PKK GERÇEKLERİ
PKK GERÇEKLERİ
Türkiye'nin Güneydoğusunda kirli bir oyun oynanıyor. Bu
oyunun amacı, önce Güneydoğu'yu, ardından Türkiye'yi ve en son olarak da tüm
dünyayı komünist yapabilmek. Şu anda "PKK ile masaya oturalım" veya
"Güneydoğu'da PKK'ya toprak verelim" şeklinde çıkan çatlak sesler,
bilerek veya bilmeyerek aynı amaca hizmet ediyor: Komünist bir dünya devleti...
İnsanların çok büyük bir bölümü bu ciddi tehlikenin farkında
bile değiller. Kendilerince, toprak verilirse, PKK ile masaya oturulur, Öcalan
ikna edilirse Türk topraklarında terörizmin sona ereceğini sanıyorlar. Bölünme
taraftarlarının bir kısmını ise eski komünistler oluşturuyor. Bu kişilerin
büyük bir çoğunluğu yıllar içinde çizgilerini değiştirmiş göründüler, dikkat
çekmemeye çalıştılar. Ancak komünizmin en ateşli savunucuları olarak gizliden
gizliye propagandalarını yürüttüler, hala da yürütmeye devam ediyorlar. Onların
"en iyi çözüm toprak vermek" telkinleri sistematik olarak
yaygınlaştırılmaya, bu sinsi fikir, insanlara makul gösterilmeye çalışılıyor.
Halkımıza, "tek çözüm bu kaldı" hipnozu uygulanıyor. Bunu yaparak, Kürt
kardeşlerimizi de, bütün Türkiye'yi de kendilerince felakete sürüklemeyi
planlıyorlar. Bu tehlikeli oyunu yumuşak bir dille, ince telkinlerle,
"mağduruz, eziliyoruz, kurtuluşumuz bu" maskesi altında göz göre göre
oynuyorlar. 20. yüzyılda dünyaya acı, kargaşa ve zulüm getiren komünizm
felaketini ve vahşetini daha da vahşi bir şekilde yaşatmaya çalışıyorlar.
u kitabın amacı; komünist bir terör örgütü olan PKK'nın asıl
niyetini, Kürt kardeşlerimize yönelik oynanan oyunu ve ülkemizin bölünmesinden
yana olanların çarpık fikir yapılarını deşifre edebilmektir. Burada bilinmesi
gereken bir nokta daha vardır. Bölücü terör örgütü, Kürt milliyetçiliği üzerine
kurulmuş terörist bir gruptan ibaret değildir. PKK; KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİNİ KENDİ
ÇIKARLARI DOĞRULTUSUNDA KULLANAN DARWINİST, KOMÜNİST, STALINİST VE LENINİST BİR
YAPILANMADIR.
Bu gerçeğin farkında olmak, PKK hakkında bilinenler ve
PKK'ya yönelik alınması gereken tedbirler konusunda tamamen farklı bir bakış
açısı getirir. Ülkemizin güneydoğusunda yaşanan bu terör sorununu Türkiye'yi parçalayarak
çözebileceklerini sananlar ve "toprak verelim kurtulalım" diyenler,
bu kitabı okuduklarında ne kadar büyük bir bela ile karşı karşıya olduklarını
çok daha iyi anlayacaklardır.
Bu büyük belanın detaylarını anlatmadan önce:
Ülkemizin güneydoğusunda komünist bir ayaklanmaya asla
müsaade etmeyiz ve PKK'ya bir avuç toprak dahi kesinlikle vermeyiz. Mustafa
Kemal Atatürk'ün açıkça belirttiği gibi "Komünizm, Türk dünyasının en
büyük düşmanıdır. Bu nedenle her görüldüğü yerde ezilmelidir" ilkesine
uyar ve komünizmin ülkemize girmesine asla izin vermeyiz.
"Toprak verelim, kurtulalım" diyerek komünistlere
yol açmaya çalışanlar şunu bilmelidirler:
Toprak verilmesi Türkiye'yi huzura erdirmez, tam tersine çok
büyük bir felaketin içine sürükler. Türk Milleti olarak bizim, şehit vermede
bir sorunumuz yoktur ve ayrıca bir parça toprak dahi verilmesine iznimiz de
yoktur. Böyle bir ihtimal söz konusu bile değildir.
u Vatan'dan verilecek bir avuç toprak, necip Türk Milletinin
bütün haysiyetini, şerefini, onurunu, asaletini, gücünü, varlığını, namusunu
yok etmek demektir. BU, ASLA OLMAYACAKTIR. Bizim PKK ile tek bir anlaşmamız
vardır. Bu anlaşmanın temeli, Atatürk'ün şu eşsiz sözleridir:
"Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet
olarak yaşamasıdır. Türk'ün haysiyeti, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve
büyüktür. BÖYLE BİR MİLLET ESİR YAŞAMAKTANSA MAHVOLSUN EVLADIR. Binaenaleyh, YA
İSTİKLAL, YA ÖLÜM!" Kemal Atatürk
Bölücü terör örgütü PKK ve ülkemizin doğusunda yer edinmeye
çalışan komünizmi alttan alta destekleyenler, öncelikle Vatan’ı asla
böldürmeyeceğimizi bilmelidirler. Bilmeleri gereken ikinci önemli nokta ise; ne
Türkiye'de ne de dünyada komünizme asla izin vermeyecek olduğumuzdur. Bu kitap
ile halkımıza, komünizmle tek etkili mücadele metodu gösterilmektedir. Bu bir
ilmi mücadeledir ve anti-Darwinist propaganda ile gerçekleştirilecektir.
ANTİ-DARWINİST PROPAGANDA İSE, TÜM KOMÜNİSTLERİN KORKULU RÜYASIDIR. İŞTE BU
İLMİ MÜCADELE, ALLAH'IN İZNİYLE, KOMÜNİZMİ DÜNYADAN SİLİP YOK EDECEKTİR.
PKK terör örgütünün silah bırakmasına yönelik olarak
devletimiz ve hükümetimizin kararlılıkla devam ettirdiği 'Çözüm Süreci' şu ana
kadar başarılı bir şekilde yürütülmektedir. Sayın Başbakan Erdoğan'ın en baştan
itibaren ve özellikle de son dönemlerde konuşmalarında ısrarlı ve kararlı bir
şekilde "tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" vurgusunu
yapıyor olması ve bu vurguya yönelik itirazların gelmemesi milletimizin
güvenini artıran çok önemli ve yerinde açıklamalardır. Sayın Başbakanımızın ve
hükümetimizin akılcı, ferasetli ve bölünmeye karşı dirayetli tutumu, aynı
zamanda Başbakanımızın vicdanının da güzel bir tecellisidir. Şu an itibarıyla
PKK terör örgütünün geçtiğimiz dönemlere nazaran gözle görülür bir şekilde
eylemsizlik içinde olması da bu girişimin başarısına olan inancı
arttırmaktadır.
Ancak bu dönemde Öcalan'ın basına yansıyan bazı sözlerinin
PKK'nın ve Öcalan’ın fikirlerinde bir değişim olmadığını da göstermesi açısından
önemlidir.
Kamuoyuna "İmralı Zabıtları" olarak yansıyan ve
Abdullah Öcalan'la BDP milletvekilleri arasında geçen diyaloglarda Öcalan’ın
terörü kendince meşru gösteren, ülkeyi kan gölüne çevirmekten çekinmeyen
düşünce yapısından ve sapkın Stalinist felsefesinden vaz geçmediği açıkça
görülmektedir.
Öcalan’ın bu zabıtlara geçen ifadeleri:
"Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar
denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak.Köylere geri dönüş olacak. Bunları
yapmazlarsa geri çekilme olmaz. Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da
büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran
var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var."
"Bunu yapmazlarsa daha da gelişkin bir gündemle
karşılaşırlar."
"Başarılı olursam, ne KCK tutuklusu kalır ne başkası.
Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum.
Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi
savaşacağız’."
"Bizim sınıf ve halk savaşımızın ne kadar amansız olduğunu
bilmiyordu."
"Kürtler mutlaka bir öz savunma gücü oluşturmalı."
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Öcalan, uygun
zemin ve şartlar bölücü terör örgütü PKK lehine olgunlaştığı taktirde teröre,
bölgesel Stalinist ayaklanmaya ve bölünme için şiddette tekrardan geri dönmeyi
düşünmektedir.
Öcalan diğer yandan, Yargıtay'ın terör örgütü olarak kabul
ettiği KCK yapılanması kullanılarak, PKK'lı teröristlerin geri çekildiği bölge
ve alanlarda yeniden örgütsel yapılanmaya gidileceğini, PKK'nın boşalttığı bölgelere
daha çok sayıda yeni örgüt militanı yerleştirileceğini belirtmiştir. Bununla
birlikte Öcalan PKK güçlerinin zaten yurt dışında olduğunu, gerektiğinde bu
güçlerin ülke içine girerek bir iç savaş başlatacağı düşüncesini de dile
getirmektedir.
Öcalan sözleri içinde, KCK tarafından oluşturulduğu iddia
edilen sözde paralel devletin silahlı gücü olan 'öz savunma gücü'ne de
özellikle vurgu yapmıştır. Öz savunma güçleri olarak adlandırılan ve sözde bir
PKK Devleti kurulmasına destek vermek amaçlı, bölge halkını savaşa hazır hale
getirmeye yönelik kurulmuş bu illegal yapılanmalar, Öcalan tarafından özellikle
üstünde durulması talimatıyla örgüte iletilmektedir.
Özetlemek gerekirse;
1. Halk ve sınıf
savaşından, Türk solunu temsil ettiğinden, Dev Genç çizgisini koruduğundan
bahseden Öcalan, kendi hakkında Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcılığı’nın vermiş
olduğu "Marksist Leninist temelde bir devlet kurma" tespitindeki
fikrinden vazgeçmediğini göstermekte,
2. Silahlı bir
ayaklanma için silahlı terörist güçlerin temin ve tesisine çalışılması
talimatını vermekte,
3. Örgütün Marksist
Leninist propagandasının daha da büyütülerek tabana yayılmasını, örgüt militan
sayısının çokça arttırılmasını emretmekte,
4. Bölge insanının
bir iç savaşa hazır olmasına yönelik hazır edilmesini istemektedir.
Tüm bunların yanında, Abdullah Öcalan'ın federasyon ve
özerklik düşüncesinde de pek bir değişiklik olmadığı basında yer alan notlardan
anlaşılmaktadır:
"Kürtler kendilerini özgürce ifade edecek ve
yönetecektir. Şu anda yasa dayatırsak büyük alerji yaratır. İleride
olabilir."
"Tavrımız şu olacaktır, ana ilke olursa biz kullanırız.
Siz ister yasa çıkartın, ister çıkartmayın. İspanya’nın bütünlüğü içinde
milliyetler ve bölgelerin demokratik hakları ve dayanışmaları garanti edilir. Dün
yine tartıştık. Tarihsel ve kültürel kimlikler miras zenginliğimizdir.
Kendilerini özgürce ifade etmeliler, ki bu örgütlenme ve yönetmeyi de içerir ve
yaşamaları bir haktır ve garanti edilir."
Öcalan ve BDP'liler tarafından İspanya örneğinin özellikle dile
getirilmesinin nedeni, İspanya'nın Bask Bölgesine verilen özerkliğin İspanyol
anayasasında üniter yapıyı bozmayacağının ve özerk yapının anayasal güvence
altında olduğunun belirtilmesi nedeniyledir. Oysa İspanya'da durum hiç de arzu
edildiği gibi devam etmemektedir.
İspanya'da şu an 17 tane özerk topluluk ve 2 tane özerk
şehir bulunmaktadır. İspanya'nın kuzey doğusunda yer alan ve yıllardır
kendilerince bağımsızlık mücadelesi veren Katalonya özerk bölgesi ise,
ekonominin zaten dibe vurduğu, işsizliğin yüzde 25'e ulaştığı bir zamanda
Madrid yönetiminden bağımsız bir ekonomik güce erişmek ve bir takım yasal
değişiklikler istemektedir. Katalan yöneticiler 'Eğer statü değişikliğini
İspanya hukuku içinde yapamadığımız takdirde, bunu yerel Katalan hukuku içinde
yapmanın yollarını araştıracağız' diyerek bölünmenin sinyallerini vermiştir.
Örgütledikleri 1,5 milyon kişi de 11 Eylül 2012'de Barcelona sokaklarında
bağımsızlık isteyerek "Katalonya, yeni Avrupa devleti" şeklindeki
sloganlarla gösteri yürüyüşü yapmıştır.
Almanya'da yayımlanan Der Spiegel dergisinde bu konuya
değinen Fiona Ehlers, Hans Hoyng, Christoph Schult ve Helene Zuber imzalı
incelemede, “Borç krizi Avrupalı ayrılıkçıları güçlendiriyor” tespitinde
bulunulmuştur.
Şunu da unutmamak gerekir ki, PKK Marksist Leninist bir
terör örgütüdür ve propaganda ile güç kazanmıştır. Halen de dağa çıkarılan
gençler öncelikle, sözde akademilerde, aylarca fikri eğitime tabi tutulmakta,
Marksist Leninist ideolojiyi benimsedikten sonra, “bu ideolojiye dayalı
bağımsız bir Kürdistan kurmak” hedefiyle eline silahı almaktadır. Bölgede
herhangi bir şekilde özerklik elde etmeleri durumunda, Kürt halkı üzerinde
ideolojilerinin gereği olan Marksist Leninist Stalinist bir baskı sistemi
oluşturacakları da açıktır. İlk dönemlerinde maddi, askeri ve siyasi desteği
merkezden alarak güçlenmeyi hayal eden terör örgütü daha sonra bu özerkliği
bağımsız komünist Kürdistan devletine taşımayı planlamaktadır. Bu plan sadece
Kürt vatandaşlarımız için değil tüm Ortadoğu için çok kanlı bir sürece
dönüşecek son derece tehlikeli bir plandır. Dolayısıyla bütün bu görüşme süreci
içinde bu tehlikelerin sürekli göz önünde bulundurulması hayatidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin inanç ve idealinde Türk
İslam Birliği'nin kurulması zarureti, Devletimiz için asla vazgeçilmeyecek bir
ülküdür. Bu ideal çerçevesinde parçalara ayrılmak, bölünmek bir yana
bütünleşmek, güçlenmek ve Avrupa Birliği modelli büyük bir birlik kurarak
büyümek tek hedeftir. Bu hedefin gerçekleşmesiyle sadece Kürtler değil Türkler,
Lazlar, Abhazlar, Çerkesler yani bu vatanın bütününü oluşturan Türk Milleti ve
tüm bölge insanı gerçek huzura, barışa, rahata ve konfora ulaşacaktır.
Hz. İbrahim (as) Nemrut’a tebliğ yaptı. Nemrut’tur diye
bırakmadı. Hz. Musa (as) Firavun’u Firavun diye bırakmadı. Allah'ın emrini
yerine getirdi, tebliğ yaptı.
Peygamberimiz (sav), Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi, kendi
asrının deccallerine tebliğ yaptı.
Hz. Mehdi (as) da kendi asrında yaşayan, sayıları 30’un
üzerindeki bütün deccalleri imana davet edecektir. Allah'ın Kuran’da bildirdiği
ve her Müslümanı sorumlu kıldığı tebliğ yapma; “Emri bil Maruf Nehyi anil
Münker” yani “iyiliği emredip kötülükten sakındırma” görevini yerine
getirecektir.
Abdullah Öcalan’a da tebliğ yapılması, imana davet edilmesi,
Kuran ahlakının bir gereğidir. Abdullah Öcalan gibi asrın deccallerine tebliğ
yapılmaması olmaz. Mutlaka yapılacaktır, çünkü bu Kuran'ın emri gereğidir.
Tebliği kabul eder ya da etmez. Ama Kuran'ın hükmü budur.
bir Mehdi öncüsü olarak, Abdullah Öcalan’a Yaratılış Atlası
göndermesi, Öcalan ve PKK’yı komünizm inancından vazgeçip İttihad-ı İslam’ı
savunmaya, İslam'a, Kuran'a ve tevbe etmeye çağırması da yine Kuran’ın bu emri
gereğidir.
“Firavun’a, Nemrud’a nasıl tebliğ yapılır? Ebu Cehil’e, Ebu
Leheb’e tebliğ yapılır mı? Asrın deccallerine tebliğ yapılır mı” demek Kuran'ın
ruhuna aykırıdır.
Kuran bilgisi olmayan insanlar, Allah'ın bildirdiği Kuran'ın
bu yöntemini garip karşılıyorlar. Ancak doğru olan Kuran'a uymaktır.
"İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona
yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar."
(Taha Suresi, 43-44)
Sonra bunların (peygamberlerin) ardından Musa'yı
ayetlerimizle Firavun'a ve önde gelen çevresine gönderdik; onlar ona
(ayetlerimize) haksızlık ettiler. İşte bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona
: Bazı çevreler Öcalan'ı sözde “Türkiye’yi kurtaran adam”
gibi göstermeye çalışıyorlar. Güya bizleri belalardan, terörden, anarşiden
kurtaran büyük bir kahraman. “Devlet kurtaramaz sizi, Öcalan kurtarır; yani
ordudan, polisten daha güçlüdür. O kadar iyidir ki, o kadar mübarektir ki sizin
onun kıymetini iyi bilmeniz gerekir” imajını vermeye çalışıyorlar. Bu çok
korkunç bir şey.
Adam azılı katil. Gözü dönmüş bir katil, on binlerce
askerimizin polisimizin şehit olmasına sebep olmuş biri. Bunu bize niye
anlatıyorlar anlamıyorum. Nedir amaçları? Bir kere millet olarak bizim o adamla
ilgili kanaatimiz hiçbir şekilde değişmez. Müebbet hapistir cezası. Normalde
asılacaktı, müebbet hapse çevrildi. Eziyet edilsin, canı yakılsın demiyoruz,
herkese ne yapılıyorsa ona da aynısı olsun. Kuran okusun, ayet ezberlesin,
bilgisini arttırsın, Allah'a tevbe etsin, namazını kılsın, ahirete hazırlansın.
Asıl ahirette cevabını verecek. On binlerce şehidimizin hesabını ahirette
verecek. Nasıl açıklayacaksa asıl onu düşünsün. Gece gündüz alnı secdede olması
lazım.
Dolayısıyla bu adamı böyle şirin sempatik göstermeye çalışan
üsluplardan kaçınsınlar. Hiçbir şekilde kanaatimiz değişmez millet olarak.
Hiçbir şekilde Türkiye’yi kimseye böldürtmeyiz. Ne Güneydoğu’yu veririz, ne
Güneydoğu’da komünistlere müsaade ederiz, ne halkımızın oradaki annelerimizin,
bacılarımızın komünist çeteler tarafından ezilmesine müsaade ederiz. Ne oranın
Pol Pot rejimi gibi gözü kanlı bir rejim olmasına müsaade ederiz. Ne de oraya
pasaportla gitmeye niyetimiz var, asla ve kesinlikle müsaade etmeyiz.
Biz Öcalan'ın da PKK’nın da ne olduğunu biliyoruz. Uzatmaya
gerek yok. PKK da bize kafalama yapmaya hiç kalkmasın. İşte “anlaşma olursa biz
bilmem nereye gideriz”. Gidersin orada kahve içer geri gelirsin laf mı şu?
“Silah bırakırız” diyor, silah bırakırsın on model daha ilerisiyle karşımıza
çıkarsın. Ne alakası var. Mühim olan kafandaki anormal düşüncenin gitmesi onun
için de Darwinizmin ve materyalizmin yok edilmesi gerekiyor.
Abdullah Öcalan komünist Marksist, Stalinist bir adamdır.
Hiçbir şekilde fikirlerinden vaz geçmez, örgütü de vazgeçmez. Eğer Abdullah
Öcalan örgütünü dağıtmaya kalkarsa, o yapıyı bozmaya kalkarsa, zaten örgütü onu
infaz eder, eğer yakalarlarsa. Ve hiçbir şekilde onun liderliğini de kabul
etmezler, kaale dahi almazlar. On binlerce adam komünizmi getirmek için canını
verdi. On binlerce insan da hapse girdi. Abdullah Öcalan ne yapacak? Ne diyecek?
Diyecek ki, "Ya siz boş verin yaptınız mücadeleyi, hadi bakalım
dağılın." “Niye?” "O kadar, benim içimden öyle geldi" diyecek.
Biz de güya diyecekmişiz ki "Abdullah Öcalan ne büyük adammış. Türkiye'yi
kurtardı; terörden, anarşiden kurtardı."
Medyada bazı kişiler Abdullah Öcalan'ı legalize etme
peşindeler. Legal, şirin adam haline getirecekler önce, sonra da diyecekler ki;
"Bak bu sizi kurtaran adam. Bunun hapiste ne işi var? Yani siz nimete ters
bir tavır mı gösteriyorsunuz? Sizi kurtarmadı mı bu? Kan revan içinde
kalacaktınız. Anarşiden, terörden sizi kurtardı daha ne istiyorsunuz? Devletten
daha güçlü. Sığının ona! Değer verin saygı duyun, hürmet edin. Abdullah Öcalan
büyüktür” diyecekler. Kardeşim bizi çocuk yerine mi koyuyor bu insanlar ben
anlamıyorum. Çocuk bile böyle bir oyuna gelmez.
Bu oyunu oynayanlar akıllarını başlarına alsınlar. Böyle
oyunlara kimse gelmez. Bu Abdullah Öcalan'ı legal adam haline getirme projesi,
başka bir şey değil. Bu oyuna karşı bizim milletimizin kandırılması mümkün
değildir. Gidin isterseniz bir sorun sokakta. Hiç kimse kabul etmez böyle bir
oyunu.
Hükümetimiz de böyle bir şeye asla girmez. Sn. Tayyip
Erdoğan son derece uyanık bir insan. KCK operasyonları da, şunlar, bunlar zaten
görülüyor. Yani PKK'ya karşı tavrı çok net hükümetin. İçişleri Bakanımızın
tavrı çok net. Sayın Başbakanımız’ın PKK'ya karşı asla taviz veren bir üslubu
yok. O yüzden Başbakanımız’ın bu konudaki tavrını ben düzgün ve güzel
görüyorum.
Ama bazı basın mensupları kendilerince Abdullah Öcalan’ı
legal hale getirmeye, sempatik göstermeye çalıştıklarını zannediyorlar. Boşa
uğraşıyorlar. Kaç aydan beri, kaç yıldan beri uğraşıyorlar bunun için. Ağız
yokluyorlar, yok kardeşim! Böyle bir şey olmaz.
Ben milletimizin görüşünü bildiriyorum. Gidin sokakta kime
sorarsanız sorun. Yani benim milletim yiğit, delikanlı millettir. Kendine
yapılanı unutmaz. On binlerce şehidimiz
toprak altında şu an. Anneler her gün gidiyor şehit çocuklarının
mezarına. Hepsinin üzerine bayrak dikili, her gün su döküyorlar, o çiçekleri
düzeltiyorlar mezarların üzerinde benim canım annelerim. Ayet okuyorlar, Kur'an
okuyorlar.
Bu yüzden yani öyle bir imaj veriyorlar ki haşa sanki boş
yere onlar şehit oldular, polisler boşu boşuna şehit oldu. Kardeşim biz bu
Anadolu’yu kolay elde etmedik, kolay bir başarı olmadı. Değil mi? Yani zorlukla yaptık. Emekle oldu,
imanla oldu, Kur'an'la oldu. İmanla, Kur'an'la aldığımız yerleri, üç beş tane
çapulcuya vermeyiz. Güneydoğudaki annelerimizi bacılarımızı, kardeşlerimizi,
dedelerimizi komünist çetelerin ellerine teslim etmeyiz.
DİDEM ÜRER: Oslo görüşmelerinde PKK adına masaya oturan
örgüt yöneticilerinden terörist Nuriye Kesebir sizin PKK’nın silaha bakış
açısına dair teşhisinizi tam doğrulayan bir açıklama yaptı. Şöyle söyledi:
“Silahımız başımıza bela değildir, öz savunma aracımızdır, silah bırakıp başka
ülkeye gidin demek bizi tanımamaktır, alay etmektir. O kadar geniş coğrafyaya
yayılmış gerillaya kim söz geçirebilir? Bu silah hangi amaç için alınmışsa, o
amacın gerçekleşmesi sonucunda bırakılır. Çözüm olursa, o zaman silah bırakmayı
tartışırız. O da bırakma değil, nasıl bir pozisyona geçeceğiz konusu olur, o
pozisyonda ‘özerklik’tir. Bu oluşuncaya kadar silahları bırakmayız” dedi.
Şimdi tabi, buradaki konuşması gerçek bakış açılarını tam
yansıtıyor. Kendi aralarında samimi gördükleri konuşma budur. Silahı adam niye
bıraksın, bak “silahın şekli değişir” diyor. Yani silah yine durur. Silahı
bırakmaz adam, niye bıraksın. Silah bırakma ancak fikirle olur.
PKK, İttihad-ı İslam’ı kabul ettiğinde, onların arasında o
güzel fikir yayıldığında, İttihad-ı İslam fırtına gibi etrafa yayılır. Onlar
için de hayırlı olur, milletimiz için de hayırlı olur.
İttihad-ı İslam’ı savunduklarında ne olmuş olur; İran
onların oluyor boydan boya, Ürdün onların oluyor, İzmir onların oluyor. Her
yere gelir giderler. Her yerde yaşarlar. Güneydoğu’lu kardeşlerimiz için
söylüyorum. Ama öbür türlü PKK onları Mardin’in dağlarına sıkıştıracak. Onları
Siirt’in dağlarına sıkıştıracaksın. O soğuk iklime, sert iklime onları teslim
edeceksin, etraflarını saracaksın, Kuzey Kore’den komünistler gelecek, Çin
komünistleri gelecek, füze bataryaları yerleştirilecek, gelişmiş silahlar
gelecek, 60 yaşındaki dedeleri bile silah altına alacaklar. Annelerimizi silah
altına alacaklar ve muazzam bir komünist ordu kurulacak. Biz millet olarak
böyle bir şeye asla izin vermeyiz, ülkemizi asla böldürtmeyiz, Güneydoğu’lu
kardeşlerimizi komünist çetelerin eline teslim etmeyiz.
Güneydoğu'daki insanlarımızın bir özelliği de baskı
istemezler. Her insan özgür olmak ister. (Bazılarının) PKK'yı desteklemelerinin
sebebi; geçen gün de söyledim, aslında sırf tehdit değil. Yani PKK’nın tehdidi
değil. Belki diyorlar, “Allah esirgesin ayrı bir yapı olursa, özerk bir yapı ya
da federasyon olursa, bize karşı büyüklük taslayan kimse olmaz, bize tepeden
bakan kimse olmaz.” Yani inanç olarak öyle düşünüyorlar. “İbadetlerimizi rahat
yaparız, istediğimiz gibi giyiniriz, baş örtümüz de rahat olur, istersek sarık
da takarız, istediğimiz gibi İslam'ı yaşarız” kafasındalar, epey bir bölümünün
düşünceleri bu. “Yahut istediğimiz gibi ticaretimizi yaparız, vergi de
vermeyiz” diyorlar. Fakat en çok da “Bizim üstümüzde, bizim gururumuzu kıran
kimse olmaz” düşüncesindeler.
Kardeşlerimizin bu düşünceye gelmesinin sebebi ne; daha
önceki uygulamalar. İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü mensupları ve o
kafadaki adamlar, Güneydoğu'daki kardeşlerimizi sürekli aşağıladılar, adam
yerine koymadılar, üst perdeden konuştular. Son derece ukala ve züppe bir tavır
gösterdiler. Yani onları beğenmediklerini, istemediklerini her yönden
hissettirdiler. Kendilerinin çok daha akıllı ve üstün olduğunu iddia eden bir
tavır içinde oldular. Ayrıca onların Kürt olmasının kendilerince aşağılayıcı
bir neden olduğunu onlara vurgulamaya çalıştılar.
Yani “Biz Türk’üz, dolayısıyla üstün bir kavimiz” dediler,
ama genetik olarak, ahlak olarak değil. “Genetik olarak biz sizden üstünüz.
Sizin efendileriniziz, yani size efendi olarak bizi görevlendirdiler.
Efendilerinize boyun eğin” kafasıyla ortaya çıktılar. O canlarım da hakikaten, uzun
bir süre, yıllarca sabrettiler. Dövüldüler, sövüldüler, hakaret işittiler. Kürt
olmaktan bir kısmı da utandı. Yani Kürt mesela ama söyleyemiyor. Hatta
“Nerelisin?” diyorsun mesela “Abi Ağrılıyım” diyor, Allah esirgesin, buz gibi
bir hava esiyor. Adam tedirgin bir şekilde “Kürt müsün?” diyor, “Kürt'üm”
diyor, adamın beyni gidiyor, mahvoluyor adam yani. Dünyanın en kötü suçunu
işlemiş biri gibi adam için. O canım da hakikaten onun ezikliğini hissediyor
Gördüm gözümle, kaç kişiye sordum. “Güneydoğulu’yum” diyor “Kürt'üm” diyemiyor
bir türlü. Allah vermesin, gözümle gördüm.
Bu alçaklar, bu karaktersizler benim canlarımı öyle bir
ezmişler ki, onları bunalıma sokmuşlar. Bu korkunç durumu, bu yapılan
ahlaksızlığı süratle telafi edecek yoğun tedbir alınması gerekiyor. Kardeşim
sen alelade bir insansın, Allah'ın bir kulusun. Eğer ahlakın bozuk olursa, sırf
Türk olman sana ne kazandırır ki.
İşte bazı kişilere göre, tam işler yolunda giderken,
İttihad-ı İslam bir anda ortaya çıktı. Kendilerince tam neticeye varacaklarken,
birden çok güçlü bir İttihad-ı İslam inancı ortaya kondu. Adamlar panik
oldular. Allah korusun tam Türkiye bölünecekken, (kendilerince) tam netice
alacaklarken, tam Güneydoğu'yu komünist yapacaklarken birden İttihad-ı İslam
diye bir ülkü ile ortaya çıkıldı. Şimdi “Türk-İslam Birliği” diyoruz, İttihad-ı
İslam, Türk-İslam Birliği eğer aynı şekilde bir ırkçılık düşüncesi olarak
ortaya çıkmış olsaydı, Türk ırkının üstünlüğü olarak çıksaydı, bu zaten
yenilmiş bir ideoloji olurdu. Çünkü bu ideolojinin yenilmiş olduğunu bütün
dünya görüyor, herkes fark etti onu. Türk ırkının üstünlüğü fikrine karşı bütün
dünya birleşir, ezer onu zaten, hiç kimse kabul etmez. Herkes biliyor onu. Öyle
bir iddia da olmuyor, olamaz da.
Geriye o zaman bir tek İttihad-ı İslam kalıyor. İttihad-ı
İslam da Mehdiyet ile muazzam canlanacak, (fikri) atağa geçecek inşaAllah.
Çünkü İttihad-ı İslam, 1.5 milyar taraftarı olan, çok net netice alınacağı
belli olan bir yapıdır.
PKK, ‘Güneydoğu’yu bize verin’ şartıyla geçici olarak kan
akmasın, sulh olsun diyor
DİDEM ÜRER: Paris’ten cenazeleri getirilen üç PKK’lı için
Türkiye’deki ilk tören dün -Hocam bildiğiniz gibi- 200 bine yakın insanın
katılımıyla Diyarbakır’da düzenlendi. Törende olaylar çıkabileceği uyarısı
yapılmıştı ve çok geniş çaplı önlem alınmıştı. Ancak belki de ilk defa bu kadar
kalabalık bir BDP’li topluluğu sessiz sedasız, hiç olay çıkarmadan ve Öcalan
posteri açmadan bir eylem gerçekleştirmiş. Gazetelerde bu haber BDP’lilerin ve
PKK’lıların barış konusunda samimiyet testinden geçtiği ve barıştan ve çözümden
yana olduklarını gösterdikleri şeklinde yorumlandı.
Yine aynı şeyi söylüyorlar. Ben buradaki üslubu
anlayamıyorum. Adamlar başından beri, “kan akmasın, barışla bu işi halledelim”
diyorlar. Bir şey dedikleri yok ki adamların. Zaten bunu diyorlar. Otuz yıldan
beri bunu söylüyorlar. Bu bilinmeyen bir şey değil. “Bizim çok sade, kolay bir
isteğimiz var” diyorlar. BDP değil de PKK. “Bu bölge var ya; Mardin,
Diyarbakır, Siirt; bu bölge bize ait bir yer. Biz burada müsaadenizle devlet
kurmak istiyoruz. Bizi uğraştırmayın. Kan dökülüyor, konu çıkıyor. Bize bir
kolaylık yapın, bir iyilik yapın. Biz gayet terbiyeli de dururuz, dürüst de
oluruz, efendilik de yaparız, bayrak da çıkartmayız. Ne diyorsanız yaparız. Ama
şu bizim dediğimizi bir yapın” diyorlar. Yapmazsak ne olur? “Yeri göğü
birbirine katarız” diyorlar. Adamlar durup durup aynı konuyu anlatıyorlar.
“Barış ne güzel şey; sulh, sulh, sulha kavuştuk. Barış…” diyorlar. Barışı biz
bilmiyor muyuz? Sulh zaten Müslüman’ın özelliğidir. Kim istiyor savaşı? Sanki
ilk defa biz kan diye tutturduk, “kan istiyoruz” diye yalvarıyor millet sanki.
Birden bire birileri çıkıyor; sulh, barış… “Ne güzel” diyoruz, sanki öyle
diyeceğiz yani. “Biz bunu nasıl akıl edemedik, ilk defa aklımıza geldi”
diyeceğiz. Adamlar zaten bunu diyor, anlaşılmayacak bir şey yok. “Barışalım”
diyor. Mesela Stalin ne diyordu? “Bize bu bölgeyi güzellikle teslim edin”
diyor. Teslim edersen zaten Stalin gelip alnından öpüyor, bir şey dediği yok.
Ama teslim etmezsen yerle bir ediyor adam. Konu bu. PKK da; “Biz sizden
nezaketiyle istirham ediyoruz; Abdullah Öcalan’ı çıkartın, devlet başkanı
olsun, burada müstakil bir devlet olsun. Komşu devlet olarak, komünist devlet
olarak yaşamak istiyoruz” diyorlar. “Bunda rahatsız olacağınız bir şey mi var,
anlayamadık” diyorlar. Konu bu. Durup durup; sulh, sulh, sulh, barış… Zaten
hepimiz istiyoruz, kimse savaş istemez zaten. Bana savaş isteyen bir kişi
getirin. Kimse istemez zaten.
Öcalan ve PKK tevbe edip İslam’a ve Kuran’a dönsün,
İttihad-ı İslam’ı savunsun, böyle olursa bölgede zenginlik, sosyal adalet ve
bayram havası her yeri sarar.
PKK’nın yapacağını ben söyleyeyim mi; Abdullah Öcalan’ın da
yapacağı en güzel hareket nedir biliyor musunuz? Tövbe etsin, İslam’a, Kuran’a
dönsün, Kuran’ı çok iyi okusun. PKK’lı gençlerde öyle, Kuran’ı çok iyi
okusunlar, İttihad-ı İslam’a dönsünler, İttihad-ı İslam’ı savunsunlar.
Bütün bölge kurtulur. Herkes kurtulur.
Afganistan’ı, Pakistan’ı, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, hepsi bir ferahlık içine
girerler. Muazzam bir ekonomik zenginlik, muazzam bir sosyal adalet, müthiş bir
mimari, müthiş bir sanat, müthiş bir estetik, muazzam bir neşe, müthiş bir
kardeşlik duygusu, muazzam bir bayram havası, her yeri sarar. Benim sözümü
dinlesinler. Onun dışında kurtuluş yok. Öbür türlü zaten batak onlar. Yani
Allah ona müsaade etmez. Kendini şirin göstermek istiyorsa, Allah'ın rızasına
yönelsin. İnsanlardan ona bir şey çıkmaz. İnsanlardan bir şey beklemesin, medet
beklemesin. Allah’a yönelsin, Allah’a dua etsin, tövbe etsin, Kuran okusun, ayet ezberlesin, hakkı hakikati
görsün, diğer PKK’lılar onlar da Kuran’a, İslam’a dönsünler, İttihad-ı İslam’ı
dünyada yaygınlaştıralım; bütün insanlık mutluluğa, sevince, barışa koşsun,
savaşlar dursun, silahlar tamamen yeryüzünden kalksın, silah kalmasın. Silahın
yerine sanayide kullanılacak çamaşır makineleri, buzdolapları olabilir,
fabrikalar kurulabilir. Bütün silaha ayrılacak çelik, maden, bakır ne varsa
fabrikalar, işçiler hepsi hayır için, iyilik için gayret etsinler. Bütün
dünyayı zengin edelim, bütün dünya barış içinde olsun, herkes birbiriyle kardeş
olsun, hukuk tam olsun, adalet tam olsun. Şu an insanlar hukuktan yılgınlar.
Dünyanın birçok yerinde hukuka güvenmiyorlar. Adaletsiz bir dünya var. Yargı,
dünyanın birçok yerinde kalleş, ızdırap veriyor insanlara. Yani yargının ana
görevi insanları hapse atmak, canını yakmak, korkutmak gibi oldu. Halbuki
yargının görevi insanları kurtarmak olması gerekiyor, hayra yöneltmek olması
gerekiyor. Ve insanlara iyilik yapmak içindir yargı. Kötülük yapmak için değildir.
Ama dünyanın birçok yerinde yargı, zulüm müessesi haline gelmiştir, acı verme
müessesi haline gelmiştir. İnsanları yargı dehşete düşürüyor. Halbuki yargıdan
insanlar faydalanıp yargıyı nimet olarak görmeleri gerekir. İşte ahir zamanda
olacak olan güzellik budur. İnsanlar yargıyı nimet olarak göreceklerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder