devleti bu ayaklanmaların önüne geçebilmek ve daha fazla kan dökülmemesi düşüncesiyle önce Ermeni patriği mebusları ve önde gelenlerini çağırarak  Ermenilerin Müslümanları katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını bildirdi.
Ø   Bu barışçıl tavrın sonuç vermemesi üzerine 24 nisan 1915’de Osmanlı Devleti, isyanları örgütleyen tüm ermeni komitelerini kapattı ve yöneticilerinden 235 kişiyi devlet aleyhinde faaliyette bulunmak suçundan tutuklattı. 27 mayıs 1915’te de sevk ve iskan kanununa göre, özellikle doğudaki Ermenilerin yine zamanın Osmanlı toprakları olan Irak,  Suriye ve Lübnan gibi bölgelere göç ettirilmesi kararlaştırıldı.
Ø  Türk tarafına göre bu yer değiştirme (tehcir), bir soykırım ya da katliam değil düşmanla işbirliği yapan ve ülkenin birliğine zarar veren bir topluluğun zararlı faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla ve iç güvenlik nedeniyle başka topraklarda yerleşime zorlanması yönünde alınmış bir önlemdir.
Ø  Osmanlı arşivlerinde (Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Arşivi) göçe tabi tutulan Ermeniler için yolculuk sırasında rahatlarının sağlanması  can ve mallarının korunması için buyruklar olduğu görülmektedir.
Ø  Osmanlı Bakanlar Kurulu’nun 30 mayıs 1915 tarihli kararıyla, Ermenilerin canlarının ve mallarının korunmasını göçmen ödeneğinden geçimlerinin sağlayabilmeleri  için ödeneğin yapılmasını, ihtiyaçlarına göre mal ve toprak dağıtılmasını , hükümet tarafından evler yapılmasını, alet ve ihtiyaç temin edilmesini, yiyecek ve diğer




                                             29 

ihtiyaçların sağlanmasını, sağlık durumlarının her gün doktorlar tarafından kontrol edilmesini, hasta, kadın ve çocukların trenle gönderilmesini ve alınması gereken daha pek çok önlemi bildiren emirler yayınlamıştır. Ayrıca tehcir sırasında Ermenilere karşı herhangi bir saldırıda bulunanların tevkif edilerek, divan- ı Harp Mahkemesi’ne sevk edilmesini ve en ağır şekilde cezalandırmaları da karara bağlanmıştır.
Ø  Tehcir edilen Ermenilerin önemli bir bölümü, isyanları önleme girişimleri sırasında, savaşın zor şartları altında göç yollarındaki hastalık ve soygunlarda ve Osmanlı hükümetince kontrol edilemeyen bazı fanatiklerin saldırıları neticesinde yaşamlarını kaybetmişlerdir. Öte yandan Rus işgali ve Ermeni isyanları nedeniyle 1914-1915 yılları arasında yaklaşık 800 bin Türk de göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göç sırasında binlerce Türk  ölmüştür.
Ø  1948 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler kararlarına göre de Ermeni tehciri soykırım olarak kabul edilmemiştir.

Ermeni Soykırımı İddiaları İçin Çözüm Önerileri ve Sonuç:
Ø  Konu uluslar arası hukukta hâlihazırda var olan bir hakemlik merciine götürülebileceği gibi, çeşitli ülkelerde bulunan araştırma kurumlarına da götürülebilir.
Ø  Ayrıca tarafların önerebileceği birer hakem ve bunların yanında yer alacak tarafların üzerinde uzlaşacakları bir başka hakemler kurulu olan üç taraflı bir komisyona da konu havale edilebilir.
Ø  Oluşturulacak hakemlik makamında sadece 1915’te sadece Ermenilerin maruz kaldıklarının soykırımın olarak kabul edilip edilmeyeceğinin saptanmasını istemek kabul edilmemelidir.
Ø  Bu tek yanlı bir yaklaşım anlamındadır ve böyle bir tahkim name örneği yoktur. Yapılması gereken 1915’i bir bütün olmaktan çıkarıp, spesifik olarak bu kapsama giren bazı olayların soykırım olarak nitelenip nitelenmeyeceğini hakemlik makamına sunmaktır.

                                               30 

Ermeni Tehciri’nin Sebepleri:
Ø  Rum ve Ermeni toplulukları Osmanlı gücünü kaybettiğinde, güçlenip birlik olmuşlar ve Hıristiyan dünyasının ticarî ve kültürel temaslarından yararlanmışlardır. Bunlardan birçoğu Avrupa elçiliklerden ve konsolosluklardan, kendilerine önemli ticarî ve malî ayrıcalıklar sağlayan beratlar elde etmişlerdir.
Ø  Ermenilerin çoğunun Gregoryen olması Katolik dünyasının ve Papa’nın dikkatini üstlerine toplamasına neden olmuş, bunu kullanarak, Protestan devletlerin Ortadoğu ve Anadolu’da yürüttükleri faaliyetlerin Ermeni kiliselerince desteklenmesini sağlamışlardır.
Ø  Ruslar da boş durmamıştır. Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı kullanmak siyasetinde Rusya’nın payı büyüktür.  Rusya, 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nın ardından, Akdeniz’e inmek emeliyle Boğazlara hâkim olmak siyasetini gütmüştür.  Bu tarihten sonra,  Rusya Osmanlı toprakları üzerindeki siyasetine farklı bir yön vererek,  bölgeye hâkim olabilmek için fırsat kollamıştır.  Nitekim, o fırsatı 19. yüzyılın sonlarına doğru güttüğü “Ermeni azınlığı kullanma” politikası ile gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Ø  Millet-i Sâdıka olarak Türklerin güvendiği azınlık kabul edilen Ermenilerin durumu 19. yüzyılda değişmiştir. Bu değişiklik, Kafkasların Ruslar tarafından 19. yüzyılda işgali ve Türkiye’nin doğu sınırında Ermeni Kilisesi’nin kurulup tanınmasından sonra Ermeni vali ve generallerin illeri yönetip ordulara komuta ettiği bir Rus Ermenistan’ının kurulmasıyla başlamıştır. Bir yandan Rus Ermenistan’ının siyasî ve kültürel durumu, öte yandan, Avrupa’dan gelen yeni milliyetçi ve liberal fikirler Osmanlı Ermenilerini özellikle yükselen orta sınıfları güçlü bir şekilde etkilemiş, ateşli ve aktif bir Ermeni milliyetçi hareketinin gelişmesini tahrik etmiştir.










                                              31 

Ø  Türkler, Ermenilerle yedi yüzyıl, Rumlarla beş yüzyıl birlikte yaşamış ve İstanbul’un fethinde, Avrupa’daki mezhep kavgalarında, savaşlar devam ederken Rumlara ve Ermenilere ticaret ve mektepleri serbest bırakılmış ve devlet kademelerinde görev alabilmelerine ortam sağlanmıştı. İkinci Meşrutiyet’e kadar da bir süre askerlikten muaf tutuldukları gibi, Patrikhane ve kilise mensubu olmak, çifte vatandaşlık gibi nedenlerle, %100’lere varan vergi muafiyetlerinden de yararlanmışlardı.
Ø  Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmının Osmanlı hududunu düşman devletlere karşı korumaya gayret eden ordumuzun harekâtını zorlaştırdıkları; erzak ve askerî malzeme nakliyatını güçleştirdikleri, düşmanla iş birliği yapmak ve birlikte hareket etmek emelinde oldukları, ayrıca düşman saflarına katıldıkları, yurt içinde askerî kuvvetlere ve masum halka silâhlı saldırılar düzenledikleri, düşmanın deniz kuvvetlerine malzeme sağladıkları, müstahkem mevkileri düşmana göstermeye cesaret ettikleri tespit edilmiştir.
Ø   Bunun için isyancı unsurların harekât sahasından uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu işlem için faaliyete başlanacaktır.
Ø  Devletin temel çıkarları için uygun görülen bu işlemin bir yöntem ve kurala bağlanmasını isteyen 26 Mayıs 1915 gün ve 270 sayılı tezkere, Bakanlar Kurulunda görüşülmüştür. Görüşmelerde devletin varlığını ve güvenliğini muhafaza için devam eden uygulamalar ve fedakârca düzenlemeleri bozmaya yönelik zararlı hareketlerin etkili bir şekilde bertaraf edilmesi mutlak surette gerekli olup, Bakanlığınızın bu konu ile ilgili olarak uygulamaya koyduğu kararlar isabetli ve açık olduğundan, Bakanlığınızca bu emirde belirtilen uygulamaya başlanması uygun bulunmuştur.







                                                32 

Ø  Nakli gerekli olanların sevklerinin sağlanması, yerel görevlilerin yönetimine aittir.
Ø  Nakledilen Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanlarını beraberlerinde götürrebilirler.
Ø  İskân yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunmasıyla, iaşe ve dinlenmelerinin sağlanmasından, gidiş yolları üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur. Bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün görevliler sorumludur.
Ø  Oluşturulan iskân yerlerine ulaşan Ermeniler, duruma ve yere göre; ya mevcut köy ve kasabalarda ayrı ayrı inşa edilecek evlere ya da yerel idareciler tarafından belirlenecek yerlerde kurulacak köylere yerleştirileceklerdir. Köylerin, sağlık şartlarına uygun, tarıma ve gelişmeye uygun yerlerde kurulmasına özellikle dikkat edilecektir.
Ø  İskân bölgelerinde köy kurulmasına elverişli, boş, sahipsiz ve devlete ait arazi bulunmaması durumunda, devlet malı olan çiftlik ve köylerin iskân için tahsis edilmeleri uygundur.

Ermeni’lerin Müslümanlar’a Yaptıkları Soykırımlar Üzerine Bir Araştırma:
Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erol Kürkçüoğlu, 1986 yılından bu yana yürüttükleri kazı ve arşiv çalışmalarıyla asıl katliama uğrayanların Müslüman Türkler olduğunu belgeleriyle ortaya koyduklarını söyledi. Kürkçüoğlu yaptığı açıklamada, Ermeni sorununun sadece Türk dünyasının bir sorunu olmadığını, Ortadoğu ve Kafkasya’da çıkar ve emelleri olan emperyalist devletlerin hepsini birden ilgilendiren milletlerarası bir problem olduğunu savundu. Ermeniler tarafından yapılan katliamlar nedeniyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde çok büyük Müslüman kayıplar olduğunu anlatan Kürkçüoğlu,öldürülenlerin sivil halktan olduğunun altını çizdi.








                                              33 

Prof. Dr. Kürkçüoğlu: “Erzurum’da 50 bin, Van’da 45 bin, Kars’ta 17 bin, Iğdır’da 15 bin, Erzincan’da 13 bin, Diyarbakır’da 12 bin, Muş’ta 10 bin olmak üzere bölgede toplam 519 bin sivil, Ermeni çeteleri tarafından katledilmiş. Bilhassa Birinci Dünya Savaşı’nda Rusların Bolşevik ihtilaliyle bu bölgeden çekilip ülkelerine dönmeleri neticesinde bu bölgede Ermeni çeteleri, gönüllü Ermeni birlikleri ve bunların başında komutanları var. Ermenilerin o dönemde yaptığı katliamları herkes çok iyi biliyor” diye konuştu. Erzurum Rus İkinci Topçu Alayı Komutanı Yarbay Twerdo Khlebov’un, bölgede Ermeni çetelerinin Müslüman ahaliye yönelik katliamları olduğunu ifade eden telgraflarının bulunduğunu vurgulayan Kürkçüoğlu, kazı çalışmalarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 185 toplu mezar tespit ettiklerini söyledi.



- Konu 12 : Arap Baharı –

Arap Baharı’nda büyük çaplı olayların yaşandığı ülkeler:
Ø  Mısır
Ø  Libya
Ø  Suriye
Ø  Tunus
Ø  Bahreyn
Ø  Yemen

Arap Baharı’nda küçük çaplı olayların yaşandığı ülkeler:
Ø  Fas
Ø  Cezayir
Ø  Kuveyt
Ø  Suudi Arabistan
Ø  Irak
Ø  Umman
Ø  Sudan
Ø  Lübnan


Arap Baharı Tunus’taki etkisi:
Ø  Devlet başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ve Başbakan Muhammed Gannuşi ülkeyi terk etmişlerdir.
Ø  Teşkilat içindeki iktidar yanlısı polisler dağıtılmıştır.
Ø  Siyasi suçlular serbest bırakılmıştır.
Ø  200 den fazla insan ölmüştür.


                                              34



  

Arap Baharı Umman’daki etkisi:
Ø  Sultan Kabus bin Seyd tarafından halka bir takım ekonomik kolaylıklar verilmiştir.
Ø  Bazı devlet kurumu başkanları görevlerinden alınmıştır.
Ø  Umman Millet Meclisi’ne yasama yetkisi verilmiştir.

Yemen’deki etkisi:
Ø  İktidar partisinden bazı milletvekilleri istifa etmiştir.
Ø  Devlet başkanı Salih dokunulmazlık verilmesi şartıyla görevini terk etmiştir.
Ø  2000 den fazla insan öldü.

Suudi Arabistan’daki etkisi:
Ø  Kral Abdullah tarafından halka ekonomik kolaylıklar verilmiştir.

Mısır’daki etkisi:
Ø  Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ve Başbakan Ahmet Şefik istifa ederek görevlerini terk etmişlerdir. Mısır Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimini ele almıştır.
Ø  Parlamento dağıtılmıştır.
Ø  Devlet Güvenlik Soruşturma Servisi kapatılmıştır.
Ø  Cumhurbaşkanı ve iktidar partisinin bazı üyeleri hapsedilmiştir.
Ø  800 den fazla insan öldü.

Suriye’deki etkisi:
Ø  Siyasi suçlular serbest bırakılmıştır.
Ø  Bölgesel valiler kovuldu.
Ø  İsyan bölgelerine askeri müdahaleler yapıldı.
Ø  Parlamentodan bazı vekiller istifa etti.
Ø  Hükümetten istifalar oldu.

BBC’nin Ekim 2015 tarihli haberine göre:
Ø  190.000 den fazla insan öldü.
Ø  İç savaştan bu yana Suriye’yi terk eden mültecilerin sayısı 4 milyonu aşmış durumdadır.
Ø  Göç eden Suriyeli mültecilerin 2 milyonu Türkiye’de bulunuyor.
Ø  Suriye’de en az 3 milyon kişi daha ülkeden kaçmanın yollarını arıyor.

Fas’taki etkileri:
Ø  Kral Muhammed tarafından halkın yararına bazı ekonomik kolaylaştırmalar yapıldı.
Ø  Politik suçlular serbest bırakıldı.
Ø  Bazı başkanlar görevlerinden uzaklaştırıldı.



                                           35 

Libya’daki etkileri:
Ø  Kral Muammer Kaddafi halkı tarafından öldürüldü.
Ø  Muhalifler ülke yönetimini ele geçirdi.
Ø  NATO askerleri Libya üzerine operasyonlar düzenledi.
Ø  25.000 den fazla insan öldü.

Arap Baharı  Türkiye’nin Suriye Politikaları:

Ø  Hükümetin Esed Rejimi ile yakın ilişkiler kurmasını gündeme getirerek bir tutarsızlık imasında bulunmak yerinde değildir.
Ø  Zira Türkiye’nin Suriye ile yakınlaştığı dönemde ne gösteriler vardır ne de bu gösterilere şiddet kullanımı söz konusu olmamıştır.
Ø  Halk hareketinin başladığı ilk dönemler Türkiye Esed’in gitmesinden taraftar olmamış; halkın taleplerine olumlu karşılık vermesi gerekliliğini ifade etmiştir. Bu dönemde Türk dış politikası ABD ve diğer Batı Devletleri ile örtüşmüştür.
Ø  Esed rejimi beklendiği üzere duyarlı davranmamış, halkına karşı sert tedbirler almayı tercih etmiştir.
Ø  Esed rejiminin reform yapmayacağını ve sert tutumunu değiştirmeyeceğini anlayan Türkiye, o noktadan itibaren Esed rejiminin gitmesi yönünde politika takip etmiş ve bugün de aynı politikaya devam etmektedir.

Arap Baharı Türkiye’nin Tunus Politikaları:
Ø  Başlangıçta temkinli bir suskunluk içinde kalınmıştır.
Ø  Daha sonra bir kriz yönetme bürosu kurulmuş vatandaşlarımız Tunus’tan tahliye edilmiştir.
Ø  Ancak kısa bir süre sonra protestocuların bir “Türk Modeli” inden söz etmeleri Türkiye’nin
Ø  dikkatini çekmiştir.
Ø  Tunus Devlet başkanının düşüşünden sonra Tunus’un geçiş dönemi yetkilileriyle temasa geçilmiştir.
Ø  Devrimin sonlandığı dönemlerde Başbakan Erdoğan bakanlar ve iş adamlarının bulunduğu 300 kişilik bir heyetle Mısır’ın ve Libya’nın yanında Tunus Ziyareti’ni gerçekleştirmiştir.
Ø  Tunus’la: “Her  ülke karşılıklı olarak birbirlerinin diline ve kültürüne ülkelerindeki eğitimde yer verecekler.” “Ortak sosyoekonomik projelerin geliştirilmesi.” “Ülke iş adamlarının işbirliği.” Türk ve Tunus üniversiteleri arasındaki ilişiklerin geliştirilmesi.” konularında anlaşmalar imzalanmıştır.
                                               36 
Arap Baharı Türkiye’nin Mısır Politikaları:
Ø  İlk başlarda tarafsız bir şekilde durum takip eden başbakan Washington ile görüştükten sonra Mısır Cumhurbaşkanına istifa etmesi konusunda uyarıda bulunmuştur.
Ø  Hüsnü Mübarek’in düşüşünden sonra 2011 Eylül’de başbakan Mısır’a yaptığı gezisinde önemli kar elde etmiştir.
Ø  Türkiye ile Mısır arasında enerji, eğitim, kültür, spor, basın ve kamu yönetimi konularını kapsayan 13 anlaşma imzalanmıştır. Şu an Mısır’da 250 Türk firması faaliyet göstermektedir.
Ø  Erdoğan bu Mısır gezisinde “Türk Modeli” ini övmüş ve laikleşme tavsiyesinden bulunmuştur. Bu açıklamalarıyla Mısır’da bir halk kitlesi olan Müslüman Kardeşler tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir.
Ø  Yine de Türkiye Mısır’da olumlu bir imaja sahiptir. ABD’li bir araştırma şirketinin Mısır’da yaptığı ankette halkın %54’ünün Türk Modeli’nden yana olduğu; başka bir ankette en çok hayranlık duyulan liderin Türk başbakanı olduğu sonuçları ortaya çıkmıştır.

Arap Baharı Türkiye’nin Libya Politikaları:
Ø  Türkiye için en zor taraf seçimi Libya Arap Baharı’nda olmuştur. Çünkü Türk şirketleri özellikler inşaat sektöründe Libya lideri Kaddafi ile 15 milyar dolarlık sözleşmeler imzalamışlardı.
Ø  Halk hareketi başladığında Türkiye Kaddafi’den yana taraf seçmiş ve Batılıların Libya’ya yapacağı askeri müdahalelere karşı çıkmıştır. Türkiye’nin vetosu sayesinde NATO’da Libya konusundaki işleyiş yavaşlamıştır..
Ø  BM, Mart 2011’de Libya konusunda Paris’te yaptığı zirveye Ankara’yı davet etmemiştir. Zirveye davet edilmemesi Türkiye’de şok etkisi yaratmış ve bu tarihten itibaren tutumunu değiştirmiştir.
Ø  Taraf değiştiren Ankara asilere insanı yardım sağlasa da silah yardımına yine de yanaşmamıştır.
Ø  Üstünlüğün muhaliflere geçtiğini gören Türkiye muhaliflerin kazanması durumunda Kaddafi’yi desteklemiş olmaktan büyük zarar göreceği için tarafını net bir şekilde belirlemiş ve Kaddafi’ye iktidarı bırakması çağrısından bulunmuştur.


                                               37 

Ø  Daha sonra Türkiye’nin muhalefet ile ilişkileri hızla gelişmişir.
Ø  Devrim sonrası geçici Libya başkanı İstanbul’u ziyaret etmiştir. Erdoğan’ın katıldığı görüşmelerde Libya ordusunun Türkiye’de eğitilmesi, Türk donanmasının Libya donanmasını onarması konularında anlaşılmıştır.
Ø  Çok sayıda Türk şirketi, sanayi, petrol, gaz ve inşaat sektörlerinde yeni Libya ile ilişkiler içine girmiştir.






                                               38 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder