Hazreti Ali (ra) 598 yılında Mekke’de Kabe’nin içinde
doğmuştur. Peygamberimiz (sav)’in amcası Ebu Talibin oğlu olan Ali’yi
doğduğunda kucağına alıp bizzat evine kadar götürmüştür. O yıllarda
Peygamber(sav) efendimizde Ebu Talib’in evinde kalıyordu. Hazreti Ali'(ra)ye
“Ali” isminide Hazreti Muhammed(sav) vermiştir. Annesi Fatıma Binti Esed,
Peygamberimiz(sav)’in dedesinin kardeşinin kızıdır. Peygamberimiz(sav)de
kendisine “anneciğim” diye hitab ederdi.
Babası Peygamberimiz(sav)i yetim ve öksüz kaldığında yanına
alıp 43 yıl himayesinde bulunduran amcası Ebu Talib’tir. Mekke’de kuraklık baş
gösterip Ebu Talib’in çocuklarını bakamaz hale getirince Peygamberimiz(sav)in
diğer amcalarından Abbas, Ali’nin kardeşi Cafer’i Hazreti Muhammed(sav) de
Ali’yi büyütmek üzere yanlarına aldılar.
Hazreti Ali(ra) o günleri şöyle anlatır;
“Çocuktum henüz, o beni bağrına basar, yatağına alırdı, beni
koklardı, lokmayı çiğner, ağzıma verir yedirirdi… Ben de her an, devenin
yavrusu, nasıl anasının ardından giderse, onun ardından giderdim; o her gün
bana huylarından birini öğretir ve ona uymamı buyururdu. Her yıl Hira Dağı’na
çekilir, kulluğa koyulurdu. Onu ben görürdüm, başkası görmezdi. Beni omuzuna
alır Mekke’nin dağlarında, vadilerinde, sokaklarında dolaştırırdı.
Hazreti Ali(ra) Hatice validemizden sonra Müslüman olan
ikinci kişidir.
Peygamberimiz(sav)’i Hazreti Hatice ile namaz kıldıklarını
görünce, “Bu ne?” dedi.
Peygamberimiz(sav)de;
-Ya Ali bu Allah’ın seçtiği beğendiği dinidir, ben seni bir
olan Alllah’a inanmaya davet ediyorum, dedi
Ali;
“Ben bu hususta babama danışayım” deyince Peygamber(sav) “Ya
Ali sana söylediğimi yaparsan yap yapmayacak olursan gördüğünü kimseye söyleme”
dedi.
Bütün gece uyuyamayan Ali sabah vaktinde Hazreti
Muhammed(sav)in yanına varır. Dünkü davetini kabul etim şahadet getirip namaz
kılmak istiyorum” der Hazreti Muhammed(sav);
-Babana danıştın mı? diye sorar.
Hz. Ali;
-Hayır Allah beni yaratırken babama danışmadı, ben Allah’a
inanmak için niçin babama sorup danışayım? diye cevap veren10 yaşlarındaki bu
çocuk Nur çocuk islam defterinin bir numarası olmuştur.
İlmin kapısı olan Hazreti Ali(ra);
“Yemin ederimki ben Kur’an-ı Kerim’den inen her ayetin
nerede indiğini neye ve kime dair olduğunu bilirim” diyerek ilminin erişilmezliğini
ortaya koymuştur.
Gayb alemi açılsa her şeyi görsem yakinim artmayacak diyebilecek
kadarda iman yüklü idi.
Peygamberimiz(sav) kendisine çok güvenirdi Hazreti
Ali(ra)’yle kabeye gizlice girip putları yere düşürüp kırmışlardır.
Peygamberimiz(sav) kendisini çok küçük yaşta olmasına rağmen
Yemen’e kadı olarak göndermiştir. Gitmekte tereddüt eden Hazreti Ali’ye Allah
senin kalbine doğruyu gösterecek dilini doğurlukta sabit kılacak davalılar
önünda oturduklarında her ikisinide dinlemeden hüküm verme diye nasihatta
bulunmuştur.
Hazreti Ali(ra) “Vallahi bundan sonra hiç tereddüde
düşmedim.”diyor.
Peygamber(sav) efendimiz hicret ettiği gece canını ortaya
koyup O’nun yatağına yatmış ve bu fedakarlığından dolayı “İnsanlardan öylesi de
vardır ki, Allah’ın rızasını arayıp kazanmak amacıyla canını satar.”
(Bakara/207)ayeti kerimesi nazil olmuştur.
Peygamberimiz(sav) emniyetli bir şekilde Mekke’den
uzaklaşınca, İslâm Peygamberi(sav)’ne emanet edilen çeşitli emanetleri
sahiplerine iade ederek annesini, Resul-ü Ekrem’in kızı Fatma’yı başka iki
kadınla birlikte alıp Medine’ye doğru hareket etmiştir. 450 km lik sarp yolları
zorluklarla aşarak Medine’ye vardıklarında Hazreti Muhammed(sav) kendilerini
karşıladı, hallerini görünce boynuna sarıldı, ağladı, bağrına bastı.
Hayber’de yetmiş kişinin yerden zorla kaldırabildiği kapıyı
omuzlayıp kar makinası gibi yolları açarak zaferin kazanılmasında önemli rol
oynamıştır.
Hazreti Ali namazı öyle kılardı ki vücuduna batan bir oku
namaz kılma esnasında çıkarmışlar hiç acı duymamıştır. Canın yanmadı mı? diye
soranlarada “Kuşu kafesten salıverdikten sonra kafesi parçalayacak olsanız
kuşun bundan haberi olurmu?“diye cevap vermiştir.
Orta boylu, buğday renkli, ak ve uzun sık sakallı idi, yüzü
çok güzeldi, gözleri genişti, göğsü enli, başı saçsız idi.
Son derece kuvvetli bir hatipti, her nutku belagat
şaheseridir.
Nahiv ilminin esasları hazreti Ali tarafından vaz
olunmuştur. Halife olmadan önce nasıl yaşıyorsa halife olduktan sonrada öyle
yaşamıştır.
Servet sahibi bir adam olmamakla beraber son derece kerim
idi.
Harb ederken dahi düşmanlarına acır, haddi tecavüz etmezdi.
Hazreti Ali reyinin isabeti ile meşhurdur.
Gecenin karanlığında mihraba gelir, ibadet eder, düşünürdü.
Dünya onu hiç aldatmadı.
Hazreti Osman(ra)’ın evi muhasara altına alınınca oğulları
ile yardıma koşmuş Hazreti Osman(ra) şehit olduğundada oğulları Hasan(ra) ile
Hüseyin(ra)’e fena halde hakaret etmiş, Talha(ra)nın oğlu Muhammed ve
Zübeyr(ra)’in oğlu Abdullah’a ağır sözler söylemiş “siz yaşarken onun şehit
düşmesine nasıl imkan bıraktınız” demiştir
25 yıl birlikte kaldığı Allah Resulü(sav) efendimizden 586
adet Hadisi şerif rivayet etmiştir.
Hazreti Fatıma ev işlerinde çok yoruluyordu, birlikte
Peygamberimiz(sav)’e gidip bir hizmetçi istemişlerdi. Peygamberimiz(sav)’de
kendilerine yatarken 33 Allahuekber ,33 Elhamdülillah, 33 Sübhanallah demeniz
hizmetçiden daha faydalıdır deyip geri göndermiştir.
Peygamberimiz(sav) Medine’de tüm müslümanları birbirleriyle
kardeş yapmış Hazreti Ali(ra)’yide kendine kardeş etmiştir, kızı Fatıma’yıda
Hazreti Ali’ye nikahlamış onu damadı yapmıştır.
Tebük seferi hariç Efendimiz(sav) katıldığı tüm seferlere
katılmıştır. Bedir savaşında tek başına 20 Uhud’da 9 kişiyi öldürecek kadar
kuvvetli ve savaşçı idi Cebrail(as)’da Hazreti Ali’nin yiğit ve fedai lduğunu
söylemiştir.
Hendek savaşında Amr Bin Abduved’i öldürerek zaferde önemli
bir yeri olmuştur.
Hazreti Ali(ra) Sıffin’de zırhını düşürmüştü. Savaştan sonra
bir Hıristiyan’da görünce, “Bu zırh benimdir!” diye dava etmiştir Hıristiyan
inkâr edince Kûfe Kadısı Hazreti Şureyh Hazreti Ali (ra)’den şahit istemiştir.
Şahitlerden biri oğlu Hasan olunca Kadı, “Evladın babası lehine şahitliği
şer’an makbul değildir.” diyerek yeni bir şahit talep etmiştir. Hazreti Ali’nin
Hazreti Ali’ den başka şahidi yoktur deyince dava düşmüştür. Kadı Şureyh’in
hassasiyeti Hazreti Ali(ra)’nin hoşuna gitmiştir. Davalı ise hayretler içinde kalmıştır
Zırhı aldıktan sonra birkaç adım ilerleyip durmuş, sonra geri dönüp, “Bu
mahkemenin verdiği hüküm ancak Peygamber’in hükmü olabilir!” diyerek Müslüman
olmuş, zırhın Hazreti Ali(ra)’ye ait olduğunu söyleyerek geri vermiştir Hazreti
Ali(ra) bu manzara karşısında zırhı geri almayıp bu yeni Müslüman kardeşine
bağışlamış, ona bir de at hediye etmiştir .
Hazreti Muhammed(sav)’in vefatında 33 yaşında olan Hazreti
Ali Peygamberimiz(sav)’in yıkanması ve kefenlenmesi işlemini bizzat kendisi
yapmıştır.
Hazreti Ali yüzünü hiç puta dönmeden islamla şereflendiği
için “kerremellahu veche” ünvanını almıştır.
Hazreti Muhammed(sav)’in hem damadı hem de amcasının oğlu
olan Hazreti Ali(ra) fitnenin bir kasırga halinden her tarafı kasıp kavurduğu
bir ortamda halife oldu. Hazreti Ali(ra)’nin halife oluş şartları tek kelimeyle
yürek parçalayıcıydı, gerçekten ilginç bir durum vardı. Bir taraftan kimsenin
haksız yere burnunun bile kanamasını istemeyen yeni yönetim; öbür tarafta
Müslümanların emiri, Hazreti Peygamber(sav)’in damadı, dünyada iken cennetle
müjdelenmiş bir cennet insanı. Hazreti Peygamber(sav)in bile haya ve edebine
saygı duyduğu, aynı saygıyı meleklerin bile duyduğunu ifade ettiği bir halifenin
yerde duran kanlı cenazesi…
Hazret Ali(ra), 4 yıl 9 ay süren hilafet’i müddetinde
Peygamber(sav)’in siretine uyup, hilafet’e inkılap ve kıyam ruhu verdi. Toplumda
çeşitli ıslahlara baş vurdu.
Hazreti Ali(ra) çıkan karışıklıkları yatıştırmak için Basra
yakınlarında Ayşe, Talha ve Zübeyr gibi İslamiyetin tanınmış simaları ile
karşılaştı bu olay Cemel Vakası adıyla bilinmektedir.
“Cemel Vakası Hazreti Ali(ra) ile Hazreti Talha(ra), Hazreti
Zübeyr(ra) ve Hazreti Aişe-i Sıddika(ra) arasında olan muharebe; adalet-i mahza
ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir:
Bu olayları Bediüzzaman Hazretleri şöyle değerlendiriyor:
“Hazreti Ali(ra), adalet-i mahzayı esas edip,Hazreti
Ebubekir(ra)ve Hazreti Ömer(ra) zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için
içtihad etmiş. Muarızları ise Hazreti Ebubekir(ra), Hazreti Ömer(ra)
zamanındaki islamın gücü adalet-i mahzaya müsait idi. Fakat,zamanın
ilerlemesiyle İslamiyetleri zayıf muhtelif akvam, hayat-ı içtimaiyeye
girdikleri için, adalet-i mahzanın tatbikatı çok müşkül olduğundan,
“ehvenü’ş-şerri ihtiyar” denilen adalet-i nisbiye esası üzerine içtihad
ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için muharebeyi intaç etmiştir.
Madem sırf “Lillah” için ve İslamiyetin menafii için içtihat edilmiş ve
içtihattan muharebe tevellüt etmiş; elbette hem katil, hem maktul ikisi de
ehl-i cennettir… İkisi de ehl-i sevabdır diyebiliriz. Her ne kadar Hazreti
Ali(ra)’nin içtihadı isabetli ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azaba
müstahak değiller. Çünkü, içtihat eden hakkı bulsa, iki sevap var. Bulmazsa,
bir nevi ibadet olan içtihat sevabı alarak bir sevap alır. Hatasından mazurdur.
Bediüzzaman Hazretleri, Hazreti Ali(ra)’nin başına gelenleri
ise şöyle yorumluyordu.
“O mübarek zat, siyaset ve saltanattan ziyade, daha çok
mühim başka vazifelere layık idi. Eğer tam muvaffakiyeti siyasiye ve tamamen saltanat
olsaydı. “Şah-ı Velayet” unvan-ı manidarını bihakkın kazanamayacaktır. Halbuki
zahiri ve siyasi hilafetin pek çok fevkinde manevi bir saltanat kazandı ve
Üstad-ı küll hükmüne geçti; hatta kıyamete kadar saltanat-ı manevisi baki
kaldı.
Peygamberimiz(sav)’e Cebrail (as) tarafından vahiy yoluyla
getirilmiş olan ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin düzenli okuduğu virdlerden
biri olan tüm tazeliğiyle günümüze kadar ulaşan ilim hazinesi,mahlukat
ilimlerinin içinde toplandığı “celceletüye” Hazreti Ali(ra)’nin manzumei
kasidesidir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur’da Celcelutiye
hakkında bazı malumatlar vermiştir. Yazımızda onlarada yer vermeyi uygun
bulduk.
“Celcelutiye’nin esası ve ruhu olan, ‘El-Kasemü’l-Cami ve
Ed-Da’vetü’ş-Şerife ve El-İsmü’l-Azam (dır.)’ İmam-ı Ali Radıyallahü Anh’ın en
mühim ve en müdakkik Üveysî bir şakirdi ve İslâmiyet’in en meşhur ve parlak bir
hücceti olan Hüccet-ül İslâm İmam-ı Gazalî (ra) diyor ki: ‘Onlar vahy ile
Peygamber(sav)’e nâzil olduğu vakit Hareti Ali(ra)’ye emretti: Yaz. O da yazdı.
Sonra nazmetti.’ İmam-ı Gazalî (ra) diyor: “…Şüphesiz o, dünya ve ahret
hazinelerinden bir hazinedir.”
Celcelutiye’nin aslı vahiydir ve esrarlıdır ve gelecek
zamana bakıyor ve gelecekteki işlerden haber veriyor.
Hazreti Ali(ra)’ın en meşhur Kaside-i Celcelutiyesi, baştan
nihayete kadar bir nevi hesab-ı ebcedî ve cifir ile te’lif edilmiş ve öyle de
matbaalarda basılmış.”
“Celcelutiye, Süryanice bedi’ demektir ve bedi’
manasındadır.
Hazreti Ali, Nehrevan Savaşı’nda rakiplerini ağır bir
yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra, Hariciler’den üç kişi Mekke’de
Müslümanların siyasi durumları hakkında bazı müzakereler yaptıktan sonra Ali,
Muaviye ve Amr bin As’ı öldürmeyi kararlaştırdılar. Bu üç kişiden Abdurrahman
bin Mulcem, Ali’yi öldürmeyi üstlendi ve Kufe’ye hareket etti. Ramazan ayının
19. günü şafak vakti namaz kılarken zehirli kılıcıyla Hazreti Ali’yi
yaralamıştır.
İbni Mülcem yakalanıp huzuruna getirildiğinde, bunun
yemeğini yedirip, istirahatini temin edin. Yaşayacak olursam cezalandırır ya da
affederim. Ölürsem cezasını verin, fakat sakın haddi aşıp Müslümanların kanına
girmeyin. Zira Allah haddi aşanları sevmez!” buyurmuştur
Hazreti Ali(ra), Abdurrahman bin Mulcem’in kılıç darbesinden
sonra şöyle dedi: Kabe’nin Rabbine andolsun ki, kurtuluşa erdim!.
“ölümüm aç iken gelsin” diyen Hazreti Ali(ra), oğullarına
“Allah’a kulluktan ayrılmayın dünya size gelsede siz ondan kaçın daima hakkı
söyleyin her işiniz Allah için olsun” diye vasiyet etmiştir.
İki gün evinde yattıktan sonra, 661 yılında 63 yaşında iken
Küfe’de Ramazan ayında âyeti kerimeler okuyarak âhiret sınırına yaklaşmış,
sonunda “Lâ İlâhe illallah Muhammedun Rasûlullah” diyerek bu dünyadan çekilmiş
cennet yurduna adımını atmıştır. Hazreti Ali(ra)’yi oğulları Hasan ve Hüseyin
yıkamışlar namazını Hasan kıldırmış Kabri Irak’ın Necef şehrindedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder