HZ. MUHAMMED'İN (sav) AİLE HAYATI
Hz. Peygamber birçok hadisinde ailenin önemine işaret etmiş
ve onun bir
huzur yeri olduğunu belirtmiştir. Bir baba olarak çocukları dünyaya gelince sevinmiş; vefatlarında ise üzülmüştür.
huzur yeri olduğunu belirtmiştir. Bir baba olarak çocukları dünyaya gelince sevinmiş; vefatlarında ise üzülmüştür.
Sözgelimi oğlu İbrahim' in doğum haberini kendisine
getiren Ebû Râfi' e hediye vermiş; İbrahim' in annesi Mâriye' yi de azat
etmiştir. Bu çocuğunun bakımı ve yetiştirilmesiyle ilgilenmiş; sütannesine
bir hurmalık tahsis etmiştir.
Sık sık sütannesinin bulunduğu yere onu görmek için gitmiştir.
İbrahim, on altı veya on sekiz aylık iken vefat etmiştir. Onun vefatı
üzerine gözlerinden yaş dökülmüştür. Bunun üzerine "Sen de mi
ağlıyorsun yâ Resûlallah!" diyen Abdurrahman b. Avf' a bunun
şefkatten kaynaklandığını, üzüntülü olduğunu, ancak bağıra çağıra ve
feryat ederek ağlamayı yasakladığını söylemiştir.
"Bir dost ve bir baba olarak yaratılışın en ince
duygularıyla" bezenmiş olan Hz. Peygamber, bir aile reisinin aile
fertlerine nasıl davranması gerektiğini emir ve tavsiyeleri ile açıkladığı
gibi, bizzat kendi uygulamaları ile de ortaya koymuştur.
Erkeğin kadına iyi davranması gerektiğini çok açık ve
kesin bir şekilde dile getirmiştir. Bu anlamda "En hayırlınız ailesi
için hayırlı olandır. Bana gelince, ben aileme karşı en hayırlı
olanınızım"; "En hayırlınız hanımlarına karşı iyi
davrananınızdır" buyurmuştur.
Enes b. Mâlik, "Ailesine Resûlüllah kadar şefkatli
bir kimse görmedim" demiştir. İman, ahlak ve aile fertlerine yumuşak
davranma arasında kurduğu bağıntıyı dile getiren şu sözü çok anlamlıdır:
"Mü' minlerin imanca en mükemmel olanı, ahlakça en güzel olanı ve
aile fertlerine yumuşak davrananıdır."
İnsanın üzerinde hakkı olan kişilerin başında aile fertleri
gelmektedir. Çünkü kişinin sevincini ve üzüntüsünü ilk önce paylaştığı
kimseler aile fertleridir. Hz. Peygamber çeşitli vesilelerle erkeklerin
kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları
bulunduğunu söylemiştir.
Kadınlar hakkında Allah' tan korkulmasını, onlara
haksızlık yapılmamasını istemiştir. Kocasını şikayet için kendisine gelen kadınların
sayısı artınca bu tür davranışta bulunanların iyi kimseler olmadığını
söylemiştir.
Hanımlarına iyi davranmış, onları dövmemiştir. Kendisi
bunu yapmadığı gibi, hanımlarını dövenleri de "Kadınlarınızı nasıl
dövüyor, sonra da akşam olunca beraberce yatıyorsunuz" diyerek
kınamıştır.
Kadınların dövülmemesi, hele yüze hiç vurulmaması, kötü
sözlerle tahkir edilmemesi ve evinin terkedilmemesi konularında ikazda
bulunmuştur. "Kadınları ancak kötüleriniz döver" demiştir. İbn
Sa' d, hanımların dövülmesi ile ilgili rivayetleri özel bir başlık altında
toplamıştır.
Hanımlarının ve diğer aile fertlerinin yakınlarına da ilgi
gösterirdi. Hz. Hatice' nin bir arkadaşı yanına geldiğinde ona iltifatta
bulunmuştur. Her koyun kesişinde Hz. Hatice' nin arkadaşlarına et
gönderdiği rivayet edilir.
Ev halkından sayılan Enes b. Mâlik' in annesi ve
büyükannesi ile de ilgilenmiştir. Babasından kendisine intikal eden ve
çocukluğunda kendisinin hizmetini gören Ümmü Eymen' e
"Anneciğim" diye hitap ederdi ve onun için "Bu, benim
ailemin bakiyyesidir" derdi.
Kur' an-ı Kerim' de Hz. Peygamber' in hanımları ve aile hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Eşleri ile aralarında geçen tartışmalarda hem Peygamber' e ve hem de hanımlarına öğütlerde bulunulmakta ve yol gösterilmektedir. Bunun yanısıra Hz. Peygamber' in eşlerinin mü' minlerin anneleri olduğu, bildirilmektedir.
Hz. Peygamber aile fertlerinin eğlenme ve dinlenme gibi
ihtiyaçlarını karşılar, meşrû eğlencelerden onları yararlandırmaya
çalışırdı. Ramazan ve Kurban Bayramı merasimlerine kızlarını ve
hanımlarını da götürürdü.
Bir bayramda Habeşlilerin sergiledikleri gösterileri
Hz. Âişe' nin seyretmesine izin vermiş ve hatta yardımcı olmuştur. Hz.
Âişe ile koşu yapmıştır. Aile bireyleri ile şakalaşmıştır.
Hz. Peygamber çocuklarına olduğu gibi, yanında, kendi
himayesinde büyüyenlere, mesela Ali b. Ebû Tâlib' e, Zeyd b. Hârise' ye ve
azatlısı Ümmü Eymen' e de son derece şefkatli davranmıştır. Amcası Ebû
Tâlib' in yükünü hafifletmek üzere 5 yaşında iken yanına almış olduğu Hz.
Ali, babası Mekke' de olduğu halde Hz. Peygamber' in yanında büyümüş ve
ömrü boyunca onun yanından ayrılmamıştır. Aynı şekilde Zeyd b. Hârise de
Hz. Peygamber' in ailesi içinde büyümüştür.
Hz. Hatice, kendisine Hakîm b. Hizâm' ın köle olarak
verdiği Zeyd' i Hz. Peygamber' e hediye etmiş; Hz. Peygamber de onu azat
etmişti. Zeyd' in babası, oğlunu araya araya Mekke' de bulmuş; Hz.
Peygamber onu, kendi yanında kalmak veya babası ile birlikte gitmek
konusunda serbest bırakmıştı. Zeyd ise Hz. Peygamber' i babasına tercih
etmiştir.
Bu da Hz. Peygamber' in ona karşı hareketleri, davranış
ve muamelesinin gerçek bir babanın davranışından farksız olduğunu
göstermektedir. Hz. Peygamber, babasından kendisine kalan ve Hz. Hatice
ile evlendiği zaman azat ettiği Ümmü Eymen' i de ailesinden sayarak ona
bir anneye gösterilen muameleyi göstermiştir.
Hanımlarını, çocuklarını, yanında büyüyenleri ve
hizmetçilerini dövmemiştir.
Medine' de Hz. Peygamber' in hizmetine verilen Enes b. Mâlik, kendisine vefatına kadar hizmet etmiş; bir defacık olsun karşıdakinin davranışlarına bıkkınlık, yılgınlık ve iç sıkıntısının bir ifadesi olan "öf" bile demediğini söylemiştir.
Medine' de Hz. Peygamber' in hizmetine verilen Enes b. Mâlik, kendisine vefatına kadar hizmet etmiş; bir defacık olsun karşıdakinin davranışlarına bıkkınlık, yılgınlık ve iç sıkıntısının bir ifadesi olan "öf" bile demediğini söylemiştir.
Hz. Peygamber hanımları ile istişâre etmiştir. Kaynaklarda
bu konuyla ilgili bol miktarda bilgi bulunmaktadır. Ayrıca zaman zaman
hanımlarının itirazlarına ve taleplerine maruz kalmıştır. Şayet hep
emredici olsaydı, hanımlarına birşey danışmasaydı ve sormasaydı herhangi
bir itirazla karşılaşmazdı.
Bu bakımdan "hanımlarla istişâre edilmesini, ancak
söylediklerinin aksiyle hareket edilmesini" söylediğine
dair rivayetin sıhhati üzerinde düşünülmesi gerekir. Herşeyden önce
bu rivayet hadis tekniği açısından sağlam değildir; sahih
hadis kitaplarında yer almamaktadır.
Bu rivayetin ortaya çıkmasına sebep olan sosyal
şartların araştırılması ise ayrı bir inceleme konusudur. Şu kadar var ki
bu rivayet, Hz. Peygamber' in uygulamalarına ters düşmektedir.
Oysa ilk vahiy aldığı zaman, içinde bulunduğu sıkıntılı
durumu hanımı ile istişâre etmiştir. Hz. Hatice de hem kendisini teselli
etmiş ve hem de onu meseleye kesin çözüm bulacak ve doğru teşhis koyacak
bir kişiye, Varaka b. Nevfel' e götürmüştür.
Bu olay Hz. Hatice' nin dirayetini, soğukkanlılığını ve isabetli karar verme yeteneğini mükemmel bir şekilde ortaya koymaktadır. İlk vahiy nâzil olduğunda kendisine hanımının yardımcı olduğunu ileriki yıllarda unuttuğu düşünülemez.
Bu olay Hz. Hatice' nin dirayetini, soğukkanlılığını ve isabetli karar verme yeteneğini mükemmel bir şekilde ortaya koymaktadır. İlk vahiy nâzil olduğunda kendisine hanımının yardımcı olduğunu ileriki yıllarda unuttuğu düşünülemez.
Hz. Peygamber Hudeybiye seferinde barış antlaşmasından
sonra sahâbîlere kurbanlarını kesmelerini ve tıraş olmalarını emreder.
Sahâbîler görünüşte antlaşmanın şartlarını Müslümanların aleyhine
buldukları için isteksiz davranırlar; hiçbiri kalkıp da bu emri yerine
getirmez, o emir verdikçe yüzüne bakarlar.
Buna çok üzülen ve hatta kızan Hz. Peygamber hanımı
Ümmü Seleme' nin çadırına girerek durumu ona anlatır. Ümmü Seleme şunları söyler:
"Yâ Resûlallah! Sen çıkıp kurbanını kes, başını tıraş et. Onların
hepsi sana uyacaktır". Peygamberimiz Ümmü Seleme' nin
tavsiyesini yerine getirir. Sahabe de duyguları ile hareket etmeyi bırakır
ve ona uyar.
Hz. Peygamber, evinde zamanının bir kısmını ibadete, bir
kısmını ailesine, diğer kısmını da kendisine olmak üzere üçe ayırırdı. O'
na göre kişinin ailesiyle geçirdiği vakit, boşa harcanmış bir vakit
değildir.
Hz. Peygamber, insanlara, bildiğini anlatacağı ilk kişilerin
aile fertleri olduğunu öğretmiştir. O, kendisine gelen heyetleri
"Ailenize dönün ve onlara ta' limde bulunun" derdi. Kendisi de
aile fertlerini eğitmiştir. O' nun bu yönünden en fazla faydalanan hanımı
Hz. Aişe olmuştur. Hz. Peygamber aile kurumunun korunmasına
çalışmıştır; boşanmayı zorlaştırmıştır.
2- Evlilikleri
Hz. Peygamber, hemşehrileri arasında iffetli, şerefli ve
namuslu bir şahsiyet olarak tanınıyordu. 25 yaşında iken, kendisinden
yaşça büyük ve iki defa evlenip dul kalmış olan Hz. Hatice ile evlenmiş; onunla
25 yıl mutlu bir hayat geçirmiştir. Hz. Peygamber' in Hz. Hatice
ile beraberliğinde göze çarpan en önemli husus, sıcak bir dostluk
ve arkadaşlıktır.
Hz. Peygamber Allah' tan aldığı vahyi gelip ilk defa
ona anlatmış ve onunla paylaşmıştır. Hz. Hatice de kendisini anlayış
ve olgunlukla karşılamıştır. Hz. Hatice' nin vefat ettiği yıl,
Resûl-i Ekrem' in en çok üzüldüğü yıl olarak "Hüzün Yılı"
tabiriyle anıldığını daha önce görmüştük.
Hz. Peygamber onun sağlığında başka bir
kadınla evlenmemiştir. Halbuki o dönemin örf ve adetleri çok kadınla
evliliğe müsaitti. Hz. Hatice' nin vefatından sonra onun aziz hatırasına
saygı duyarak, yaklaşık 2,5 yıl yalnız ve bekar olarak yaşadıktan sonra
Sevde bint Zem' a ile evlenmiştir.
Hz. Peygamber, cinsel tatmin peşinde olsaydı, geleneğe,
gençliğine, Kureyş kabilesine mensup oluşuna ve özellikle bir peygamber
olarak, kendisine tabi olanlardan gördüğü itibara bağlı olarak 54 yaşına
kadar birkaç evlilik gerçekleştirebilirdi.
Mekke döneminde tek kadınla evli olan Hz. Peygamber çok
kadınla Medine döneminde evlenmiştir. İlk defa çok evliliğe 53 veya 54
yaşlarında iken ayak atmıştır. Bu evliliklerin dinî, sosyal, ekonomik ve
ahlâkî pekçok sebebi vardır.
Buna ek olarak, Kur' an' ın çok evliliği
sınırlayan hükümleri, Nisâ Sûresinin 3. ayeti, Medine döneminin sonlarına
doğru ve Hz. Peygamber' in vefatından yaklaşık iki yıl önce nâzil
olmuştur. Çok evliliği sınırlayan emirlerin gelmesinden önce evlilik
konusunda eski örf geçerli idi. Arabistan' da çok kadınla evlilik normal
olarak yaşanan bir hayat tarzıydı. Tarihçi İbn Habîb, İslâm' ın doğduğu
sırada on hanımla evli olan çok sayıda şahsın isimlerini
kaydetmektedir.
Aslında Hz. Peygamber de çok evliliği örf üzerine
gerçekleştirmiş bulunuyordu. Dolayısıyla onun evlilikleri değerlendirilirken
dönemin siyasal, sosyal ve kültürel şartları gözönünde bulundurulmalıdır.
Çünkü kendi döneminde dostlarından ve düşmanlarından hiç kimse onu
bu uygulamasından dolayı eleştirmemiştir.
Hz. Peygamber on bir hanımını bir arada nikahı altında
bulundurmuştur; vefatı esnasında ise nikahı altında dokuz kadın vardı. Hz.
Peygamber' in hanımlarının isimleri şöyledir: Hatice bint Huveylid; Sevde
bint Zem' a; Aişe bint Ebû Bekir; Hafsa bint Ömer; Zeyneb bint Huzeyme;
Ümmü Seleme; Zeyneb bint Cahş; Cüveyriye bint Hâris; Reyhâne bint Zeyd;
Safiyye bint Huyey; Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyan; Mâriye; ve Meymûne bint
Hâris.
Ancak dokuz rakamına birkaç yılda değil, vefatına kadar
geçen bir zaman diliminde ulaşılmıştır. Zeyneb bint Cahş ile beşinci,
Reyhâne ve Cüveyriye ile altıncı, Safiyye, Ümmü Habîbe ve Meymûne ile
yedinci hicrî yılda nikahlanmıştır. Bu hanımların çoğu çocuklu idi. Yani
vefat etmiş olan eski kocalarından çocukları kalmıştı.
Hz. Peygamber hanımlarına verilmesi gereken mehiri daha
evlenirken ihmal etmemiş, hepsine dönemin örfüne göre mehir vermiştir.
Ancak Safiyye' ye vermemiş, onu hürriyetine kavuşturmayı mehir olarak
saymıştır.
Hz. Peygamber, çok evliliği dört ile sınırlayan ayet nâzil
olduktan sonra dörtten fazla kadınla evli bulunan sahâbîlerine dördünü seçip diğerlerini
boşamalarını emretmiştir. Kur' an-ı Kerim' de kendisine, evlendiği bütün
kadınları nikahı altında tutma müsadesi verilmiştir.
Fakat bundan böyle başka kadınlarla
evlenmesinin kendisine helâl olmadığı bildirilmiştir. Resûl-i Ekrem' e
özel olarak verilen bu müsadenin hukûkî, siyâsî, sosyal ve eğitimle
ilgili çeşitli sebepleri vardır.
Kur' an-ı Kerim' de, Hz. Peygamber' in hanımlarının mü'
minlerin anneleri oldukları ve mü' minlerin ondan sonra onun eşleriyle
asla evlenemeyecekleri hükme bağlanmıştır. Hz. Peygamber dokuza
ulaşan hanımlarından dördünü tercih edip diğerlerini boşasaydı, bu
hanımlarla başka birisi evlenemeyeceğine göre, boşamak onlar için zulüm
olurdu.
İslâm toplumunun eğitilmesinde Hz. Peygamber' in
evliliklerinin önemli yeri vardır. İslâm' ın, özellikle kadınlarla ilgili
görüşlerinin çevreye yayılmasında Hz. Peygamber' in hanımlarının büyük
katkısı olmuştur. Onlar, sahâbîlerin hanımlarının eğitimi için ellerinden
gelen çabayı esirgememişlerdir. Mü' min kadınların eğitimiyle özellikle
meşgul olup, İslâm' ı yayacak öğrenciler yetiştirmişlerdir.
Şüphesiz Hz. Peygamber' in bütün eşlerinin eğitim konusunda
aynı seviyede oldukları söylenemez. Onların bir kısmı yaşlı, bir kısmı ise
gençti.
Fakat bu hususta Hz. Aişe' nin özel bir yeri vardır. Nitekim, Hz. Peygamber' in Hz. Aişe ile evliliğinde göze çarpan en önemli husus, bir hoca-talebe ilişkisidir. Hz. Aişe, o derece mükemmel yetişmiştir ki, Hz. Peygamber' den sonra onun evi, kadın-erkek, büyük-küçük birçok kimsenin huzuruna gelip kendisini dinlediği, soru sorup cevabını aldığı bir ilim ve irfan ocağı olmuştur.
Fakat bu hususta Hz. Aişe' nin özel bir yeri vardır. Nitekim, Hz. Peygamber' in Hz. Aişe ile evliliğinde göze çarpan en önemli husus, bir hoca-talebe ilişkisidir. Hz. Aişe, o derece mükemmel yetişmiştir ki, Hz. Peygamber' den sonra onun evi, kadın-erkek, büyük-küçük birçok kimsenin huzuruna gelip kendisini dinlediği, soru sorup cevabını aldığı bir ilim ve irfan ocağı olmuştur.
Hz. Peygamber zamanından itibaren kadınların eğitim ve
öğretimiyle yakından meşgul olmuştur. Hz. Aişe, hem sahâbîlere ve hem de
tâbiîlere, sonraki müctehit imamlara ışık tutacak bilgiler nakletmiştir.
Hz. Peygamber' in sünnetini nakletmek ve açıklamakla kalmamış; aynı
zamanda onun doğru anlaşılması hususunda ilmî tenkit zihniyetini de ortaya
koymuştur.
Sahâbîler arasında çok sayıda fetva vermesiyle ünlü
olan yedi sahâbîden biridir. Hz. Peygamber' den 2210 hadis rivayet
etmiştir. Hz. Peygamber' in diğer hanımları da 378 ila 5 arasında değişen
sayılarda hadis rivayet etmişlerdir. Hz. Hafsa da okuma yazma bilen, zeki
ve bilgili bir kadındı. İslâm' ın eğitim ve öğretiminde onun da hizmetleri
olmuştur.
Hz. Peygamber' in evliliklerinden bazıları da fedâkar ve cefâkar Müslüman kadınları himaye, onları takdir etme ve itibarlarını koruma gayesine yönelikti. Mekke döneminde Müslüman olan bazı hanımlar işkenceye maruz kalmışlar, Habeşistan' a ve daha sonra Medine' ye göç etmişler, kocaları vefat etmiş; birkaç çocukları kalmıştı. Üstelik aileleri de Mekke' de henüz müşrik oldukları için onların yanına da dönemiyorlardı.
Hz. Peygamber onları himaye ve çocuklarını da bakım
altına almak istemiş,
sonunda bunları nikahı altına almıştır. Sevde bint Zem' a, Zeyneb bint Huzeyme, Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe bu hususa örnek teşkil etmektedir.
sonunda bunları nikahı altına almıştır. Sevde bint Zem' a, Zeyneb bint Huzeyme, Ümmü Seleme ve Ümmü Habibe bu hususa örnek teşkil etmektedir.
Hz. Peygamber bazı evliliklerini, o hanımın kabilesini
İslâm' a yaklaştırmak, onun kabilesi ile Müslümanlar arasındaki
düşmanlığı gidermek, sahip olduğu mevkii korumak ve sahâbîler arasında
doğabilecek kıskançlığın, kırgınlığın ve dedikoduların önüne geçmek
için gerçekleştirmiştir.
Cüveyriye ve Safiyye ile evliliği buna
örnek gösterilir. Cüveyriye, Mustalik kabilesinin başkanı Hâris b.
Ebû Dırâr' ın kızı idi. Mustalikoğulları Gazvesi' nde kocası ölmüş ve
kendisi de Müslümanların eline esir düşmüştü. Fidyesi ödendikten sonra
Hz. Peygamber' le evlenmiş; bunu duyan Müslümanlar, Hz. Peygamber'
in hısımları kabul ettikleri Mustalik kabilesine mensup diğer esirleri
de serbest bırakmışlardır.
Bu evliliğin Mustalik kabilesi ile
Müslümanlar arasındaki düşmanlığı giderdiği ve bu evlilikteki asıl hedefin
adı geçen kabileyi İslâm' a yaklaştırmak olduğu
anlaşılmaktadır. Mustalikoğullarının bu evlilikten sonra İslâm' ı kabul
etmeleri de bunu göstermektedir.
Safiyye de Hayber Gazvesi' nde esir alınanlar
arasında bulunuyordu. Kendisi Yahudi başkanlarından Huyey b. Ahtab' ın
kızıydı. Hz. Peygamber aradaki kin ve nefreti ortadan kaldırmak
maksadıyla bunlarla akrabalık kurmuş ve Safiyye ile evlenmiştir.
Hz. Peygamber' in bazı evlilikleri de yeni İslâmî bir hükmün topluma kazandırılması amacını taşıyordu. Zeyneb bint Cahş ile evliliği buna örnektir.
Zeyneb' in ilk kocası Hz. Peygamber' in azatlı kölesi
ve evlatlığı Zeyd b. Harise idi. Hz. Peygamber, aynı zamanda halasının
kızı olan Zeyneb' i Zeyd ile bizzat kendisi evlendirmişti. Zeyd azatlı
bir köle idi. Eski Arap geleneğine göre asîl bir kadın bir köle
ile evlenemezdi. Halbuki İslâmiyet bütün insanları yaratılış bakımından
eşit sayıyordu. Bu sebeple Resûl-i Ekrem, eski gelenek ve anlayışın
ortadan kaldırılmasını önce kendi akrabası arasında uygulamaya başladı.
Böylece eski an' ane yıkılmış oluyordu. Fakat Zeyd ile
Zeyneb mutlu bir aile hayatı yaşayamadılar. Zeyd, Hz. Peygamber' e
müracaat ederek karısını boşamak istediğini söyledi. Hz. Peygamber bundan
çok müteessir oldu.
Kur' an-ı Kerim' de Zeyd ile Zeyneb arasında gerçekleşen bu
evliliğin devamını sağlamak için Peygamber' in takındığı olumlu
tavır anlatılmaktadır. Nitekim o Zeyd' e "Hanımını tut (boşama) ve
Allah' tan kork!"[644] diyordu.
Ancak geçimsizlik son haddine vardığı için Zeyd karısı
Zeyneb' i boşamak zorunda kaldı. Câhiliye döneminde evlatlık, öz evlat
gibi muamele görüyor ve öz evladın bütün haklarına sahip bulunuyordu.
Geleneğe göre evlatlığın boşadığı hanımla evlenmek babalığa yasaktı.
İslâmiyet bu geleneği kaldırdı ve evlatlığı sadece din kardeşi olarak
kabul etti. Evlatlığın boşadığı kadını nikahlamayı manevî babalara helal
kıldı.
Hz. Peygamber, hem Zeyneb' in ve hem de
akrabasının isteği üzerine onu nikahladı. İddia edildiği gibi Hz.
Peygamber Zeyneb' in güzelliğine hayran kaldığı için evlenmiş değildir.
Zeyneb onun halasının kızıydı. Onu her zaman görüyordu. Şayet isteseydi
onunla Zeyd' den önce kendisi evlenebilirdi.
Hz. Peygamber' in bazı evlilikleri, yakın dostları, çevresi
ile irtibatının, evlilik yoluyla kurulan akrabalıkla güçlenmesine
yönelik idi. Mesela Hz. Ebû Bekir' in kızı Hz. Aişe ve Hz. Ömer' in kızı
Hafsa ile evliliği buna örnek gösterilebilir.[645]
3- Çocukları
Hz. Peygamber' in Hz. Hatice' den iki erkek ve dört kız
çocuğu dünyaya gelmiştir. İlk çocuğu Kâsım iki yaşında, Abdullah da küçük
yaşta iken vefat etmiştir. Abdullah adlı çocuğuna aynı zamanda Tayyib ve
Tâhir denildiği nakledilmektedir. Bunların dışında Medine
döneminde Mısır' lı Mâriye' den İbrahim adlı oğlu olmuştur. Kızlarının
doğum sırası konusunda ihtilaf bulunmakla birlikte genellikle, Zeyneb,
Rukıye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma şeklinde olduğu kabul edilmektedir.
Zeyneb: Hz. Peygamber' in ikinci çocuğu ve kızlarının en
büyüğüdür. Babası otuz yaşında iken dünyaya geldiği nakledilmektedir.
Hz. Hatice' nin arzusu üzerine Hz. Peygamber Zeyneb' i teyzesinin
oğlu Ebü' l-Âs b. Rebi' ile evlendirmiştir. Bu evlilikten Zeyneb' in Ali
ve Ümâme adlı iki çocuğu dünyaya gelmiştir.
Zeyneb, babasına peygamberlik gelince annesi ile
birlikte İslâmiyet' i kabul etmiştir. Kocası Ebü' l-Âs ise o dönemde iman
etmemiş; ancak müslüman olan hanımı ile beraber yaşamaktan da vazgeçmemiştir.
Bu şekilde evlilikleri Bedir savaşına kadar devam etmiştir. Hz. Peygamber
Medine' ye hicret edince, ailesi ile birlikte kızı Zeyneb' i de Mekke' den
getirtmek istemiş ancak kocası ondan ayrılmak istememiştir.
Bu arada Ebü' l-Âs, müşrikler safında katıldığı Bedir
savaşında esir düşmüş, Zeyneb, kocasının fidyesi olarak bir miktar malla
birlikte annesinin kendisine evlenirken çeyiz olarak verdiği
gerdanlığı göndermiştir. Hz. Peygamber gerdanlığı iade ederek Ebül-Âs' ı
serbest bırakmıştır. Ancak ondan, kızını çocukları ile birlikte Medine'
ye göndermesini istemiş ve bu konuda kendisinden söz almıştır.
Ebü' l-Âs sözünü tutarak Zeyneb' i ve çocuklarını
Medine' ye göndermek üzere yola çıkarmıştır. O sırada hamile olan Zeyneb,
Mekke' de Zî Tuvâ adlı yerde, henüz İslam' ı kabul etmemiş bulunan Hebbâr
b. Esved' in saldırısı sonucu deveden düşmüş ve çocuğunu düşürmüştür. Bu
olay sonucu yakalandığı hastalık ilerleyerek hicrî 8. yılda onun ölümüne
sebep olmuştur.[647]
Olaydan sonra Mekke' ye dönmüştür. Bu arada Hz. Peygamber onu getirmek için Zeyd b. Hârise' yi ve ensardan bir şahsı Bedir savaşından bir ay kadar sonra Mescid-i Haram' a 10 km. uzaklıkta bulunan Batn-ı Ye' cec' e kadar göndermiş, Zeyneb de yanında çocukları olduğu halde bu ikisi ile birlikte Medine' ye gelmiş ve Hz. Peygamber' in yanında yaşamaya başlamıştır.
Diğer taraftan Ebü' l-Âs, hicretin 6. yılında müşriklere ait
bir kervanla gittiği Suriye' den dönerken İs mevkiinde karşılaştığı İslâm
askerî birliği tarafından Medine' ye getirilmiş ve İslâmiyet' i kabul
etmiştir.
Hz. Peygamber Zeyneb' i eski kocası ile tekrar
evlendirmiştir.[648] Zeyneb, Ebü' l-Âs' la gerçekleşen bu ikinci
evliliğinden kısa süre sonra hicretin 8. yılında, vefat etmiştir.
Çocuklarından Ali, Mekke' nin fethinden sonra ölmüştür. Kızı Ümâme ise,
teyzesi Fâtıma' nın vefatından sonra Hz. Ali ile, onun şehit edilmesinden
sonra da Muğîre b. Nevfel ile evlenmiş ve onun nikahında iken vefat
etmiştir. Ümâme' nin bu kocasından Yahya adında bir çocuğunun dünyaya geldiği
söylenir.[649]
Biraz sonra görüleceği üzere diğer iki kız kardeşi
Rukiye ve Ümmü Gülsüm gibi Zeyneb' in nesli de devam etmemiştir.[650]
Rukıye (Rukayye): Babası otuz üç yaşındayken dünyaya geldiği
kaydedilir.
Rukıye, Ebû Leheb' in oğlu Utbe ile, biraz sonra bahsedilecek olan Ümmü Gülsüm de Uteybe ile nikahlandı. Hemen bütün güvenilir kaynaklar, Hz. Peygamber' in bu iki kızının Ebû Leheb' in oğullarıyla zifafa girmedikleri konusunda müttefiktirler.
Rukıye, Ebû Leheb' in oğlu Utbe ile, biraz sonra bahsedilecek olan Ümmü Gülsüm de Uteybe ile nikahlandı. Hemen bütün güvenilir kaynaklar, Hz. Peygamber' in bu iki kızının Ebû Leheb' in oğullarıyla zifafa girmedikleri konusunda müttefiktirler.
Ebû Leheb ve hanımı, kendilerinin İslâm' a karşı tutumlarını
yeren Tebbet Sûresi' nin nâzil olması ve aynı zamanda Rukıye ve Ümmü
Gülsüm' ün İslâm' ı kabul etmeleri üzerine, oğullarını Hz. Peygamber' in
kızlarından ayrılmaya zorladılar. Neticede her ikisi de ayrıldı. Bundan
sonra Hz. Peygamber Rukıye' yi Hz. Osman ile evlendirdi. Rukıye kocasıyla
birlikte Habeşistan hicretine katıldı.
Daha sonra Mekke' ye dönerek Medine' ye hicret etti ve
burada yaşamaya başladı. Hicretin 2. yılında Bedir seferi hazırlıkları
esnasında kızamığa yakalandı. Hz. Peygamber, Hz. Osman' ı sefere götürmedi
ve hasta hanımıyla ilgilenmesi için Medine' de bıraktı. Ancak Rukıye,
Hz. Peygamber seferde iken vefat etti. Hz. Osman' dan dünyaya gelen
Abdullah adındaki oğlu iki veya altı yaşında iken vefat etti.[651]
Ümmü Gülsüm: Rukıye' den küçük olduğuna göre, babası otuz
dört yaşın üzerinde iken dünyaya gelmiş olmalıdır. Yukarıda da geçtiği
gibi Ebû Leheb' in oğullarından Uteybe ile nikahlandı. Annesinin ve
babasının zorlaması sonucu Uteybe Ümmü Gülsüm' ü boşadı. Ümmü Gülsüm hicrete
kadar babasının evinde yaşadı.
Kızkardeşi Fâtıma ve Hz. Peygamber' in diğer aile
fertleriyle birlikte Medine' ye hicret etti. Ablası Rukıye' nin vefatından
bir müddet sonra hicretin 3. yılında Hz. Osman' la evlendirildi. Hicretin
9. yılında vefat etti. Ümmü Gülsüm' ün çocuğu olmadı. Onun vefatı üzerine
Hz. Peygamber "bir üçüncü (bazı rivayetlerde on) kızım olsaydı yine
Osman' la nikahlardım" demiştir.[652]
Fâtıma: Hz. Peygamber' in kızlarının en küçüğüdür. Doğum
tarihi konusunda
ihtilaf bulunmakla birlikte, genel kabul, birincisi ağırlıklı olmak üzere 609 ve 605 yıllarında yoğunlaşmaktadır. Kaynaklarımızda onun çocukluk ve gençlik yıllarıyla ilgili bilgiler azdır.
ihtilaf bulunmakla birlikte, genel kabul, birincisi ağırlıklı olmak üzere 609 ve 605 yıllarında yoğunlaşmaktadır. Kaynaklarımızda onun çocukluk ve gençlik yıllarıyla ilgili bilgiler azdır.
Başından geçen olaylardan birisi şöyledir: Bir gün Hz.
Peygamber Kâbe' nin yanında namaz kılarken secdeye vardığında müşrikler
bir koyunun iç organlarını sırtına koyarlar. Hz. Peygamber secdeden başını
kaldıramaz. Bu sırada Fâtıma gelip babasının üzerindekileri atar ve
müşriklere çıkışır.[653]
Hz. Fâtıma, babasının hicretinden bir müddet sonra, içlerinde kızkardeşi Ümmü Gülsüm ve Hz. Ebû Bekir' in ailesinin de bulunduğu bir kafile ile birlikte Medine' ye hicret etti. Bir müddet sonra Hz. Ali onu babasından istedi. Hz. Peygamber kızının görüşünü alarak[654] hicretin 2. yılında Fâtıma' yı Hz. Ali ile evlendirdi.
Hz. Fâtıma, evlendikten bir yıl kadar sonra ilk çocuğu
Hasan' ı, ondan bir yıl sonra da ikinci çocuğu Hüseyin' i dünyaya getirdi.
Daha sonraki yıllarda Ümmü Gülsüm ve Zeyneb adlı kızları ile Muhsin (veya
Muhassin) adlı oğlu dünyaya geldi. Ancak bu sonuncusu küçükken vefat etti.
Hz. Fâtıma' nın İslâm kültüründe ünlü olduğu
hususlardan birisi sağlık ve sosyal yardım alanlarındaki hizmetleridir.
Nitekim Uhud savaşında gazilere su ve yiyecek taşımış, yaralıları tedavi
etmiş, babasının yüzündeki kanları temizlemiştir.
Hz. Peygamber' in vefatına çok üzülmüş ve ondan altı ay
kadar sonra vefat etmiştir. Hz. Peygamber' in nesli Fâtıma' nın çocukları
vasıtasıyla devam etmiştir.[655]
İbrahim: Hz. Peygamber' in Mısır' lı Mâriye' den olma
oğludur. Hicrî 8. yılda dünyaya gelmiştir. Hz. Peygamber İbrahim' in
doğumu üzerine Mâriye' yi hürriyetine kavuşturmuş ve çocuğu da sütanneye
vermiştir. İbrahim henüz iki yaşını doldurmadan hicretin 10. yılında
hastalanarak vefat etmiştir.[656]
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber' in çocukları genç yaşlarda
vefat etmişlerdir. Başta kızları olmak üzere çocuklarının
vefatları esnasındaki yaşları konusunda kaynaklarda farklı kayıtlar
mevcuttur.
Bu husus Endülüs' lü ünlü âlim İbn Hazm' ın da ilgisini
çekmiş ve Peygamber' in kızlarından hiçbirinin 35 yaşını geçmediğini,
Fâtıma' nın vefat ettiğinde 25 yaşında, Rukıye' nin de o civarda, Ümmü
Gülsüm' ün 22 yaşında olduğunu belirtmiş, Zeyneb' in de genç yaşta vefat
ettiğini kaydetmekle yetinmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder