İmam-ı A’zâm Ebu Hanife [ K.S.]
Asıl adı Numan bin Sabit bin Zutadır. 699 yılında Kufe’de
doğup, 767'de Bağdat'ta öldürüldü. Sünni müslümanlar tarafından ehl-i sünnet
itikadının öncüsü olarak kabul edilir. Hanefi Mezhebinin kurucusudur. İslam
dünyasındaki müminlerin %45-50'inin kurucusu olduğu Hanefi mezhebi çerçevesinde
amel ettiği tahmin edilmektedir.
Babasının adı, Sabit'tir. İran'ın ileri gelenlerinden bir
zatın soyundan olup, Faris oğullarındandır. Dedesi Zuta'nın, İslam dinini kabul
ettiği, babası Sabit'in, Hz. Ali ile görüştüğü, kendisi, evladı ve zürriyeti
için duasını aldığı rivayet edilir.
Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim'i ezberlemiş ve Arapçanın o zaman
tasnif edilmekte olan sarf, nahv, şiir ve edebiyatını öğrenmiştir.
Gençliğinin ilk yıllarında Ashab-ı kiramdan Enes bin
Malik’i, Abdullah bin Ebi Evfa’yı, Vasile bin Eska’ı, Sehl bin Saide’yi ve en
son hicri 102’de Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vasile’yi görmüş ve
bunlardan hadis dinlemiştir.
İmam-ı Şabi’nin tavsiyesiyle ilme sarılıp, ders halkalarına
devam etmeye başlamıştır. İmam-ı A’zam önce kelam ilmini, iman ve itikadı ve
münazara bilgilerini Şabi’den öğrenmiştir. Daha sonra Hammad bin Ebi
Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine başlamıştır. Hammad’ın
derslerine yirmi sekiz yıl devam etmiştir.
Hocası Hammad’ın dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz’a
gidip Mekke ve Medine’de çoğu Tabiinden olan âlimler ile görüşür, onlardan
hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı. Ehl-i beytten Zeyd bin
Ali’den, Muhammed Bakır’dan ilim öğrendi.
Tasavvuf bilgilerini Muhammed Bakır, ondan sonra da
Silsile-i Aliyye-i Nakşbendiyye'den Cafer-i Sadık'dan öğrendi. Ashab-ı kiramdan
İbni Abbas’ın ilmini, Mekke fakihi Ata bin Ebi Rebah’tan ve İkrime’den, Hz.
Ömer ve onun oğlu Abdullah’tan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer’in
azatlısı Nafi’den öğrendi. Böylece, Eshab-ı kiramdan İbni Mesud ve Hz.Ali’den
nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü Tabiinden öğrendi.
İmam-ı A’zam, İslam dinine yaptığı hizmetleriyle İslamiyet’i
iman, amel ve ahlak esasları olarak bir bütün halinde insanlara yeniden
duyurmuş, şüphesi ve bozuk bir düşüncesi olanlara cevaplar vermiş, önce itikadda
birlik ve beraberliği sağlamış; ibadetlerde, günlük işlerde İslam fıkhının
esaslarını ve şeklini tespit etmiştir. Böylece, ikinci hicri asrın müceddidi
(dinin yeniden yayıcısı) unvanını almıştır.
İmam-ı A’zam, fıkhı; Leh ve aleyhte olanı bilmek, tanımak
diye tarif etmiştir. Bu tarife göre fıkhı tespit etmek için, Edille-i şeriyyeye
başvururdu. Bunlar Kitap, yani Kur’an-ı kerim, Sünnet (Peygamberin sözleri,
fiilleri ve takrirleri), İcma-ı Ümmet (Eshab-ı kiramın bir mesele hakkındaki
sözbirliği) ve Kıyas-ı Fukaha (hükmü verilmiş meselelere benzeterek bir başka
meseleyi hükme bağlamaktır.
İmam-ı A’zam herhangi bir fıkıh mevzuunun işlenmesi veya
fetvasının takrir edilmesi, yahut da cevabı bulunmak üzere mevzu (konu)
edildiğinde, sırasıyla bu dört kaynağa baş vururdu. Önce Kur’an-ı kerime bakar,
hükmü aranan meselenin işaret yoluyla, iktiza yoluyla, ibare yoluyla veya
delalet yoluyla cevabı varsa meseleyi ona göre çözerdi. Meselenin halli için
Kur’an-ı kerimde delil bulunmazsa Sünnete, burada da bulamazsa İcma-ı Ümmete
bakardı. Bu kaynaklarda bulursa meseleyi çözerdi, hükmünü bildirirdi. Şayet
sırasıyla bu üç kaynakta bulamazsa, o zaman Kıyasa başvurur ve meseleyi
çözerdi.
İşte İmam-ı A'zam Ebu Hanife; en mükemmel usullerle yaptığı
uzun çalışmaları ve ictihadı neticesinde çözdüğü ve tedvin ettiği fıkıh (hukuk)
bilgileri ile Müslümanların ibadetlerinde ve diğer işlerinde İslamiyet'e doğru
bir şekilde uymak için takip edecekleri bir yolu gösterdi ve bu yola “Hanefi
Mezhebi” denildi.
Talebelerine verdiği dersleri ise mükemmel bir usul ile
yürütürdü. Bir taraftan fıkhın eski hadiselere ait bilinen hükümleri takrir
edilir (anlatılır) ve müzakere yapılır, diğer taraftan yeni hadiselere ait
hükümler bulunurdu. Geçmiş ve yaşanmakta olan hadiselerin hükümleri takrir
edilirken, bunlara benzeyen veya aynı cinsten olup da gelecekte vuku
bulabilecek hadiselere ait hükümler de araştırılıp bulunurdu. Dolayısıyla
imam-ı A’zam'ın derslerinde geçmiş ve yaşanmakta olan halin meselelerinden
başka, geleceğe ait meselelere geçilmiş ve fıkhın külli (genel) kaideleri
tespit edilmiştir.
İmam-ı A’zam, ömrü boyunca, insanları, imandan ayırmaya
çalışan ve kendilerine “Dehriyyun” denilen fırkalarla mücadele etmiştir.
Bunların başında ibni Sebeciler, Hariciler ve Mürcie, Mutezile, Cebriyye gibi
fırkalar gelmekteydi.
İmam-ı A’zam, fıkıh ilmini ilk defa kollara ayırıp her
branşın bilgilerini ayrı ayrı toplamış, usuller koymuş, Feraiz ve Şurut
kitaplarını yazmıştır. Ayrıca Eshab-ı kiramın, Peygamber'den naklen bildirdiği
iman, itikad bilgilerini de toplayıp yüzlerce talebesine bildirdi.
İlmi Kelam, yani iman bilgileri mütehassısları yetiştirdi.
Başta gelen talebeleri; İmam-ı Ebu Yusuf ismiyle meşhur Yakub bin İbrahim,
Muhammed Şeybani, Züfer bin Hüzeyl, Hasan bin Ziyad, oğlu Hammad, Davud-i Tai,
Esad bin Amr, Afiyat bin Yezid el-Advi, Kasım bin Ma’an, Ali bin Müshir, Hibban
bin Ali gibi âlimlerdir.
İmam-ı A’zam’ın derslerinde çözülen fiili ve nazari fıkhi
meselelerin sayısı altıyüzbini aştığı rivayet edilir. İmam-ı Matüridi ondan
gelen kelam bilgilerini kitaplara yazmıştır. Yetiştirdiği talebelerin sayısı
dört bine ulaşmış olup, bunlardan yedi yüz otuzu ilimde iyice yükselmiş,
içlerinden kırk kadarı ictihad derecesine çıkmıştır. Bazı müellifler onun
derslerinde yetişen talebelerinin isim ve künyelerini, mensup oldukları şehirlerini
tespit edip, yazmışlardır. İmam-ı A’zam ticaretle de uğraşırdı.
“Yüz elli senesinde dünyanın ziyneti gider” hadis-i
şerifinin,o tarihte vefat eden İmam-ı A’zam Ebu Hanife'yi işaret ettiği ifade
edilmiştir.
Mezhebi, İslam âleminin büyük bir kısmına yayıldı.
Vefatı
İmam-ı A'zam bütün zorlamalara rağmen hükümet ve siyaset
işlerine karışmamıştır. İkinci Abbasi halifesi Ebu Cafer Mansur bu yüzden
İmam-ı A'zamı hapsettirip işkence yaptırmış ve zehirleterek öldürtmüştür.
Vefatından sonra çok kimseler O'nu rüyada gördüklerini
söylemişler ve kabrini ziyaret ederek, O'nun şânının yüceliğini dile getiren
rivayetler anlatmışlardır.
İmam-ı Azam Ebû Hanife Külliyesi Irak başkenti Bağdat'ın,
Azamiye semtindedir.
İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin ilk kabri 767 yılında kerpiçten
yapılmıştır. Selçuklu döneminde büyük ilgi gören İmam-ı A’zamın kabri üzerine
Selçuklu Sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d-i Harezmi 1067 yılında
“Selçuklu tarzı kubbe” ile örtülü bir türbe, yanına da bir medrese yaptırdı.
1508’de Şah İsmail’in istilâsı sırasında tahrip edilen İmam-ı Azam türbesi ile
medrese, 1534 yılında Kanunî Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yeniden
yaptırılmıştır. Cami, türbe, imaret, medrese, ribat ve hamamdan meydana gelen
külliye ile, Azamiye mahallesinin etrafı surlarla çevrilerek kale haline
getirilmiştir. Şah Abbas’ın 1623-1638 yılları arasında tahrip ettiği külliye
ise Sultan IV. Murad’ın 1639 seferi sırasında esaslı bir şekilde elden
geçirilmiştir. 1669 yılında vezir Defterdar Mehmed Paşa cami revaklarını;
1674’de Sultan IV. Mehmed harim kubbesini tamir ettirmişlerdir.
Cami-türbe ile medrese arasındaki bahçe Vali Ömer Paşa
tarafından 1679; külliyenin dökülen süslemeleri ile minarenin altın kaplamalı
külâhı Süleyman Paşa tarafından 1802’de yaptırılmıştır. Harim, 1816’da Davud
Paşa; Türbe 1839’da Sultan Abdülmecid; külliyenin tamamı ve surlar, 1871
yılında Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından tamir
ettirilmiştir. Sultan II. Abdülhamid 1903-1910 yılları arasında, camiin güneyinde
sur duvarlarına bitişik iki katlı talebe hücreleri ile daha sonra ilkokul
haline getirilen düşkünler evini inşa ettirmiş, çinileri yeniletmiştir.
Irak dairesi zamanında, 1935 ve 1937 yıllarında kısmen tamir
edilen külliyenin iç aksamından kemerler, kubbe geçişleri ve pencere
alınlıkları ile minber, mihrab gibi teşkilâtın çinileri sökülmüş, kemerler
atnalı kemer şekline dönüştürülerek Endülüs Emevi tarzı bir üslûpta
süslenmiştir. Külliyeyi çeviren sur duvarları, medrese ve avlu etrafındaki
diğer yapılar yıkılarak, yerine modern binalarla camiin batısına yeni bir harim
eklenmiştir. Bugün İmam'ın Azam'ın kabri üzerindeki sanduka külliye
merkezindeki camiin içerisinde yer almaktadır. Sandukası üzerinde yazılmış olan
kuşak yazı şeklindeki ayet çok anlamlıdır:"Kulları arasında Allah'tan en
çok korkanlar O'nun alim kullarıdır."
Vaktiyle etrafında surları bulunan ve bugün ayakta kalan
yapılarıyla 50.000m2’lik bir alanı kaplayan İmam-ı Azam Külliyesi son
zamanlarda iki defa değiştirilen avlu duvarıyla çevrilidir. Önce, Osmanlı
dönemindeki Bab-üş Şarkî (doğu taçkapısı) yerine sembolik 3 kemerli basit bir
giriş kapısı; Şimal Kapısı yerine de dikdörtgen çerçeveli, atnalı kemerli bir
taçkapı yapılmış, sonradan bunlar da yıkılarak bugünkü şekil verilmiştir. Sivri
kemerli dikdörtgen çerçeveli yeni taçkapı üçlü bir düzene sahiptir. Avlu
duvarı, köşelerde düz örgü, aralarda birbirine demir şebekelerle tutturulmuş
geometrik yıldız süslemeli panolardan meydana gelmektedir. 2 m. Yüksekliğindeki
bu tuğla panoların kemer üçgenleri ve etrafındaki çerçeve süslemelerinde mozaik
çinili örneklere yer verilmiştir.
Avluda, türbe-cami kompleksi ile, yıkılan binaların yerine
inşa edilen ilâhiyat fakültesi ve öğrenci yurtları bulunmaktadır.
Irak'taki ABD işgali sırasında Bağdat'taki sünni direnişin
kalesi durumundaki Azamiye semtinin merkezi olarak birkaç kez saldırıya uğrayan
külliyede önemli ölçüde maddi hasar ortaya çıkmış durumdadır.
Eserleri
Ebu Hanife'nin eserleri pek çok olup zamanımıza kadar
ulaşmış olanları başlıca on tanedir. Aslında akaid ve fıkıh ilimlerinde rivayet
edilen bütün meseleler onun eseridir.
bullet Risale-i Redd-i Havaric ve Redd-i Kaderiyye: İmam-ı
a’zamın usul-i dinde ilk yazdığı eserdir.
bullet El-Fıkh-ul-Ekber: Akaide dairdir. Bu eserin birçok
şerhi yapılmış olup, başlıcaları şunlardır: El-Kavlül-Fasl; Muhyiddin bin
Behaeddin tarafından yapılan şerhidir. Bu kitap Hakikat Kitabevi tarafından
ofset yoluyla basılmıştır. Pezdevi, Ebu’l Münteha ve imam-ı Matüridi tarafından
yapılan şerhleri de meşhurdur.
bullet El-Fıkh-ül-Ebsat: İmam-ı a’zam bu eserinde istita’at
(insan gücü) hayır ve şer, kaza ve kader meselelerini açıklamaktadır.
bullet Er-Risale li Osman Büsti: Eserde iman, küfür, irca ve
va’id meseleleri açıklanmıştır.
bullet Kitab-ül-Âlim vel-Müteallim: Bu eserde muhtelif
meseleler hakkında Ehl-i sünnet itikadını bildirmek için tertiplenmiş soru ve
cevaplar vardır.
bullet Vasiyyet-i Nukirru: Eserde Ehl-i sünnet vel-cemaatin
hususiyetleri anlatılmakta, akaid ve farzların hudutları açıklanmaktadır. Bu
vasiyetten başka oğlu Hammad’a ve talebesi Ebu Yusuf’a yaptığı vasiyet olmak
üzere on beş kadar vasiyetnamesi vardır.
bullet Kaside-i Numaniyye
bullet El-Asl
bullet El-Müsned-lil-İmam-ı a’zam Ebi Hanife
bullet KAYNAK: http://tr.wikipedia.org/wiki/Ebu_Hani
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder