Sosyolojinin Tanimi ve Konusu
Sosyolojinin Tanimi
Toplumsal iliskileri ve bu iliskileri düzenleyen devlet,
egitim, ekonomi, din, aile gibi kurumlarin yapilarinda ve görevlerinde
(islevlerinde) meydana gelen degismeleri somut kosullari içinde inceleyen
bilime sosyoloji denir.
Sosyolojinin Tarihçesi
Ilk çaglardan beri toplumun yapisiyla ilgilenen düsünürler
vardi :
Platon, ideal toplum düzeninden söz etmistir.
Sosyolojinin müjdecisi sayilan Ibn-i Haldun ilk defa
devletle toplumun birbirinden farkli oldugunu belirterek toplumsal yasami da
incelemistir.
Machiavelli, Thomas More, Francis Bacon, toplumsal sorunlara
“çözüm” önerileri getirmislerdir.
Bu düsünürlerden farkli olarak Montesquieu, “Olmasi gereken
degil, olan incelenmelidir.” diyerek sosyolojinin sinirlarini çizmis ve bilim
olarak dogusuna temel hazirlamistir.
Sosyolojinin, bu sözcügü ilk kullanan Auguste Comte
tarafindan 19. yüzyil baslarinda kuruldugu kabul edilir. Comte'a göre
sosyoloji, fizik, kimya biyoloji gibi doga bilimlerinin yöntemleriyle toplumu
incelemelidir.
Sosyolojinin kurucularindan Emile Durkheim, sosyolojinin
konusunun toplumsal olgu oldugunu ve toplumsal yasamin yine diger basit
toplumsal olgularla açiklanabilecegini vurgulamistir.
Max **ber'e göre, toplumu ve toplumsal eylemleri açiklamak
için genel kavramlardan degil, bireylerden, öznel olarak düsünülmüs anlamlardan
hareket edilmelidir. Böylece **ber, psikolojik yaklasimla sosyolojik yaklasimi
birlestirmek istemistir.
Ülkemizde, Durkheim sosyolojinin bilim yapma anlayisi Ziya
Gökalp ile, Le Play çizgisi ise Prens Sebahattin'le temsil edilmistir.
Platon (M.Ö. 427 – M.Ö. 347) : Platon, baba tarafindan
Atina'nin efsanevi krallariyla ve anne tarafindan da Solon'la akrabadir.
Yasamindaki en önemli olaylardan biri de, gençliginde Sokrates'le
karsilasmasidir. Sokrates'in mahkumiyeti ve idamindan sonra egitimde; özellikle
de devlet adami egilimlilerin egitimlerinde derin degisiklikler olmadikça
insanin kaderinin umutsuz olduguna karar verdi.
Bu nedenle de, kirk yaslarindayken, Sicilya ve Italya'ya ilk
yolculugundan sonra (bu yolculukta Pythagoras'çilarlarla tanisti) aktif
politikaya katilmaktansa, sitenin gelecekteki liderlerini yetistirmek üzere
Atina'da bir okul kurar. Bu okula üzerinde kuruldugu parkin adi verilerek
Akademia dendi. Aristoteles, yirmi yildan uzun bir süre Akademia'da ögrencilik
ve ögretmenlik yapmistir.
Machiavelli, Niccolo (1469 – 1527) : Floransali Machiavelli
1498'de disisleri ve savunma ile görevli Ikinci Sansölyelik Sekreterligine
atandi. Pek çok ülke dolasti ve diplomatik deneyim kazandi. Floransa'nin
bagimsizligi için kurdugu milis birlikleri 1509'da Pisa'nin alinmasinda önemli
rol oynadi. 1513'de Medici ailesinin Floransa'ya dönmesinden sonra hapsedildi.
Serbest kalinca, Floransa yakinlarinda yapitlarini yazamaya
basladi. Bunlarin içinde en önemlisi; Medicilere sundugu 1513 tarihli “II
Principe” (Prens) ‘dir. 1527'de Medicilerin devrilmesi üzerine gözden düstü ve
ayni yil öldü. Machiavelli'nin tarih ve siyaset felsefesi üzerine yazdiklari ve
karsilastirmali tarih metodu günümüzde de önemini sürdürmektedir.
St. Thomas More (1477 / 78 – 1535) : Aziz (St.), sövalye,
Ingiltere Lord Sansölyesi (basbakan), yazar Thomas More 1477 ya da 1478 yilinda
Londra'da dogdu, 1492'de Oxford Üniversitesi'ne girdi, 1499'da Erasmus'la
tanisti. 1504'de parlamentoya girdi. 1516'da Londra'da ünlü eseri “Ütopya” yi
tamamladi.
1523'de Avam Kamarasi'nin sözcülügüne seçilen More, 1534
yilinda uymayi reddettigi yasa nedeniyle Londra Kulesi'ne hapsedildi ve 1535
yilinda da idam edildi. Karl Kautsky söyle yazar : “Amaçladigi bos zaman
rüyasini algilayabilmek için üç yüz yildan daha uzun bir süre geçmesi
gerekmistir. Ütopya, dört yüz yildan daha eski olmasina ragmen, More'un
idealleri yenilmemistir ve hala mücadele eden insanligin ardinda durmaktadir.”
Francis Bacon (1564 – 1616) : Verulam Baronu. 1564 Londra
dogumludur. Hukuk ögrenimini tamamladiktan sonra baroya girmeye çalisti.
1593'de Avam Kamarasi'na girdi. Kraliçenin gözdesi Essex Kontu onu himayesine
aldi. 1613'de Saray'in bas avukati, 1617'de bas mühürdar, 1618'de bas yargiç ve
baron, 1620'de ise vikont oldu.
Ama 1621'de rüsvet almakla suçlanan Bacon devlet hizmetinden
uzaklastirildi. Ömrünün son yillarini bilim ve felsefeye adadi. Bacon'un
felsefesi'nin temelinde, tümdengelimci mantigin yerine tümevarimci metodu
uygulamasi yatar. Ona göre gerçek bilim, nedenlerin bilimidir ve bu yolla insanoglu
dogaya egemen olacaktir.
Montesqiueu (1689 – 1755) : Fransiz yazari Montesqiueu, 1689
yilinda dogmustur. Ayni zamanda bir hukukçu olan Montesqiueu, uzun süre hukuk
alaninda çalismistir. Yazar olarak taninmasi, onun, 1721 yilinda yazdigi “Iran
Mektuplari” adli eseriyle baslar. Montesqiueu'nu ikinci büyük eseri 1734
yilinda yazdigi “Roma'nin Büyüklügününün ve Çöküsünün Sebepleri Hakkindaki
Düsünceler” adli eseridir. Montesqiueu'nun en büyük eseri 1748 yilinda yazdigi
“Kanunlarin Ruhu” adli kitabidir.
Auguste Comte (1798 – 1857) : Fransiz Auguste Comte,
sosyoloji biliminin kurucusu olarak taninmistir. Insan topluluklarinin dogasini
ve nasil gelistigini anlamaya çalisti. Comte'a göre, insanlar mulu ve basarili
olmak için birlikte çalisma ihtiyacindadirlar.
Comte'a göre, bilimler hiyerarsisinin en tepesinde etik
(moral) vardir ve sonra asagiya dogru sosyoloji, biyoloji, kimya, fizik,
astronomi ve matematik siralanir. Asagidan yukariya izlendiginde, kuramsal ve
tarihsel olarak, basitten karmasiga bilimler birbirlerini izleyerek teolojik,
metafizik asamalardan pozitif asamaya, diger bir deyisle etik ve sosyoloji
alanina ulasmislardir.
Emile Durkheim (1858 – 1917) : Fransiz toplumbilimci
Durkheim 1858 dogumludur. 1902'de Sarbonne üniversitesi'nde kürsü sahibi oldu.
Toplumu bir organizma gibi degerlendirmesi ve bir organizma içerisindeki
organlarin dayanismasi olgusu gibi bir toplumu da birbiri ile dayanisma
içerisinde bulunan organlardan olusan bir bütün olarak degerlendirmistir.
Toplumsal örgütlenme üzerine yaptigi çalismalar toplumbilim
çalismalarina yeni bir hamle getirmistir. Bunlarin disinda sosyal-psikoloji ile
de ilgilenmis ve “intihar” eylemi üzerine ampirik çalismalar da yapmistir. 1917
yilinda Paris'de ölmüstür.
Max **ber (1864 – 1920) : Max **ber, kapitalizmin
gelismesine katkida bulunan Hristiyan ahlaki üzerine vurgu yaparak gelistirdigi
Protestanlik kuramiyla ünlü olmustur. **ber sosyolojisi gelenekselden rasyonel
eyleme dönüsümü kesfetme ve anlamaya yöneliktir. Gelenek, modern öncesi
toplumlarin üzerinde asilmaz bir güç olarak durmaktadir. **ber'e göre,
Protestan etigi, gelenegin tutuculugunu kirmistir. Çünkü, Protestan etigi,
insanlarin zenginlik elde etmek için çabalamalarini, dinsel onaylar sunarak
rasyonellestirir ve cesaretlendirir.
Ziya Gökalp (1876 – 1924) : Idadi'de okurken Arapça, Farsça
ve Fransizca ögrendi. Islam tanribilimi ve tasavvuf üzerine çalisti. Ikinci
Mesrutiyet ilan edilince Ittihat ve Terakki'nin Diyarbakir subesini kurdu.
1909'da “Peyman” gazetesini çikardi. Ayni yil Ittihat ve Terakki'nin genel
merkez üyeligine seçildi. 1912'de milletvekili seçildi.
Dört ay sonra Osmanli Mebuslar Meclisi kapaninca
Darülfünun'da 1919'a kadar toplumbilim profesörlügü görevini yürüttü. Birinci
Dünya Savasi'nda “Yeni Mecmua” yi çikartti. Türkçülük kavr*****n yayilmasinda
öncülük eden Ziya Gökalp, eserlerinde misak-i milli sinirlari içerisinde dogu
toplumundan bati toplumuna çevrilmis bir Türk devleti üzerinde durmustur.
Sosyolojinin Amaçlari
- Toplumlari, içinde bulunduklari yere ve zamana göre,
nesnel ve somut kosullariyla anlamak.
- Toplumlarin tarihsel gelisim sürecinde geçirdikleri
degisimin etkilerini ve yönünü açiklamak.
- Farkli toplumlar arasindaki benzerlikleri saptayip
genellemelere ulasmak.
- Mevcut toplumsal verilere dayanarak ileride ortaya çikacak
olaylarla ilgili öngörüde bulunmak.
Sosyolojinin Özellikleri
· Sosyoloji, tek tek bireylerin sorunlariyla degil, toplumu
ilgilendiren sorunlarla ilgilenir. Örnegin sosyoloji, ilk bakista bireysel bir
sorun olarak algilanan “intihar” olayinin toplumsal boyutuyla ilgilenir. E.
Durkheim, “Intihar” adli çalismasinda, savas dönemlerinde intihar olaylarinin
azaldigini, toplumda kuralsizlik halinin yasandigi ekonomik kriz dönemlerinde
ise intihar olaylarinin arttigini göstermistir.
· Sosyolog, toplumsal olaylari kendi deger ve begenilerinin
etkisi altinda kalmadan nesnel (objektif) olarak inceler. Durkheim'in deyisiyle
sosyolog, toplumsal olaylari “bir esya gibi” ele alir.
· Sosyoloji, olani oldugu gibi inceler. Ahlak, hukuk, din
gibi bireylerin nasil davranmasi gerektigine iliskin kurallar koymaz. Bu
anlamda, sosyoloji kural koyucu yani normatif degildir. Örnegin, sosyoloji
yardim etmeme davranisini iyi ya da kötü olarak degerlendirmez.
· Sosyoloji doga bilimleri gibi deneysel bir bilim degildir.
Çünkü, sürekli degisim halinde olan toplumsal olaylari ve toplumsal çevreyi
laboratuar kosullarinda gözlemlemek ve yönlendirmek olanakli degildir.
· Sosyoloji, toplumsal kurumlarin (aile, din, egitim,
devlet, hukuk) yapilarinda ve islevlerinde meydana gelen degismeleri, tarihsel
evrim süreci içerisinde inceler. Örnegin, Cumhuriyet devrimiyle beraber din
kurumunun islevinde meydana gelen degismeler sosyolojinin alanina girer.
· Sosyoloji, toplumsal olgularin nedenlerini bireylerde
degil diger toplumsal olgularda arar. Örnegin, köyden kente göç olgusunu
inceleyen bir sosyolog, bu olguyu bireysel tercihlerle açiklamaz. Göçün
nedenini tarimda traktörün kullanilmasina, sulu tarimin yapilmamasina, miras
yoluyla topraklarin parçalanmasi vb. gibi diger toplumsal olgulara baglar.
· Sosyoloji, toplumsal yapiyi bir bütün halinde inceler.
Diger toplumsal bilimler toplumsal yasamin farkli yönlerini ayri ayri
incelerler. Örnegin, sosyal antropolog kültürel yapiyi; ekonomi, mal ve
hizmetlerin üretimini, bölüsümünü ve tüketimini; tarih, geçmiste olup
bitenlerin nedenlerini belgelere dayanarak saptamaya çalisir. Sosyoloji ise,
toplumsal yapi içerisinde yer alan kültürel ögeleri, ekonomik iliskileri,
tarihsel geçmisi, cografi konumu bilmek zorundadir. Bu yüzden de sosyologlar
sürekli olarak diger toplumsal bilimlere basvurma gereksinimi duyarlar.
Toplumsal Olay ve Olgu
Toplumsal Olay
Insanlar arasi iliskilerden dogan, bir defada olup biten
yeri ve zamani belli toplumsal olusumlara toplumsal olay denir. Örnegin, Ahmet
ile Ayse'nin evlenmesi, Türkiye'deki 1974 genel seçimi birer toplumsal olaydir.
Toplumsal Olgu
Toplumsal olaylarin tekrar etmesiyle dogan, mekandan ve
zamandan bagimsiz kavramlardir. Örnegin, Ahmet ise Ayse'nin evlenmesi bir
toplumsal olayken evlilik bir toplumsal olgudur. Türkiye'deki 1974 genel seçimi
bir toplumsal olayken seçim bir toplumsal olgudur.
UYARI : Toplumsal olaylar somut ve özel, toplumsal olgular
soyut ve geneldir.
Toplumsal Olayin Özellikleri
• Toplumsal olaylar, insanlarin bir arada yasamalarindan
dogarlar.
• Toplumsal olaylar bireyin disindadir ve bireye baski
yaparlar.
• Birey toplumsal olaylari toplum içinde hazir bulur ve
“toplumsal kalitimla” diger kusaklara aktarir.
• Toplumsal olaylar tarihsel gelisim sürecinde ayni toplumda
zamanla degisirler.
• Toplumsal olaylar toplumdan topluma da farkliliklar
gösterirler.
• Toplumsal olaylar sayilarla ifade edilebilir.
Sosyolojinin Diger Bilimlerle Iliskisi
Sosyoloji ve Tarih : Tarih bilimi, toplumlarin ortaya
çikisi, gelisimi, dagilmasi, çözülmesi gibi geçmiste olup biten toplumsal
olaylari belgelere dayanarak inceler. Içinde yasadigi toplumsal yapiyi anlamaya
çalisan sosyolog, mutlaka arastirmasinin bir yerinde bu toplumsal yapiyi
olusturan tarihsel olaylari bilme zorunlulugu hisseder. Tarih bilimi de
sosyologa, olaylarin geçmisi hakkinda bilgi sunarak, toplumu bir bütün halinde
kavramasina yardimci olur.
Sosyoloji ve Psikoloji : Psikoloji, insanlarin duyumsal
(görme, tad alma, vb.) duygusal, davranissal, bilissel (zihinsel) özelliklerini
inceler. Baska bir deyisle psikoloji insan dogasini inceleyen bir bilimdir.
Kurumlari, gruplar içerisindeki insan davranislarini inceleyen sosyoloji, insan
dogasini bilmeden toplum içindeki insani (toplumsal insani) anlayamaz.
Bu yüzden sosyoloji insan dogasiyla ilgili bilgilerini
psikolojiden alir.
Sosyoloji ve Antropoloji : Antropoloji (insanbilim), evrim
sürecinde, insanin degisen biyolojik yapisini, bedensel özelliklerini, irklara
ayrilip ayrilmayacagini, ilkel topluluklari ve bunlarin kültürlerini inceleyen
bir bilimdir. Antropoloji ikiye ayrilir :
Fizik Antropoloji : Insanin biyolojik yapisinda meydana
gelen degismeleri, irklarin kökenini inceler.
Kültürel Antropoloji : Tarim, hayvancilik türleri gibi
kültürel özellikleri; inanç, gelenek, görenek gibi kültürel kaliplari; araç,
gereç, sanat ve bilgiler gibi kültürel ürünleri konu edinir.
Sosyoloji ve Hukuk : Hukuk bireylerin birbirleriyle ve
toplum ile olan iliskilerini düzenleyen ve devlet gücünün destegindeki
yaptirimlarla uyulmasi zorunlu duruma getirilen kurallar bütünüdür. Toplumu
inceleyen sosyolojinin, toplumu düzenleyen hukuk kurallarini bilmeden,
toplumsal yapiyi tam olarak anlamasi mümkün degildir.
Sosyoloji ve Ekonomi : Ekonomi, insanlarin ihtiyaç duydugu
mal ve hizmetlerin nasil üretildigini, bölüsüldügünü ve tüketildigini inceleyen
bir bilimdir. Üretim, bölüsüm ve tüketim gibi ekonomik olaylar sirasinda,
insanlar arasinda birçok iliski kurulur (isçi-isveren is bölümü gibi). Bu
ekonomik iliskiler bilinmeden toplumun yapisi bir bütün olarak anlasilamaz.
Sosyoloji ve Cografya : Toplumsal iliskiler, kurumlar,
“dogal çevre” (fiziki çevre) üzerinde var olurlar. Bu dogal çevreyi inceleyen
bilim de cografyadir. Bu dogal çevre taninmadan toplumsal olaylar, iliskiler,
kurumlar açiklanamaz. Sosyolog, toplumun içinde bulundugu maddi (fiziki) yapiyi
açiklayabilmek için cografyadan yararlanmak zorundadir.
Sosyolojide Kullanilan Yöntem ve Teknikler
• Sosyolojide Kullanilan Yöntemler
Yöntem
UYARI : Yöntem ve teknik kavramlari genellikle yanlis olarak
birbirlerinin yerine kullanilmaktadir. Teknik, seçilen yönteme bagli olarak
belirlenen bilgi toplama aracidir.
Bir arastirmanin basindan sonuna kadar izlenmesi gereken
düsünsel yoldur. Sosyolojide kullanilan yöntemler sunlardir :
• Tümdengelim : Tümdengelim, gerek akil gerekse gözlem ve
deney yoluyla elde edilmis genel bir ilkeyi ayri ayri olaylara uygulamaktir.
Baska bir deyisle, özelin bilgisini genel yargilardan çikarmaktir.
• Toplumsal degismenin çok hizli oldugu dönemlerde suç orani
artar.
• Istanbul'un toplumsal degisme hizi çok fazladir.
• O halde Istanbul'da suç orani artar.
Yukaridaki örnekte de görüldügü gibi tümdengelim yöntemi
bize yeni bir bilgi vermez. Genel yargilarin içerisindeki sakli olan bilgileri
açiga çikartir.
• Tümevarim : Tümevarim, gözlenen tek tek olgulardan yola
çikarak genel yargilara ulasmaktir. Basa bir deyisle, tümevarim özelden genele
giden bir akil yürütme türüdür.
• Gözledigim Seyrek köyünde köyden kente göç orani azdir.
• Gözledigim Ortaklar köyünde köyden kente göç orani azdir.
• Gözledigim Yaniklar köyünde köyden kente göç orani azdir.
• Gözledigim Geren köyünde köyden kente göç orani azdir.
• O halde sulu tarimin yapildigi köylerde köyden kente göç
orani azdir.
Tümevarim mi, Tümdengelim mi?
Bilimsel arastirma sürecinde tümevarim ve tümdengelim
yöntemleri birbirlerini tamamlar niteliktedir.
Tek tek olgulardan genel ilkelere ulasilir (tümevarim).
Genel ilkelerden yola çikilarak varsayimlarda bulunulur
(tümdengelim).
Varsayimlarin dogrulugunu sinamak için deneyler ve
incelemeler yapilir. Bu incelemelerin sonucunda genel ilkelere ulasilir
(tümevarim).
• Anoloji : Anoloji, iki benzer olay arasinda karsilastirma
yaparak sonuca ulasmaktir. Arjantin'de enflasyon orani yüksek oldugundan
toplumsal muhalefet fazladir. Yunanistan'da da enflasyon orani yüksektir. O
halde, Yunanistan'da da toplumsal muhalefet fazladir.
UYARI : Anolojinin tümevarim yönteminden farki sudur :
Tümevarim, özelden genele bir akil yürütmedir, Anoloji ise özelden özele bir
akil yürütmedir.
• Birlestirici Yöntem : Birlestirici yöntemde, incelenen
toplumsal olay ile ilgili olan diger olaylar da göz önüne alinarak açiklamalar
yapilir. Çünkü, toplumsal olaylar bir bütündür. Arastirmaci da toplumsal olaylarin
karsilikli bagliligina ve etkilesimine dikkat etmek zorundadir.
UYARI : Birlestirici yöntem her ne kadar yöntem olarak
anilsa da basli basina yöntem olmaktan çok, bir yöntem ilkesidir.
• Sosyolojinin Yöntem ve Ilkeleri :
• Somutluk : Sosyoloji yer ve zaman bakimindan belirli olan
olgulari inceler. Sosyolog, hayalinde tasarladigi ideal toplum modelleriyle (ütopyalarla)
ilgili degildir.
• • Sinirlilik : Sosyolog, hem inceledigi konuyu hem de
arastirma yaptigi alani (sahayi) sinirlandirmak zorundadir. Evren arastirmanin
kapsadigi alandir. Sosyolog genellikle arastirmasinin kapsadigi alandaki
bireylerin tümünden bilgi toplayamaz. Sosyolog bu durumda evreni temsil etme
yetenegine sahip birimleri (örneklem gruplarini) seçerek, arastirmasini bu
birimler üzerinde sürdürür.
• Karsilikli bagimlilik : Sosyolog, inceledigi degiskenlerle
diger degiskenlerin karsilikli etkilesim içerisinde oldugunu gözardi etmemelidir.
Örnegin, köyden kente göçün nedeni sadece ekonomik nedenlerle açiklanamaz;
ekonomik nedenlerin yani sira hukuksal, dinsel vb. nedenler de köyden kente
göçü etkiler.
• Dinamiklik : Sosyolog, toplumsal olgularin zaman ve mekan
içinde degistigini göz önüne almak zorundadir.
• Bütünlük : Toplumsal olaylar ancak toplumun genel
yapisiyla iliskilendirildigi zaman anlam kazanir.
• Öngörü saglama : Sosyolog, mevcut verileri degerlendirerek
ilerde ortaya çikabilecek olaylari önceden kestirebilir.
• Kavramlari açik seçik tanimlama : Sosyolog, arastirmasinda
kullanacagi kavramlari daha arastirma projesinin basinda tanimlamaktadir.
• Sosyolojide Kullanilan Baslica Arastirma Teknikleri
Teknik
Teknik, seçilen yönteme bagli olarak belirlenen bilgi
toplama aracidir. Sosyolojinin kullandigi belli basli arastirma teknikleri
sunlardir.
• Gözlem : Toplumsal yasamla ilgili olaylari olusum
kosullari içinde amaçli ve sistemli bir biçimde izlemek ve kaydetmektir. Gözlem
çesitleri sunlardir :
• Belgeler Üzerinde Yapilan Gözlem : Arastirilan konu ile
ilgili kitap, yazit, film ya da ses, kayit, nesne, istaistik vb. belgeleri
incelemektir.
• Kapsamli Gözlem : Çok sayida bireyden olusan bir toplumsal
grubun ekonomik, kültürel ve toplumsal özelliklerinin görüsmelerle
arastirilmasidir.
• Yogun Gözlem : Kapsamli gözlemin yetersiz kaldigi
durumlarda arastirma konusu ile ilgili az sayida insanla derinlemesine
görüsülmesidir.
• Katilarak Gözlem : Arastirmacinin inceledigi toplumun
yasantisina katilarak bilgi toplamasidir. Çogunlukla antropologlarin kullandigi
bir bilgi toplama aracidir. Katilarak gözlemde ideal olan incelenen kültürün
içinde dört mevsim yasamaktir. Ancak bu zorunlu bir kosul degildir. Katilarak
gözlemin olumsuz yönü arastirmacinin uzun süre inceleme yaptigi toplumun içinde
kalarak objektifligini yitirmesidir.
• Anket : Anket, kisilerin belirli konulardaki tutumlarini,
düsüncelerini saptamak için hazirlanmis soru listesiyle bilgi toplamaktir.
Anket uygulanirken genellikle arastirmacilar ile anket uygulayan kisiler karsi
karsiya gelmezler. Dagitilan anketler bireyler tarafindan doldurulur.
• Görüsme : Önceden hazirlanmis sorularin, arastirma
konusuyla ilgili kisilere yüz yüze sorulmasidir. Görüsmede, anketten farkli
olarak görüsmeciyle görüsülen kisi karsi karsiya gelmektedir.
UYARI : Enformel görüsmelerde önceden hazirlanmis sorular
dogrudan degil de sohbet havasi içinde sorulur.
• Monografi : Aile, köy gibi küçük gruplarin ya da bir örnek
olayin tüm degiskenleriyle derinlemesine bir sekilde incelenmesidir. Monografiler
su sekillerde olabilir :
• Köy-sehir monografileri
• Sendika ve parti gibi kuruluslarin monografileri
• Kan davasi gibi özel bazi örnek olaylari ele alip
inceleyen monografiler.
UYARI : Monografi tekniginde, diger tekniklerde oldugu gibi,
seçilen birimin evreni temsil etme özelligi göstermesi gerekir.
• Sosyometri : Sosyometri, küçük gruplarda kimin kimden
hoslanip hoslanmadigini saptamaya yarayan bir tekniktir. Sosyometri küçük
gruplarda yildiz ve itilen kisileri saptamaya yarar. Testin sonuçlarindan
yararlanarak grubun sosyogrami (iliski haritasi) çikartilir.
• Istatistik : Sosyolog, diger tekniklerle toplanilan
verilen ne anlama geldigini ve bunlardan nasil geçerli sonuçlar
çikartilabilecegini bilmek için istatistiksel tekniklerden yararlanmak
zorundadir.
• Bilimsel Arastirma Sürecinin Asamalari
Kavramsal Model Asamasi
• Arastirma probleminin hissedilmesi, kaynak tarama
• Problemin sinirlandirilmasi
• Arastirma amacinin belirlenmesi
• Varsayimlarin (denencelerin) ortaya atilmasi
Arastirma Asamasi
• Arastirma Evreninin belirlenmesi
• Istatistiki tekniklerden yararlanarak arastirma
örneklerinin seçilmesi
• Verilerin toplanmasi
Çözümleme (Analiz) Asamasi
• Verilerin istatistiki tekniklerle islenmesi, sunulmasi;
verilerin varsayimlari dogrulayip dogrulamadiginin belirtilmesi
Biresim (Sentez) Asamasi
• Çözümleme asamasinda elde edilen sonuçlar yorumlanarak
sistematik bilgilere (kuramlara – teorilere) ulasilir.
TOPLUMSAL YAPI
Toplumsal Yapi : Toplum, üyeleri arasinda is birligi bulunan
ve bu isbirligini denetleyen kurallarin bulundugu; cografi bir yeri ve ortak
kültür olan; çok ya da az ölçüde kurumlasmis iliskiler bütünüdür. Toplumun görevleri
(islevleri) sunlardir :
- Neslin dev***** saglamak (biyolojik üretim)
- Yeni nesli egitmek (toplumsallastirma)
- Bireylere yasamin anl***** ve amacini asilamak
- Mal ve hizmetlerin üretimini ve dagilimini saglamak
- Toplumda düzeni saglayan kurallara sahip olmak ve bunlari
uygulamak
Toplumsal yapi; içinde toplumsal iliskilerin, toplumsal
olaylarin meydana geldigi, toplumsal gruplarin, kurumlarin yer aldigi, nüfus ve
yerlesim tarzinin sekillendigi toplumsal varliktir.
Kültürel (Toplumsal) Yapinin Temel Ögeleri)
Toplumsal yapi, fizik ve kültürel yapi olmak üzere ikiye
ayrilabilir.
Fizik Yapi :
Toplumun içerisinde bulundugu cografi mekan ve nüfus
özellikleri fiziksel yapiyi meydana getirir. (Fizik yapiyi sosyolojinin son
konusunda isleyecegiz.)
Kültürel Yapi :
Toplumsal iliskilerden kaynaklanan ögeler genel olarak
kültürel (toplumsal) yapiyi meydana getirir. Bunlari su sekilde
siralayabiliriz.
Toplumsal Iliski : Insanlarin bir arada yasamalarindan
dogan, en az iki insan arasinda gerçeklesen, uzun bir süre devam eden,
bireylerin birbirinin bilincinde oldugu etkilesimlere toplumsal iliski denir.
Toplumsal iliskiler üç tür altinda incelenebilir:
a) Insan - Insan Iliskisi : Ögrencinin ögretmene soru
sormasi, ablanin kardesini bakkala göndermesi insan - insan iliskilerine
örnektir.
b) Insan - Grup Iliskisi : Insanlar ister istemez gruplarin
içinde yer alirlar. Bu durum grupla birey arasinda karsilikli hak ve görevleri
gerektirir. Örnegin bir futbol takiminda görev alan futbolcunun gruba
(takima)karsi sorumluluklari oldugu kadar grubun (takimin) da futbolcusuna
karsi yerine getirmek zorunda oldugu görevler vardir. Futbolcunun takimla
iliskisi insan - grup iliskilerine örnek olusturur.
c) Grup - Grup Iliskisi : Toplumsal yasamda, farkli
toplumsal gruplar da karsilikli etkilesim içerisinde olurlar iki futbol
takiminin maç yapmasi grup - grup iliskilerine örnektir.
UYARI :Toplumsal Iliski tanimini okurken su özellige dikkat
edilmelidir.
Toplumsal iliski yardimlasma, dostluk, arkadaslik gibi
yaklasimlari barindirdigi gibi, düsmanlik, rekabet ve benzeri uzaklasmalari da
içerir.
Süreklilik Yönünden Toplumsal Iliskiler
Toplumsal iliskiler süreklilik yönünden üçe ayrilir :
a) Gelip - Geçici (igreti) Iliskiler : Kisa süreli
iliskilerdir. Arkadasinizin dogum günü kutlamasinda ilk kez karsilastiginiz
kisilerle iliskiniz kutlama bittiginde sona ermisse bu, igreti iliskiye örnek
olusturur.
b) Devirli (Periyodik) Iliski : Belirli zaman araliklarinda
insanlarin bir araya gelmesiyle olusur. Ayni okulu bitirmis kisiler yilda bir
kez bulusuyor ve iliskiler yalnizca o günle sinirli kaliyorsa buna periyodik
iliski denir.
c) Sürekli Iliskiler : Aile, akrabalik, arkadaslik gibi uzun
süre devam eden iliskilere sürekli iliskiler denir.
Toplumsal Statü : Bireyin toplum içinde isgal ettigi mevkie
(konum) statü denir. Baska bir deyisle statü, bireye toplum içinde hak ve
sorumluluklar yükleyen konumdur (mevkidir). Birey toplum içerisinde birçok
statüye sahiptir. Örnegin sizler; ögrenci, kardes, dayi, amca, arkadas, yurttas
statülerinden bir kaçina ya da hepsine sahip olabilirsiniz.
- Statünün Islevi : Toplumsal grupta belli bir yerin
(konumun) öteki yerlere göre durumunu gösterir. Örnegin, bir okul grubunda,
müdürün konumuyla, müdür yardimcilarinin konumlari, onlarin ögrenciler
tarafindan derecelendirilmesini saglar.
Toplumsal statüyü su faktörler belirler :
a) Demokratik ya da totaliter her toplumda soy bagi, kisinin
toplumsal statüsünü belirler.
b) Bireyin sahip oldugu servet miktari statüyü belirler.
c) Kisinin yaptigi isin islevsel yararlari statüyü belirler.
d) Bireyin egitim düzeyi statüyü belirler.
e) Bireyin dini statüyü belirleyebilir.
f) Bireyin biyolojik özellikleri (cinsiyet, güzellik, yas
vb.) statüyü belirleyebilir.
- Statü Türleri : Üç tür statü vardir ve bunlardan ikisi
statülerin elde edilme biçimleriyle ilgilidir. Toplumsal statüler genellikle
iki yoldan kazanilir :
a) Verilmis (edinilmis) Statüler : Bireyin yas, cinsiyet,
irk ve öteki fiziki özellikleri gibi dogustan getirdigi ya da dogar dogmaz
toplum tarafindan bireye yüklenilen statüler verilmis (edinilmis) statülerdir.
Örnegin, erkek, kadin olmak, Hintli, Kizilderili olmak dogustan getirilen
verilmis statülerdir.
b) Kazanilmis Statüler : Bireyin kendi emek, çaba, egitim ve
yetenekleri ile elde ettigi statülerdir. Politikaci olmak, ressam olmak,anne,
baba olmak kazanilmis statülerdir.
c) Anahtar Statü : Bireyin sahip oldugu statülerden en
baskin olanidir. Erkek, baba, yurttas, dayi, arkadas, komsu, müdür gibi birçok
statüye sahip olan bir birey çevresinde de "müdür amca" olarak
aniliyorsa bu kisinin anahtar statüsü müdürlüktür.
Toplumsal Prestij : Bireyin statülerine toplumun verdigi
degere prestij denir. Prestij kavrami, toplumdan topluma ve ayni toplumda zaman
içerisinde degisen dinamik bir kavramdir. Örnegin, Cumhuriyetin kurulus
yillarinda ögretmenlerin prestiji (sayginligi) yüksekken, günümüzde isletme,
maliye, bankacilik gibi meslek gruplarinin prestiji artmistir.
Toplumsal Rol : Toplumun, belirli toplumsal statülerdeki
kisilerden, yapmalarini bekledigi davranislara toplumsal rol denir. Örnegin
toplum, doktorlardan, giyimlerinden hastalariyla iliskilerine varincaya kadar
belirli davranislar bekler.
Toplumun bireyden bekledigi rollerle, bireyin gerçeklestirdigi
roller arasinda farkliliklar gözlenebilir.
Farkli statülerin birbirleriyle olan iliskileri rol
pekismesine ya da rol çatismasina neden olabilmektedir.
- Rol Pekismesi : Farkli statülerin gerektirdigi rollerden
birinin diger bir rolün oynanmasini kolaylastirmasina rol pekismesi denir.
- Rol Çatismasi : Degisik statülere iliskin rollerin
birbirleriyle çelismesine rol çatismasi denir.
UYARI : Beklenen rollerle, gerçeklesen roller arasinda söyle
bir ayrim vardir; Beklenen roller kolay kolay degismez; ancak gerçeklestirilen
roller bireyin kisiligine bagli olarak her zaman çesitlilik gösterir.
Toplumsal Gruplar (Kümler) :
Grubun Tanimi ve Özellikleri : Ortak amaçlarini
gerçeklestirmek için üyeleri arasinda iliskileri düzenleyen kurallarin bulundugu,
her üyenin grubun varligini ve simgelerini bilinçli olarak ayirdettigi,
sürekliligi olan bireyler topluluguna grup denir.
- En az iki kisiden olusmak
- Ortak amaçlara sahip olmak
- Bireylerin yerlerini belirleyen statülere sahip olmak
- Statülere bagli beklenen rollere sahip olmak
- Grup içinde iliskileri düzenleyen kurallar
Bir grubun sürekliligini saglayabilmesi için su fonksiyonlari
yerine getirmesi gerekir:
- Grup, grubu bir arada tutan "biz" bilincini
olusturmalidir.
- Grup, üyelerinin beklentilerine yanit vermelidir.
Grup Türleri :
a) Üye Sayilarina Göre Gruplar
- Küçük Grup : Arkadaslik, aile gibi gruplar
- Büyük Grup : Kent, devlet gibi gruplar.
b) Sürelerine Göre Gruplar :
- Geçici Grup : Tatilde tanisip arkadaslik yapan kisilerden
olusan gruplar bu türe girerler.
- Sürekli Grup : Aile, köy gibi gruplar.
c) Katilma Biçimine Göre Gruplar :
- Üyelerinin Iradeleriyle Katildigi Grup : Dernek, Siyasi
parti bu tür gruplardir.
- Üyelerinin Iradeleri Disinda Katildigi Grup : Aile,
akrabalik ya da bir kastin üyesi olarak dogmak bu gruplara örnektir.
d) Kurulus Biçimine Göre Gruplar :
- Resmi Grup : Bir devlet dairesinde çalisanlar, sendikalar,
dernekler
- Resmi Olmayan Grup : Akrabalik, arkadaslik gruplari
Toplumsal Iliski Biçimlerine Göre Gruplar : Cooley, Tönnies
ve Durkheim gruplari, üyeleri arasindaki iliskilere göre siniflandirmislardir.
- Cooley in Siniflandirmasi :
a) Birincil Gruplar : Yüzyüze iliskilerin ve duygusal
baglarin güçlü oldugu gruplardir. Grubu birbirine baglayan "biz"
bilincidir. Aile, akrabalik, arkadaslik gruplari birincil gruplardir.
b) Ikincil Gruplar : Grubun üyeleri arasindaki iliskiler
sinirli ve resmi iliskilerdir. Grupta "ben" duygusu hakimdir.
Bireyler ortak çikarlarini koruyabilmek için bir araya gelmistir. Dernek,
sendika, siyasi partiler bu tür gruplara örnek olusturur.
- Tönnies in Siniflandirmasi :
a) Cemaat : Ortak iradenin, ortak mülkiyetin bulundugu,
etnik köken, irk, din, kültür gibi özellikleri farklilasmamis gruplardir.
Üyeler arasindaki iliskileri gelenekler saglar.
b) Cemiyet : Bireysel mülkiyetin, bireysel iradenin hakim
oldugu gruplardir. Bireyler arasindaki iliskiler toplumsal sözlesmelerle (resmi
ve yazili kurallarla) saglanir. Üyeler arasinda akilci çikar anlasmalari
egemendir.
- Durkheim in Siniflandirmasi :
a) Mekanik Dayanismali Gruplar : Genellikle sanayi öncesi
toplumlarda görülen, benzer statüdeki insanlar arasindaki dayanismanin güçlü
oldugu, is bölümünün yayginlasmadigi, üyelerin birbirlerine duygusal baglarla
bagli oldugu gruplardir.
b) Organik Dayanismali Gruplar : Durkheim e göre nüfus
yogunlugunun artmasiyla birlikte is bölümü ve islevsel uzmanlasma ortaya
çikmistir. Modern sanayi toplumlarinda farkli alanlarda uzmanlasan farkli
gruplardaki insanlar arasinda organik bir dayanisma vardir.
Toplumsal Yigin : Ayni mekani paylasmalarina karsin
aralarinda karsilikli iliskiler bulunmayan insan birikimleridir.
Toplumsal yiginlarin özellikleri sunlardir :
- Yigini olusturan kisiler anonimdirler ve birbirlerine
yabancidirlar.
- Yigin örgütlenmemistir. Statü ve islevlerin olusturdugu
ast - üst iliskisi yoktur.
- Yiginlarda toplumsal iliski yok denecek kadar azdir.
- Yiginlarda, davranislarda kisitlamalar ve düzenlemeler
yapmayi gerektiren kurallarin sayisi azdir.
- Yiginlar sürekli degildirler.
Yigin Türleri :
a) Kalabalik : Fiziki olarak birbirine yakin olan, ancak
göreli olarak etkilesim içinde olmayan, organize olmamis, kendiliginden bir
araya gelen insan birikimleridir. Örnegin, kirmizi isikta duranlar,
süpermarkette alis veris edenler kalabaliga örnektirler.
b) Izleyici Yiginlari : Çesitli gösterileri izleme, dinleme
amaciyla bir araya gelen bireylerin olusturdugu yiginlardir. Örnegin, bir
konseri dinleyenler, tiyatro izleyenler izleyici yiginlardir.
c) Gösteri Yiginlari : Belli bir düsüncenin, inancin
aleyhinde ya da lehinde gösteri yapan kisilerin olusturdugu yiginlardir.
Gösteri genellikle örgütlüdür. Fakat bu örgütlenme oldukça gevsek dokuludur.
Örnegin, mitinglerde toplanan insanlar gösteri yiginlarini olustururlar.
d) Etkin Kalabaliklar (Moblar) : Genellikle siddet içeren,
kontrolden uzak, düzensiz, kisa ömürlü, çok sayida bireyi içeren yiginlardir.
Örnegin, linç kalabaliklari, moblari meydana getirirler.
Toplumsal Kategoriler : Belli özellikleri bakimindan bir
arada düsünülen insan topluluguna kategori dnir. Kategoriler üçe ayrilir.
a) Kitle : Ayni uyaricidan hoslanmakla birlikte aralarinda
mekansal yakinlik olmayan kategorilerdir. Klasik müzik sevenler, ayni gazeteyi
okuyanlar kitleye örnek olarak verilebilir.
b) Toplumsal Azinlik : Bir toplumda, egemen durumda
olanlarin haklarindan yararlanamayan insanlarin olusturduklari kategorilerdir.
Osmanli Imparatorlugunda gayrimüslimler toplumsal azinliktir.
c) Toplumsal Sinif : Ekonomik özellikleri, yasam biçimleri
ve kültürel konumlari birbirine benzeyen insanlarin olusturdugu kategorilerdir.
Bürokrat sinifi, isçi sinifi, burjuva sinifi gibi...
UYARI : Toplumsal kategori gerçekte degil de gözlemcinin
düsüncesinde biraraya gelmis insanlari ifade eder. Toplumsal yiginlarin ise
fiziki bir gerçekligi vardir.
Bazi toplum bilimciler sinifi, üretim araçlarina sahip olup
olmamaya göre tanimlamistir. Örnegin, feodal toplumda üretim araçlarina
(topraga ve onu islemeye yarayan araçlara)sahip olanlar senyör, üretim
araçlarina sahip olmayanlar ise serf (köylü)tir.
Toplumsal Tabakalasma : Toplumda yer alan sinif ve
tabakalarin, toplumsal hiyerarside alt, orta, üst diye derecelendirilmesidir.
Toplumsal tabakalasma, tabakalasma piramidi ile gösterilir.
Ülkelerin gelisme düzeylerine göre toplumsal tabakalasma piramidi
söyle gösterilebilir:
Tabakalasma Türleri
Toplumsal tabakalasma tarihsel gelisim sürecinde üç sekilde
görülür:
a) Kapali Toplumsal Tabakalasma : Bu tabakalasma sisteminde
bir tabakadan diger tabakaya geçis yasaktir. Birey hangi tabakanin ya da
sinifin içerisinde dogmussa o tabakanin (sinifin) üyesidir, tabaka
degistiremez. Hindistan daki kast sistemi ve köleci toplumlardaki tabakalasma
mo**** kapali toplumsal tabakalasmanin tipik örnekleridir.
b) Yari Kapali Toplumsal Tabakalasma : Bir tabakadan diger
tabakaya geçis imkansiz degildir. Ancak bu geçis din kurallariyla
sinirlandirilmistir. Örnegin, lonca üyesi olmayan bir kisinin kent içinde
ticaret yapmasi yasaktir veya belirli mesleklerden olmayanlar toprak sahibi
olamazlar.
c) Açik Tabakalasma : Bir tabakadan diger tabakaya geçisi engelleyen
kurallar yoktur. Herkes yetenegi ve çabasi ölçüsünde bir statüden diger bir
statüye geçebilir. Demokratik toplumlarda görülen bir tabakalasma mo****dir.
Toplumsal Hareketlilik : Toplumsal tabakalar arasindaki
geçiskenlige toplumsal hareketlilik denir. Toplumsal Hareketlilik ikiye ayrilir
:
a) Yatay Hareketlilik : Bireyin gelirinde ya da prestijinde
belirgin artislar yaratmayan, meslek ya da cografi mekan degistirmelerine yatay
hareketlilik denir. Bir isçinin isini birakip pazarlama sirketinde çalismasi
yatay hareketlilige örnektir.
b) Dikey Hareketlilik : Bireyin gelirinde veya prestijinde
belirgin artislar ya da azalislar ortaya çikaran hareketlilige dikey
hareketlilik denir. Bir köy agasinin topraklarini kaybettikten sonra
pazarlamacilik yapmasi, asagiya dogru dikey hareketlilige örnektir.
Toplumsal Kontrol Mekanizmalari : Toplumda düzeni saglayan
kurallarin, toplumda yer alan birey ve gruplari, ortak deger, inanç ve ölçülere
uymaya zorlamasidir.
Toplumsal kontrol üç araçla saglanir :
a) Toplumsal Degerler : Toplumdaki bireylerin
davranislarinda ölçü olarak aldigi iyi-kötü yargilardir.
b) Toplumsal Normlar : Toplumsal degerlere yaptirim gücü
kazandiran, yani bireyin toplumdaki davranisina sinir koyan emir ve
yasaklardir. Hukuk normlari, din kurallari, ahlak kurallari, görgü kurallari,
örf ve adetler baslica norm biçimleridir.
c) Toplumsal Kurumlar : Toplumsal deger ve normlarin
birlikte örgütlenmeleri sonucu olusan, toplumsal bütünlügü (yapiyi) korumayi
amaçlayan, nispeten sürekli örgütlenmelerdir.
UYARI : Toplumsal degerlerin yaptirim gücü yoktur. Toplumsal
degerler, normlar sayesinde yaptirim gücü kazanirlar.
Toplumsallasma (Sosyallesme) : Biyolojik varlik olarak
dünyaya gelen insanin, toplumun degerlerini ögrenmesi sürecine toplumsallasma
(sosyallesme) denir.
Toplumlarin bireye yönelik amaçlari sunlardir:
- Toplumun istedigi davranis biçimlerini, rolleri ögretmek.
- Toplumun hedefleri dogrultusunda hedef göstermek.
- Yetenek ve becerilerin ortaya koyulmasina firsat vererek bireyin
kisilik sahibi olmasini saglamak.
Toplumsallasma araçlari sunlardir :
- Birincil toplumsallasma araçlari : Aile, akran gruplari,
akrabalik, mahalle, köy gibi gruplardir.
- Ikincil toplumsallasma araçlari : Sendika, dernek,
askerlik, kitle iletisim araçlari, okul vs.
UYARI : Birincil toplumsallasma araçlarinin birey üzerindeki
etkisi daha fazladir. Ancak televizyonun gittikçe artan etkisi, ikincil
toplumsallasma araçlarinin da birey üzerindeki etkisini azimsanmayacak derecede
artirmistir.
Toplumsal Kurumlar
Aile
Toplumun gereksinmelerinden dogan, toplumsal yapida yer alan
norm ve degerleri korumak açisindan zorunlu, nispeten sürekli örgütlenmelere
toplumsal kurum denir.
Örnegin, aileyi toplumsal kurum yapan etmenler nelerdir?
• Toplumun gereksinmelerinden dogmustur.
• Toplumsal yapida yer alan ahlak, hukuk, din gelenek gibi
normlari ve bunlara kaynaklik eden degerleri korur.
• Diger toplumsal olusumlara göre toplumlarin yasaminda
sürekli olarak görülür.
• Ailede yer alan üyeler farkli sorumluluk ve ödevler
üstlenerek örgütlü bir yapi olustururlar.
“Toplumsal Kurum” kavrami iki anlamda kullanilir :
Manevi toplumsal kurumlar
Insan bilincinde soyut olarak algilanan kurumlardir. Din,
ahlak, hukuk, siyaset, demokrasi adini verdigimiz kurumlar toplumsal yapida yer
alan iliski ve olusumlarin bilinçte birlestirilerek rgütlenmesinden olusur.
Maddi toplumsal kurumlar
Duyu organlarinca somut olarak algilanan kurumlardir. Cami,
kilise, adliye, hükümet, siyasi parti, banka gibi kurumlar gözümüzün önünde yer
alirlar ve “iste su” diyebilecegimiz niteliktedirler.
UYARI : Manevi toplumsal kurumlar, genis anlamda, maddi
toplumsal kurumlar dar anlamda kullanilir. Sosyoloji “kurum” kavramiyla, daha
çok manevi toplumsal kurumlari anlar ve “kurum” genis anlamiyla kullanilir.
Toplumsal Kurumlarin Özellikleri
• Toplumsal kurumlar, insanlarin gereksinmelerinden dogar ve
gereksinimlerini karsiladigi oranda varligini sürdürür.
• Toplumsal kurumlar, normlar ve degerler araciligi ile toplumlara
süreklilik kazandirir.
• Toplumsal kurumlar, toplumun gereksinimlerine göre zamanla
içinde yer alan birimlerde ve tümünde degisime ugrar.
• Toplumsal kurumlar, farkli toplumlara göre farkli
biçimlerde ortaya çikar.
• Farkli toplumsal kurumlar arasinda etkilesim vardir.
• Toplumsal kurumlarin içinde yer alan ögeler arasinda da
etkilesim vardir.
Baslica Toplumsal Kurumlar
• Aile : Aralarinda gerçek ya da varsayimli kanbagi bulunan,
karsilikli hak ve ödevleri üstlenen insanlarin olusturdugu toplumun en küçük
birimine aile denir. Durkheim tarafindan yapilan bu aile tanimi, aile kurumunun
en genel anlatimidir.
UYARI : Varsayimli kanbagi, aralarinda gerçek anlamda
kanbagi bulunmamasina karsin, aile çatisi altinda birlikte yasayarak kanbagi
varmis gibi yakinlasan insanlarin durumunu anlatir. Örnegin ilerde de
görülecegi gibi totem ailesinde, kandas olanlar degil, ayni bitki ya da hayvana
tapanlar ve ondan türediklerine inananlar aile olusturuyorlardi. Ayrica aile içinde
yer alan kadin ya da erkegin veya evlatlik alinan çocuklarin ayni kandan
olmamalari durumunda da aile olusturduklari kabul edilir.
• Ailenin Islevleri :
• Insanlar arasindaki cinsel iliskileri düzenleyerek, soyun
sürmesini saglamak.
• Ailede yer alan çocuklarin beslenme, barinma gibi maddi
gereksinimlerini karsilamak.
• Ailede yer alan çocuklarin egitim, saglik gibi
gereksinimlerini karsilayarak, üyeleri arasinda sicak ve içten iliskiler
kurarak onlarin güven içinde yasamalarini saglamak.
• Toplumun norm ve degerlerini üyelerine aktararak onlarin toplumsallasmalarini
saglamak.
• Üyelerine farkli görev ve sorumluluklar yükleyerek isbölümü
anlayisini gelistirmek.
•Diger toplumsal kurumlara insan kaynagi hazirlamak.
UYARI : Kurumlar içinde diger toplumsal kurumlara göre en
evrensel olan kurum ailedir. Insanlik tarihinin her döneminde ve her toplum
biçiminde aile kurumu degisik biçimlerde de olsa görülmektedir.
• Aile Biçimleri : Aile, tarihsel dönemlere ve toplumlara
göre özellikle kadin-erkek cinsiyetlerinin egemenlik anlayisinin ön plana
çiktigi biçimlerde görülür. Aile, ayni toplumda zamanla farklilastigi gibi,
toplumdan topluma da farklilastirmistir.
Tarihsel gelisim sürecinde egemenlik kullanisina göre
görülen baslica aile biçimleri sunlardir:
• Anaerkil (Matriyarkal) Aile : Ilkel toplumlarda görülen
anaerkil ailede, ailenin sorumlulugu birinci derecede kadinin üzerindedir.
Dogal isbölümü nedeniyle kadinlar toplayicilik, erkekler avcilik isini
üstlendiler. Dogurgan olan ve çocuklara dogal yapisi geregi daha yakin bulunmak
zorunda olan kadin, ailenin yas***** sürdürmesinde daha önemli idi. Sonuç
olarak ailenin beslenme, barinma, soguktan, sicaktan korunma görevi kadinin
sorumlulugundaydi. Klanlarda görülen bu aile biçiminde akrabalik bagi
kandasliga degil, totemdasliga dayalidir. Erkek ve kadin ayni klanda
yasamadiklarindan ve çocuklar annenin klaninda yasadigindan yalnizca ana
akrabaligi vardi.
• Ataerkil (Patriyarkal) Aile : Toplumda tarimsal üretimin
köklesmesi ve ticari yasamin yayginlasmasi sonucu ekonomik gücü, devletin
dogusu ve köleciligin yayginlasmasi ile siyasi gücü eline geçiren erkek, aile
içinde de mutlak güç olmaya basladi ve ataerkil aile dogdu. Ataerkil ailede söz
ve miras hakki erkeklerin elindedir. Erkek ekonomik gücü elveriyorsa birden çok
kadinla evlenir. Bu aile biçimi agirlikli olarak Ilk Çag köleci toplumlarinda
görülür.
• Çekirdek (Modern) Aile : Sanayi toplumlari ile birlikte
üretimde is gücüne talep duyulmasi kadini aile içinde çalisan birey olmanin
disinda, disarida da çalisip para kazanan birey durumuna getirir. Öte yandan
felsefede etkinlesen kisi hak ve özgürlükleri, devlette demokratiklesme, dinde
laiklesme kadini etkiler ve onlari da erkekle esit bir birey olma mücadelesine
zorlar. Böylece anne-baba ve evlenmemis çocuklardan olusan, kadinla erkegin
hukuksal esitligine dayanan çekirdek aile yerini alir.
Çekirdek Ailenin Özellikleri :
• Ailede üye sayisi azalmistir.
• Aile üzerinde devletin ve hukukun etkisi artmistir.
• Aile laiklesmistir.
• Akrabalik iliskileri nispeten zayiflamis, aile büyükleri arasindaki
baglar güçlenmistir.
• Akraba içi evlilikleri azalmis, es seçiminde akraba disi
gruplar yeglenmistir.
• Aile üretim birimi olmaktan çikmis, tüketim birimine
dönüsmüstür.
• Aile demokratiklesmistir.
• Ülkemizde Aile Biçimleri : Sanayilesme sürecindeki
ülkemizde genelde anaerkil, ataerkil ve çekirdek olarak sinirlari çizilen aile
ve evlilik biçimlerine saf olarak rastlamak zordur. Geçmisten gelen geleneksel
aile biçimleri ile çagdaslasma çabalarinin getirdigi çekirdek aile özellikleri
çogu yerde iç içedir.
• Köy (Kirsal kesim) ailesi : Tarim ve hayvanciligin egemen
oldugu köy ailesi daha çok geleneksel aile özelliklerini tasisa da çekirdek
aile özelliklerinin de kismen etkisi altindadir.
• Kent ailesi : Ticaret ve sanayinin egemen geçim kaynagi
oldugu kent ailesi agirlikli olarak çekirdek ailenin özelliklerini gösterir.
Ancak yer yer geleneksel aile özelliklerinin de etkisi sürmektedir.
• Gecekondu ailesi : Köyden kente göç sonucu dogan gecekondu
ailesinde geleneksel aile özellikleri ile çekirdek aile özellikleri bir arada
görülür. Bu etkiler yer yer çatisirken yer yer kaynasip senteze gider.
• Evlilik ve Evlilik Biçimleri : Karsi cinsten insan ya da
insanlarin aile olusturmak amaci ile hukukça ya da toplumca bir arada
yasamalarinin onaylanmasina evlilik denir.
EVLENME BIÇIMLERI
Oturulan Yere Göre
Es Sayisina Göre
Esin Seçildigi Gruba Göre
Diger Evlilik Türleri
Matrilokal
Monogami
Endogami
Lavirat
Patrilokal
Poligami
Ekzogami
Sororat
Neolokal
Poliandri
Berdel
Polijini
UYARI : Genelde anaerkil ailede matrilokal, ataerkil ailede
patrilokal, çekirdek ailede ise neolokal evlilik görülür.
UYARI : Poligami ve monogami biçimi evlilikler toplumlarda
kadin erkek nüfus dengesinin bir aleyhine bozulmasi durumunda görülür. Erkek
nüfusun savaslar yoluyla kadin nüfusa göre azaldigi toplumlarda yaygin olarak
polijini görülür. Kadin erkek nüfus dengesinin oldugu toplumlarda ise monogomi
görülür. Nüfus dengesinin yani sira ekonomik özellikler, ailede ekonomik gücün
kimin elinde bulundugu ya da olusan gelenekler es sayisina göre evliligi biçimlendiren
diger etkenlerdir.
UYARI : Poligamide taraflarin ayni anda çok esle evli
olmalari gerekir. Yoksa bosanan ya da esi ölen bir insanin yeniden evlenmesi
poligami degildir.
UYARI : Esin seçildigi gruba göre evlilik daha çok ekonomik
nedenlerden kaynaklanir. Örnegin; endogamiye daha çok Islamiyet'i benimseyen
toplumlarda rastlanir. Çünkü Islamiyet erkegin yarisi kadar da olsa kadina
miras hakki verir. Böylece evlilik sonucu kiz, aile disindaki gruptan birisiyle
evlenirse topragin parçalanmasi söz konusudur. Öte yandan Islamiyet'i
benimseyen toplumlarda kadinla erkegin birbirlerini tanimasina olanak saglayan
ortamlar hos karsilanmamistir. Bu yüzden karsi cinsler birbirini ancak akraba
grubunda taniyabilmekte dolayisi ile duygusal iliskiler akraba grubu içinde
kurulmaktadir. Bati toplumlari ise genelde ekzogamiyi yeglemektedirler. Çünkü
Yahudi ve Hiristiyan toplumlarinin geleneginde kzin evlilik sonucu erkege
drahoma adi verilen tasinir mal ya da para götürmesi söz konusudur. Bu yüzden
batililar kadinin aileye disardan getirecegi drahomayi tercih etmislerdir.
Matrilokal : Aile, kadinin evinde kuruluyorsa, bu evlilik
biçimi matrilokaldir. Erkek evlilik sonucu kadinin evine gelir ya da çocuklar
kadinin yaninda kalirlar. Anaerkil ailede de gördügümüz gibi ilkel toplumlarda
erkek kadinin ailesiyle oturmaz ama çocuklar kadinin yaninda ve
sorumlulugundadir.
Patrilokal : Evlilik sonucu kadin erkegin evine gelir ve
aile erkegin evinde kurulur.
Neolokal : Evlilik sonucu kadin ve erkek kendi ailelerinden
ayrilarak ayri bir yerde yeni bir aile kurarlar.
Monogami (tek esle evlilik) : Bir kadinin ya da erkegin ayni
anda tek esle evlilik yapmasidir. Dünyada en yaygin görülen evlilik biçimidir.
Poligami (çok esle evlilik) : Bir erkegin birden çok kadinla
ya da bir kadinin birden çok esle ayni anda evli olmasidir.
Poligami ikiye ayrilir :
• Poliandri (Çok erkekle evlilik) : Bir kadinin ayni anda
birden çok erkekle evli olmasidir. Dünyada yaygin olarak görülmeyen bu evlilik
türüne kadinlarin genel nüfus içindeki oraninin az olmasi durumunda
basvurulmustur.
• Polijini (Çok kadinla evlilik) : Bir erkegin ayni anda
birden çok kadinla evli olmasidir. Ataerkil ve babalik ailesinin etkili oldugu
toplumlarda agirlikli olarak görülür. Özellikle erkegin ekonomik gücü
yerindeyse, bu tür evlilige yönelmistir.
Endogami (içerden evlilik) : Seçilen esin akraba grubu
içinden olmasi durumudur.
Ekzogami (disaridan evlilik) : Seçilen esin akraba grubu
disindan olmasi durumudur.
Lavirat : Esi ölen kadinin, kocasinin kardesiyle
evlenmesidir. Bu evlilik biçiminde kadinin kocasindan düsen mirasi alip baba
evine gitmesi, dul kadina toplumun iyi gözle bakmamasi, kadinin aileden
ayrilmasi durumunda çocuklardan ayrilmasi ve kadinin aileden ayrilmasi
durumunda ailenin sirlarini disariya duyurmasi kaygilari etken olmustur.
Sororat : Erkegin ölen esinin kardesiyle evlenmesidir. Bu
evlilikte de annesiz kalan çocuklara en iyi teyzelerin bakabilecegi mantigi
egemendir.
Berdel : Farkli akraba gruplarindan insanlarin karsilikli
olarak birbirlerinden kiz alip vermek üzere anlasarak evlenmeleridir. Bir
gruptan bir erkek, baska bir gruptan bir kadinla evlenirken, karsi gruptan bir
erkekle o gruptan bir kadini alir. Bu evlilik biçimine ise baslik parasindan
kurtulmak için basvurulur.
• Bosanma : Evlilik sonucu olusan ailede karsi cinslerin,
toplumca veya hukukça evlilik baglarinin sona erdirip ayrilmalarina bosanma
denir.
Bosanma da evlilik kadar eski bir kurumdur. Ancak toplumlar
evliligi tesvik ederken bosanmayi güçlestiren kurallar koymayi tercih
etmislerdir. Özellikle evlilik baginin dince kutsal sayildigi toplumlarda
bosanma ya yasaktir ya da çok zordur.
Günümüz çagdas toplumlarinda da hukuk, bosanmayi nispeten
güçlestiren önlemler almistir. Bosanmalar çogunlukla su durumlarda görülür.
• Kadin ve erkek arasinda ekonomik sosyal ve kültürel statü
farklilarinin çok olmasi durumunda
• Kadin ve erkek arasinda psikolojik farklarin olmasi
durumunda
• Aile kurulmasinda önemli rol oynayan soyu sürdürmek
isteginin yerine getirilememesi durumunda
UYARI : Toplumlarin evliligi tesvik edip bosanmayi
güçlestirmelerinin temelinde, ailenin toplumun temeli ve çekirdegi olmasini
bilerek ya da bilmeyerek fark etmeleri yatar.
Bosanmaya sanayi toplumlarinda daha sik rastlanmaktadir.
Bunda kadinin ekonomik bagimsizligini elde etmesi ve dul kadinlarin yeniden
evlenme olasiliklarinin yüksek olmasi etkilidir. Oysa erkeklerin egemen oldugu
tarim toplumlarinda ve köylerde bosanma daha az görülür. Bosanmalara, evliligin
ilk yillarinda daha çok rastlanmaktadir.
Siyasal Kurumlar (Devlet)
Toplumu yönetmek amaci ile iktidari ele geçirme mücadelesi
ve iktidari kullanma araçlari siyasal kurumlari olusturur.
Siyasal kurumlar içinde en büyük ve etkili kurum devlettir.
Devlet
Devlet ve Devleti Olusturan Unsurlar
Sinirlari belirli bir toprak parçasi ile bu topraklarda
yasayan insanlar üzerinde egemenlik hakki kullanan siyasal, sosyal, kültürel ve
ekonomik örgütlenmelere devlet denir.
Devlet ;
• Yaptirim gücü yüksek hukuk normlari araciligi ile toplumda
düzeni saglar.
• Iç ve dis güvenligini saglamak amaciyla silahli güç
bulundurma ve kullanma yasal yetkisine sahiptir.
• Egemenlik hakkina dayanarak yasama (yasa yapma,
degistirme, kaldirma), yürütme (yaptigi yasalardan güç alarak onlari uygulama),
yargi (yasalara uymayanlari cezalandirma) güçlerini kullanir.
• Çatisi altinda yasayan insanlarin devlete üyeligini
zorunlu kilar.
Devleti Olusturan Ögeler
Toprak (Ülke) : Devletin egemenlik hakkini kullandigi sinirlari
belirli toprak parçasidir.
Halk : Devletin üzerinde egemenlik hakkini kullanip
yönettigi insanlardir.
Iktidar : Devletin yasama, yürütme ve yargi yetkilerini
kullanan yöneticilerdir.
UYARI : Devlette, yöneten konumunda olanlar iktidari,
yönetilen konumunda olanlar halki olusturur.
DEVLET BIÇIMLERI
Devlet-Din Iliskisine Göre
Iç Yapisina Göre
Ekonomik Yapisina
Egemenlik Biçimine Göre
Devletin yetkilerini kullanirken din ve dinsel kurumlarla
kurdugu iliskiye göre iki temel devlet biçimi vardir.
Devletin yasal egemenliginin bölgelere göre biçimlenip
biçimlenmemesine göre iki temel devlet biçimi vardir.
Devletin ekonomideki rolüne göre üç temel devlet biçimi
vardir.
Yasama, yürütme, yargi güçlerini, yani devletin egemenlik
hakkini kim ya da kimlerin kullandigina göre devlet ikiye ayrilir.
Teokratik Devlet
Tek (Üniter) Devlet
Kapitalist Devlet
Demokratik Devlet
Laik Devlet
Toplu (Federal) Devlet
Sosyalist Devlet
Otokratik Devlet
Karma Devlet
Monorji
Oligarsi
Teokratik Devlet : Teokratik devlette yasama, yürütme, yargi
yetkilerinin kaynagi tanri, din ve kutsal kitaptir. Teokratik devlette tüm
düzenlemeler dinsel normlara uygun olarak yapilir.
Laik Devlet : Laik devlet yönetiminde dinsel kurum ve
kurallar dayanak alinmaz. Devlet, tüm din ve mezheplerin ayin ve ibadetlerinin
özgürce yerine getirebilmelerinin güvencesidir.
Tek (Üniter) Devlet : Devletin egemenlik hakkini kullandigi
tüm sinirlar içinde ayni yasalar geçerlidir.
Toplu (Federal) Devlet : Devletin yasal egemenliginin
bölgelere göre degistigi ancak tüm bölgeler için geçerli merkezi yasalarin da
oldugu devlettir. Devlet içinde yer alan devletçikler (federe devletler) kendi
yasalarini kendileri yaparlar. Ancak tüm devletçikler ulusal savunma, dis
ticaret, dis politika gibi konularda merkezi devlete baglidirlar.
Kapitalist Devlet : Üretim araçlarinin (fabrika, tarla,
maden ocagi, is atölyesi gibi) mülkiyet hakkinin kisi ya da kisilerin elinde
bulundugu, dolayisi ile üretimde kisi ya da kisilerin olusturdugu kurumlarin
öncelikle etkili oldugu devlet biçimidir.
Sosyalist Devlet : Üretim araçlarinin mülkiyeti ve kullanma
hakki kamu adina devletindir. Devlet, üretimi kamu ihtiyaçlarini temel alarak
planlar.
Karma Ekonominin Egemen Oldugu Devlet : Hem devletin hem de
kisilerin üretim araçlari üzerinde mülkiyet hakkinin bulundugu devlettir. Karma
devlette genelde ihtiyacin oldugu yerde devlet, karin oldugu yerde özel girisim
(tesebbüs) üretimde egemendir.
Demokratik Devlet : Yasama, yürütme, yargi güçlerini
kullanan kurumlarin temsilcileri yetkilerini halktan alirlar ve seçimle
belirlenirler. Ayrica bu güçler birbirlerinden bagimsiz organlar tarafindan
kullanilir.
Otokratik Devlet : Yasama, yürütme, yargi güçlerini kisi ya
da kisiler kullanir. Otokratik devlette yönetici ya da yöneticiler kararlari
yukardan alirlar ve halka dayatirlar. Halkin yönetime katilma yetkisi ve hakki
yoktur. Otokratik devletler egemenligi kullanma biçimine göre ikiye ayrilir :
• Monarsi : Egemenligi kullanma hakki bir imparator, monark,
ya da padiashin elindedir.
• Oligarsi : Egemenligi kullanma hakki küçük bir azinlik
zümrenin elindedir.
Hükümet : Devlet adina isleri yürüten organ hükümettir. Yani
hükümet, devletin kullandigi yasama, yürütme, yargi yetkilerinden yürütme
yetkisini kullanan organdir.
UYARI : Devlet soyut, hükümet somut bir kurumdur. Devlet
daha çok insanlarin kafalarinda biçimlenen ve kendini manevi olarak hissettiren
bir kurumken, hükümet gerek yetkileri kullanan kisileriyle, gerekse yaptigi
islerle ve uyguladigi yaptirimlarla kendini bireyin ve toplumun yasaminda somut
olarak hissettirir.
Demokrasi : Halkin dogrudan ya da seçtigi temsilcileri
araciligi ile kendini yönettigi yönetim biçimine demokrasi denir.
Demokrasinin ilk örnekleri ilkçag Yunan ve Roma
toplumlarinda görülür. Ancak Yunan ve Roma demokrasileri bugünkü anladigimiz anlamda
demokrasiler degildir.
UYARI : Toplumsal yasamda karsimiza çikan yeni durumlarin
olusmasini saglayan alt yapilar vardir. Demokrasinin dogusunu ve gelisimini
hazirlayan alt yapi ise sanayi devrimidir. Demokratik yönetimlerin kurulmasini
sanayi devriminin dogurdugu yeni olusumlar zorlamistir.
Demokrasinin Dogusu ve Gelisimi
Demokratik yönetimlerin dogusunu ve gelisimini etkileyen
baslica faktörler sunlardir :
• Ekonomik Gelismeler : Demokrasilerin dogusunda ve
gelisiminde temel etken sanayi devrimi ve onun yarattigi yeni üretim iliskileri
ve siniflar olmustur. Sanayi devrimi sonucu ****sen burjuvazi siyasal olarak da
yönetimde söz hakki sahibi olmak istemistir. Bu amaçla köylüleri, yeni dogan ve
gelisen isçi sinifini, dolayisiyla genis halk yiginlarini esitlik, özgürlük,
adalet istemleri ile ayaklandirip feodal yönetimleri yikti. Bunun sonucunda
yeni bir yönetim biçiminin kurulmasi gündeme geldi.
• Yeni Düsünce Akimlarinin Dogusu : Batida yasanan Rönesans
ve Reform hareketleri, ortaçagin kilise merkezli tek sesli düsünce biçimini
sarsti. Ortaçagin kitleleri sürü olarak gören, onlarin insan olarak
görülmelerini engelleyen anlayisina karsi yeni çagla birlikte bireyi, bireyin
hak ve özgürlüklerini temel alan yeni düsünce akimlari ortaya çikti.
• Kitle Iletisim ve Ulasim Teknolojilerinin Gelismesi :
Matbaanin icadi ve yaygin kullanimi, buharin ulasim teknolojisine uygulanmasi,
birey hak ve özgürlüklerini savunan görüsleri içeren yapitlarin çok sayida
basilmasina ve dünyanin dört bir yanindan milyonlarca insanin bu yeni düsünce
akimlarini tanimalarina ve etkilemelerine yol açti.
• Demografik (nüfus) Gelismeler (Nüfus Hareketleri) : Sanayi
devrimi ile birlikte, dünyanin özellikle çalisan nüfus bilesimi degisti.
Tarimin makinelesmesi ve kentlerin sanayilesmesi sonucu dünya nüfusu köyden
kente yogun bir göç yasadi.
Demokrasinin Ögeleri
• Esitlik : Demokratik yönetimler, yurttaslari arasinda din,
dil, irk, cinsiyet, sinif, mezhep ayrimi yapmaksizin tüm insanlari yasalar
önünde esit sayar.
UYARI : Demokrasilerde esitlik, ekonomik esitlik degil,
yasalar önündeki esitliktir.
• Halk Egemenligi : Demokrasilerde yönetimin belirlenmesinde
halk, kayitsiz kosulsuz egemendir. Yani kendini yönetecek olanlari halk seçer,
halk degistirir.
• Özgürlük : Demokrasilerde yurttaslarin düsünce,
düsündügünü ifade etme yayma ve örgütleme özgürlügü vazgeçilmez unsurlardir.
Yurttaslarin ayrica seçme, seçilme, inanç, ayin, ibadet, iletisim, ulasim,
kendini gelistirme, bilim ve sanatla ugrasma özgürlükleri vardir. Ancak bu
özgürlüklerin kullanilmasi ve sinirlari yasalarca belirlenir.
• Güçler Ayriligi Ilkesi : Demokrasilerde, kisi hak ve
özgürlüklerinin güvence altina alinmasi amaci ile yasam, yürütme, yargi güçleri
ayri organlarca kullanilir. Demokrasilerde yasama gücünü parlamento, yürütme
gücünü hükümet, yargi gücünü bagimsiz mahkemeler kullanir. Bu güçler arasindaki
iliskilerin sinirlari yasalarca belirlenmis ve özellikle yasam ve yürütmenin
(parlamento ve hükümetin) yargiya müdahalesi olabildigince azalmistir.
• Siyasal Partiler : Yurt ve ülke sorunlarini çözmek ve
devleti yönetmek için iktidara gelmek amaci ile kurulan örgütlenmelere siyasal
parti denir. Bir örgütlenmeyi siyasal parti yapan temel özellik iktidara gelmek
amaciyla örgütlenmesidir. Siyasal partiler programlarina göre ikiye ayrilirlar.
• Dikey nitelikli partiler : Toplumdaki tüm siniflar,
zümreler ile dinsel, mezhepsel, etkin gruplar adina iktidara aday olan
partilerdir.
• Yatay nitelikli partiler : Toplumdaki yalnizca bir sinif,
zümre ya da tabaka adina iktidara aday olan partilerdir. Dünyadaki yaygin parti
örgütlenmeleri isçi sinifinin iktidarini amaçlayan isçi partileridir.
UYARI : Tek parti ile demokrasi olmaz. Iktidara gelen parti
ya da partilerin görevi yönetmek, muhalefet partilerinin görevi iktidarlari
denetlemektir.
• Baski Gruplari : Yönetenleri mesleki, sinifsal, zümresel
çikarlari için etkilemek amaci ile kurulan örgütlenmelerdir. Isçi sendikalari,
mühendis odalari, barolar, dernekler, vakiflar, kooperatifler, yani tüm sivil
toplum örgütlenmeleri baski gruplaridir. Baski gruplari da yönetenleri
etkilemek için kitle iletisim ve propaganda araçlarindan yararlanirlar.
UYARI : Baski gruplari siyasal partilerle
karistirilmamalidir. Çünkü siyasal partilerin amaci iktidara gelmek, baski
gruplarinin amaci iktidarlari etkilemektir.
• Parlamento : Halkin oyu ile seçilen ve yasam gücünü
kullanan milletvekillerinin olusturdugu meclistir. Parlamentonun temel görevi
yasa yapmak, yasa degistirmek, islevini yitiren yasalari yürürlükten
kaldirmaktir. Bunun yani sira parlamento, hükümetleri olusturur ve
çalismalarini denetler, yaptigi bütçe ile devletin parasini harcama yetkisini hükümete
verir.
• Seçim : Halkin belirli bir süre için kendini yönetecek
vekillerini seçmek üzere oy kullanmasina seçim denir. Demokrasilerde seçimler
gizli oy, açik sayim ilkesine göre yapilir. Seçimler sonucu çogunlugun yönetim
hakki dogar. En çok oyu alan parti ya da partiler iktidar olup kurduklari
hükümet araciligi ile yürütme yetkisini kullanirken, diger parti ya da partiler
muhalefet görevini üstlenerek hükümet çalismalarini denetler. Demokrasilerde iki
tür seçim sistemi vardir :
• Çogunluk Sistemi : Bir bölgede en çok oyu alan parti, o
bölgedeki tüm milletvekillerini meclise gönderir. Bu sistem, demokrasisi yeni
olan ülkelerde tercih edilir. Çünkü, bir parti güçlü bir biçimde iktidar olur
ve koalisyonlar engellenir. Ayrica her bölgeden bir milletvekilinin seçildigi
(dar bölge sistemi) durumlarda da dar çogunluk sistemi uygulanabilir.
• Nisbi Temsil Sistemi : Bir bölgede her parti aldigi y
oraninda milletvekili çikarir. Dünyanin pek çok yerinde ise, ülke çapinda
belirli bir oranin altinda oy alan partilerin milletvekili çikarmasinin
engellendigi barajli nisbi temsil sistemi uygulanmaktadir.
• Hükümet : Parlamento tarafindan onaylanan ve yürütme
islevini gören organ hükümettir. Demokrasilerde hükümet, basbakan ve bakanlar
kurulundan olusur ve yaptiklari çalismalar parlamento tarafindan denetlenir.
Demokrasilerde hükümet üç biçimde olusur.
• Dogrudan Hükümet : Oy verme hakkina sahip tüm yurttaslar
yönetimle ilgili kararlara dogrudan katilir. Bu hükümet biçiminin pratikte
uygulanmasi olasi degildir. Örnegin; Türkiye'de böyle bir sistem uygulanirsa
yaklasik 35 milyon seçmenin bir araya gelip yönetimle ilgili kararlara dogrudan
katilmasi gerekir.
• Yari Dogrudan Hükümet : Hükümet halkin kaderini dogrudan
etkileyecek konularda kendini yetkili görmez ve kararlarin sorumlulugunu halkla
paylasir. Yari dogrudan hükümetin halkla kararlari paylasirken kullandigi temel
araçlar referandum ve plebisittir. Referandum, tek konuda çift seçenekli
(evet-hayir) halk oyuna basvurmaktir. Plebisit ise birden çok konuda ve çok
seçenekli halkoyuna gitmektir. Bu sistem dünyada yaygin olarak
uygulanmamaktadir. Çünkü;
• Halk oylamalari uzun zaman almakta ve masrafli olmaktadir.
• Halkin yönetim kararlari ile ilgili bilinç düzeyi yetersiz
olabilmektedir.
• Temsili Hükümet : Halkin yönetme yetkisini bir süre için
temsilcilerinin olusturdugu hükümete birakmasidir. Hükümet kendine verilen süre
içinde halk adina kararlar alir, devleti yönetir.
• Bagimsiz Mahkemeler : Yasalara uymayanlari yargilama ve
cezalandirma yetkisini bagimsiz mahkemeler kullanir. Yargiç ve savcilarin
olusturdugu mahkemeler yasama ve yürütmeden bagimsiz olarak çalismalarini
yürütür.
Demokratik Devleti Özellikleri
• Laik Devlet : Demokrasilerde devlet dinsel kurallara göre
yönetilmez. Laik devlette;
• Devletin resmi dini yoktur.
• Devlet, tüm din, mezhep ve inançlara esit uzakliktadir.
• Devlet tüm din ve mezheplerin ayin ve ibadetlerinin
özgürce yerine getirebilmelerinin güvencesidir.
• Sosyal Devlet : Demokrasilerde devlet, yurttaslarinin
sosyal ve kültürel gereksinimlerini karsilamak zorundadir. Devlet bu görevi
yerine getirmek için vergi alir, bütçeden bu etkinlikler için pay ayirir.
• Hukuk Devleti : Insan haklari ve kisi hak ve
özgürlüklerine dayanan evrensel hukuk kurallarina göre yapilan yasalarin,
yönetim görevini üstlenen kisi ve organlari da bagladigi devlettir. Hukuk
devleti “hukukun üstünlügü” ilkesine dayanir.
Hukuk;
Yasalari yapan parlamenterlerin,
• Yasalari uygulayan basbakan, bakan ve tüm yöneticilerin,
• Yasalara uymayanlari yargilayan yargiç ve savcilarin
üstündedir.
Yönetim görevini üstlenen herkes hukuka ve yasalara uygun
davranmak zorundadir.
Demokrasilerde “hukukun üstünlügü” yasama, yürütme, yargi
güçlerini kullanan organlarin karar ve eylemlerinin yüksek mahkemelerce
denetlenmesi ile somutlasir. Anayasa mahkemesi, Yargitay, Danistay, ve Sayistay
devlet organlarinin isleyisini denetleyen yüksek mahkemelerdir.
UYARI : Hukuk, devleti ve hukukun üstünlügünü yüksek
mahkemeler araciligi ile yönetenlerin keyfi davranislarindan korur. Yasarlin
anayasaya uygun olmasi zorunlulugu devlete süreklilik kazandirmak içindir.
Nitekim, bunun için anayasalar yasalara göre daha zor degistirilir. Hatta bazi
anayasa maddeleri asla degismez. Anayasa Mahkemesi ayrica siyasi partilerin
kapatilmasina karar verir ve suç isleyici hükümet üyelerini “Yüce Divan” adi
altinda yargilar.
Anayasa Mahkemesi : Parlamentonun yaptigi yasalarin
anayasaya uygun olup olmadigini denetler. Anayasalar yasalardan üstündür ve
yasalar anayasaya uygun olmak zorundadir. Çünkü anayasalar halk oyuyla kabul
edilir ve halkin dogrudan yaptigi anayasalar, temsilcilerinin yaptigi
yasalardan üstün sayilir.
Yargitay (Temyiz) : Bagimsiz mahkemelerin yargilamalarinin
sonucunda aldiklari kararlarin yasalara uygunlugunu denetler.
Danistay : Hükümetle yurttas arasindaki sorunlari inceleyen
Bölge Idare Mahkemeleri'ni denetler. Hükümetin gücünü kötüye kullanmasini ve
yurttasina haksizlik yapmasini önler.
Sayistay : Parlamento bütçe ile devlet adina para harcama
yetkisini hükümete verir. Sayistay, hükümetin bu paralari parlamentonun
belirledigi alanlara harcayip harcamadigini parlamento adina denetler.
Demokrasiyi Diger Yönetimlerden Farklilastiran Özellikler
• Demokrasilerde yönetim gücünü elinde tutanlar belirli bir
süre için bu gücü kullandiklarini bildikleri için halkin isteklerini sürekli göz
önüne almak zorundadirlar.
• Demokrasilerde halk, yönetenlere daha yakindir ve onlari
elestirecek ya da istemlerini onlara ietecek ortami rahatça bulur.
• Demokrasilerde görevini yerine getirmeyen, kötüye kullanan
yöneticiler degistirilir.
• Demokrasilerde ekonomik yasamda oldugu gibi siyasi yasamda
da dikey hareketlilik vardir.
• Demokrasilerde özgürlüklerin serbestçe kullanilmasi gizli
düsünce akimlarini büyük ölçüde önler.
• Demokrasiler yenilik ve degismelere açiktir. Yenilik ve
degismelere direnen yöneticiler, kolay kolay isbasinda kalamazlar.
Ekonomi – Din
Toplumsal Kurumlar
Ekonomi
• Ekonominin Tanimi : Sinirsiz insan ihtiyaçlari ile kit
dogal kaynaklar arasinda denge saglamak, var olan kaynaklari akilci biçimde
kullanmak üzere yapilan üretim, bölüsüm, degisim ve tüketim ugraslarina
ekonomik faaliyet denir.
Ekonomi, tarih boyunca insanligin üretim araçlari ile
üretici güçler arasindaki iliskilerini inceleyen bir bilim olarak karsimiza
çikiyor. Ekonomik faaliyetler toplumlarin yasam biçimlerini norm ve degerlerini
derinden etkiledigi için, sosyoloji ekonomi biliminin verilerini dikkate alir,
ondan yararlanir.
• Ihtiyaçlar : Ekonomik faaliyetlerin temelinde ihtiyaç
yatar. Insanlarin maddi ve manevi varliklarini sürdürmek için duyduklari yokluk
ve eksikliklere ihtiyaç (gereksinim) denir.
Ihtiyaçlar önceliklerine göre ikiye ayrilirlar :
• Birincil (Biyolojik) Ihtiyaçlar : Organizmanin varligini
sürdürmek için gerekli olan beslenme, barinma gibi ihtiyaçlar.
• Ikincil (Sosyal ve Kültürel) Ihtiyaçlar : Begenilme, ait
olma, kendini gelistirme gibi insanin sosyal ve kültürel bir varlik olarak
duydugu ihtiyaçlar.
UYARI : Burada, psikolojinin konulari ile bir baglanti
kurmak gerekirse birincil ihtiyaçlar fizyolojik güdüleri, ikincil ihtiyaçlar
toplumsal güdüleri karsilar. Yine psikolojideki güdülenme konusu göz önüne
alinirsa birincil ihtiyaçlar evrenseldir, yani tüm insanlar için ayni biçimde
zorunludur. Ikincil ihtiyaçlar görelidir, yani insanlara ve toplumlara göre
degisir.
• Ihtiyaçlar sinirsizdir.
• Ihtiyaçlarin siddeti birbirinden farklidir.
• Ihtiyaçlarin siddeti kisilere göre degisir. (Relativdir.)
• Ihtiyaçlar doyuruldukça siddeti azalir.
• Benzer ihtiyaçlar birbirinin yerine geçebilir.
• Mallar ve Hizmetler : Ihtiyaçlar mal ve hizmetlerin
tüketilmesi ile karsilanir.
• Mallar : Ihtiyaçlari karsilayan nesnelere mal denir.
MAL ÇESITLERI
Serbest Mal
Ekonomik Mal
Tüketim Mali
Üretim Mali
Ara Mal
Dayaniksiz Tüketim Mali
Dayanikli Tüketim Mali
Dayanikli Üretim Mali (Üretim Araçlari)
UYARI : Serbest mallar ekonomi biliminin konusuna girmez.
Bir baska deyisle ekonomi serbest mallari mal olarak görmez.
UYARI : Bir mal kullanilis biçimine göre hem serbest mal,
hem ekonomik mal, hem üretim mali, hem tüketim mali olabilir. Örnegin, su,
çesmeden içilip karsiliginda para verilmemisse serbest mal; bakkaldan sise suyu
olarak satin alinmissa ekonomik mal; içilerek kullanilmissa tüketim mali;
tarlada ürünleri sulamada kullanilmissa üretim malidir.
Tüketim mali : Insanlarin ihtiyaçlarini karsilamak üzere
dogrudan kullandiklari mallardir. Kisa sürede kullanip yok ettigimiz mallar
dayaniksiz tüketim mali, uzun süreli kullanip eskittigimiz mallar dayanikli
tüketim malidir.
Üretim mali : Dogrudan tüketilmeyip bir baska tüketim
malinin elde edilmesine yarayan mallardir. Baska mallari elde ederken
kullanilan araç ve gereçler yani üretim araçlari dayanikli üretim mallari,
baska mallari elde ederken kullanilan ham maddeler dayaniksiz üretim
mallaridir.
Ara mal : Üretim mallarinin tüketim mali haline
dönüstürülürken aldigi yeni biçim ara maldir. Örnegin, un, bugdaydan ekmek elde
etme sürecinde ara maldir. Ara mallar da üretim mali sayilir.
• Hizmet : Insanlarin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarini
karsilayan islere hizmet denir. Hizmetler ikincil ihtiyaçlarin karsilanmasina
yöneliktir. Hizmet, turizm, adalet, ulasim, egitim, saglik, sanat, spor gibi
alanlarda insanlarin ihtiyaçlarini karsilar.
• Deger : Insanlarin bir mala ya da hizmete yükledikleri
öneme deger denir. Mal ve hizmetlerin degeri iki biçimde ortaya çikar.
• Kullanim degeri : Mal ve hizmetlerin ihtiyaci giderme
özelligine fayda denir. Eger mal ve hizmetlerin degeri, kullanana sagladigi
faydanin derecesine göre belirleniyorsa bu kullanim degeridir.
• Degisim degeri : Bir malin degerinin alis-veris sirasinda
baska mallarla karsilastirildiginda ortaya çikan degeridir.
UYARI : Bugün ekonomide degerden kastedilen degisim
degeridir. Kullanim degeri daha çok ilkel toplumlara özgüdür. Örnegin, ilkel
bir toplumda insanlarin soguktan korunmak için üzerlerine giydikleri bir kürkü,
bir külçe altin vererek almak isterseniz alamazsiniz. Günümüz toplumlarinda ise
kürkün karsiliginda bir külçe altin alamazsiniz.
Mal ve hizmetlerin duruma göre kullanim degeri çok, degisim
degeri az olabilir ya da degisim degeri çok kullanim degeri az olabilir.
Örnegin, havanin, suyun, ekmegin kullanim degeri çok degisim degeri azdir.
Oysa, altinin, elmasin, sanat eserlerinin degisim degeri çok kullanim degeri
azdir.
Degeri Belirleyen Etmenler
Emek : Bir mal ya da hizmetin üretiminde verilen emek
degerin belirlenmesinde etkili olur. Örnegin el dokumasi hali çok emek
verilerek üretildigi için fabrikasyon halidan daha degerlidir.
Azlik : Mal ya da hizmetin ihtiyaca göre dogada az bulunmasi
ya da az üretilmesi degeri yükseltir. Örnegin, altin, elmas, uranyum az
bulundugu için degerlidir.
Toplumsal deger yargilari : Toplumun düsünce ve inanislari
mal ve hizmetlerin degerlerinin belirlenmesinde etkili olur. Örnegin; Domuz
etinin Müslüman toplumlarda ekonomik degeri yoktur.
Fayda : Mal ve hizmetin degerini kullanana sagladigi fayda
belirleyebilir. Örnegin, araba, ev insanlarin yasamlarini kolaylastirdigi için
degerlidir.
Fiyat (Eder) : Mal ve hizmetlerin birim para insinden
degerine fiyat denir. Mal ve hizmetlerin degeri fiyata göre belirlenir. Mal ve
hizmetlerin fiyatlari piyasalarda olusur. Piyasalar alici ve saticilarin karsi
karsiya geldigi yerlerdir.
Fiyati Belirleyen Etmenler :
Arz (Sunu) : Piyasaya sunulan mal miktaridir.
Talep (Istem) : Alicilarin bir mali isteme derecesidir.
Kalite : Bir malin ihtiyaci gideren mallara göre daha
kullanisli olmasidir.
Rekabet (Yarisma) : Piyasaya ayni mali süren firmalarin
mücadelesidir. Bir mal ya da hizmetin arzi çok, talebi azsa fiyati düser, arzi
az talebi çoksa fiyati yükselir. Arzin da talebin de çok olmasi durumunda
kaliteli malin fiyati daha çok olur. Piyasaya ayni mali süren firmalarin
sayisinin az ya da çok olmasi ve mali piyasaya sürüs biçimleri de fiyati
etkileyen bir faktördür.
• Para : Mal ve hizmetlerin fiyatini belirleyen degisim
araci ve deger ölçüsü olarak kullanilan kiymetli kagit ya da madenlere para
denir.
UYARI : Para, günlük dilde kullanildigi gibi yalnizca
devletlerin bastigi banknot (kagit para) ya da madeni paralari anlatmaz.
Alisverise konu olan her türlü kiymetli kagit ve maden paradir. Yeni çek,
senet, hisse senedi, yerine göre altin, gümüs para kavr*****n kaps***** girer.
Paranin Islevleri
• Para, degisim aracidir. Mal ve hizmetleri, mal ve
hizmetlerle degistirmek yerine araci olarak para kullanilir. Örnegin, bir
ögretmen sinifta anlattigi ders ya da okulda yaptigi çalismalarla hizmet üretir.
Bu üretimi karsiliginda hizmet verdigi kesimlerden dogrudan gereksinimlerini
karsilayan mal ve hizmet almak yerine maas olarak para alir ve aldigi para ile
baskalarindan diger mal ve hizmetleri satin alir.
• Para, deger ölçüsüdür. Mal ve hizmetlerin degeri para ile
ölçülür. Tüm mal ve hizmetlerin parasal
karsiligi vardir. Ihtiyaçlarimizi karsilayan her mal ve
hizmet için belirlenmis miktarlarda para ödememiz gerekir.
• Para, tasarruf aracidir. Insanlar gelirlerinden
tüketemedikleri kismi mal ve hizmet olarak saklamak yerine para olarak
saklamayi tercih ederler. Örnegin, 500.000.000 TL. geliri olan bir insan, bunun
300.000.000 TL'sini tasarruf yapmissa bunu yerine göre ulusal para, yabanci
para, hisse senedi, altin, elmas gibi para olarak degerlendirir.
• Para, deger tasiyicisidir. Mal ve hizmetlerin degeri
paraya tasinir. Örnegin, bir mal ya da hizmetten yararlanmak isteyen bir insan,
bunu alacak gücü yoksa para ile borçlanarak onu alir. Böylece mal ve hizmetin
degeri paraya tasinir.
Para ile Ilgili Kavramlar
• Enflasyon : Mal ve hizmetlerin fiyatlarinin yükselmesi
sonucu paranin satin alma gücünün düsmesidir. Enflasyonun nedeni, dis satimin
(ihracatin) az, dis alimin (ithalatin) çok, üretimin az, tüketimin çok olmasi
yani bütçe açigidir. Bir devlet ürettiginden çok tüketiyorsa, sattigindan çok
aliyorsa enflasyon yasar. Enflasyon iki biçimde ortaya çikar :
• Talep Enflasyonu : Bir mal ya da hizmetin arzi az, talebi
çoksa malin fiyati yükselir.
• Maliyet Enflasyonu : Bir malin üretimi sirasindaki
girdilerin fiyatlarin yükselmesi malin fiyatini yükseltir. Örnegin, üretim
sirasinda, hammadde girdilerinin, isçilik masraflarinin artmasi satis fiyatinin
artmasina yol açar. Enflasyon yasayan ülkelerde maliyet enflasyonunu ithal
enflasyon da etkiler. Ulusal paranin degerinin düsmesi sonucu disardan alinan
mallarin fiyatlarinin yükselmesi, bunun sonucu maliyet fiyatinin yükselmesi
ithal enflasyondur.
Enflasyonun Sonuçlari
• Halkta ulusal paradan kaçis, mala ve yabanci paralara
dogru yönelme artar.
• Yatirimcilar, yeni is alanlarina yatirim yapip üretimi
artirmak yerine para ile para kazanacaklari ölü alanlara yönelirler.
• Dar ve sabit gelirliler daha çok yoksullasir.
• Enflasyondan zarar gören genis halk kitlelerinin
rahatsizligi yönetenleri zor durumda birakir, siyasal istikrarsizlik dogar.
• Devletin disariya olan borçlari nedeni ile IMF, Dünya
Bankasi ve alacakli devletlerin zorlamasi ile ulusal paranin degeri yabanci
paralar karsisinda düser. (Devalüasyon)
Enflasyonun Önlenmesi
• Enflasyonu önlemek için üretimin ve dis satimin
artirilmasi, tüketimin ve dis alimin azaltilmasi gerekir. Böylece bütçe
denklestirilir.
Uzun vadede bunlar yapilirken kisa vadede de;
• Vergi düzenlemeleriyle devletin gelirleri artirilir; yeni
vergiler konur, vergi kaçaklari önlenir, vergilendirilmemis alanlar
vergilendirilir.
• Devlet harcamalarinda tasarrufa gidilir. Devlet
giderlerini alt düzeyde tutarak bütçenin denklesmesi için çaba harcar.
• Tasarruf faizleri yükseltilerek mala ve yabanci paralara
olan talep azaltilir. Faizlerin yükselmesi ile toplanan paralar yatirimcilara
kredi olarak verilir. Böylece uzun vadede enflasyonu önleyerek üretken sletmelerin
açilmasi tesvik edilir.
• Tüketici kredileri ve taksitli satislar sinirlandirilarak
mala karsi talep azaltilir.
• Gerekirse ulusal paranin degeri dis yabanci paralar
karsisinda makul oranlarda düsürülür. Ihracat ve ithalat yollari açilir.
• Devalüasyon : Bir devletin ulusal parasinin yabanci
paralar ve altin karsisinda degerinin düsürülmesidir. Yüksek enflasyon yasayan
devletlerin dis borçlarinin artmasi sonucu, ulusal paranin degeri resmi olarak
düsürülür. Bu deger düsürme isleminde IMF, Dünya Bankasi gibi uluslar arasi
finans kuruluslarinin zorlamasinin etkisi büyüktür.
• Deflasyon : Ulusal paranin degerinin yükselmesi sonucu mal
ve hizmetlerin fiyatlarinin düsmesidir. Deflasyon üretimin tüketimden, dis
satimin dis alimdan çok olmasi durumunda görülür.
UYARI : Gerek enflasyon önlenirken, gerekse deflasyon
yasanirken ekonomi, talep yetersizligi nedeni ile yatirimlarin ve üretimin
durmasi, issizligin artmasi gibi stagfasyona (ekonomide durgunluk)da girebilir.
Enflasyon önlenirken tasarruf faizlerinin yükselmesi, taksitli satislarin ve
tüketici kredilerinin sinirlandirilmasi sonucu talebin en alt düzeye inmesine
yol açabilir. Bu durumda var olan isletmeler ürettikleri mali satamaz duruma
gelir, bunun sonucu yatirimlar durur, stoklar çogalir, isletmeler kapanir,
isçiler çikartilir. Ayni durum deflasyon sonucu da
yasanabilir. Deflasyon yasayan ülke iç pazari doyurduktan sonra ürettigi
mallari satacak dis pazar bulamazsa gene üretim ve yatirim durur, stoklar çogalir,
issizlik bas gösterir.
• Revalüasyon : Bir devletin ulusal parasinin yabanci
paralar ve altin karsisinda deger kazanmasidir.
• Ekonomik Hayatin Ana Unsurlari :
EKONOMIK FAALIYETLER
ÜRETIM
B**ÜSÜM
DEGISIM
TÜKETIM
Dogal Kaynaklar
Rant
Emek
Ücret
Girisim
Kar
Sermaye
Faiz
Teknoloji
Teknik Bilgi Ücreti (Know-how)
Üretim : Mal ve hizmetlerin fayda saglamak amaci ile
biçiminin, yerinin ve adedinin degistirilmesine üretim denir. Örnegin, fayda
saglamak amaci ile bugday tohumunu ekip büyüterek çok sayida bugday elde etmek,
bugdayin biçimini degistirip un ve ekmek haline dönüstürmek, ekmegi firindan
alip satmak amaci ile pazara (bakkala, markete) tasimak birer üretim
faaliyetidir.
Bölüsüm : Üretim sonucu elde edilen gelirin üretime katilan
unsurlar arasinda paylasilmasidir. Üretimde : Dogal kaynaklarin mülkiyetine
sahip oldugu için katilan unsur üretim sonucu rant (kira) elde eder, emegiyle
katilan ücret alir, girisim gücüyle katilan kar ya da zarar eder, sermaye ve
teknoloji ile katilan unsur ise faiz alir.
Degisim : Mal ve hizmetlerin, mal ve hizmetlerle ya da
parayla degistirilmesidir. Mal ve hizmetlerin, mal ve hizmetle degistirilmesine
ise trampa (takas) denir.
Tüketim : Mal ve hizmetlerin ihtiyaçlarini gidermek amaciyla
kullanilmasidir. Tüketim, bireylerin gelir düzeyi ile dogru orantili fiyatlarla
ters orantilidir. Gelir düzeyi arttikça tüketim artar; fiyatlar arttikça
tüketim azalir. Gelirin tüketilmeyen bölümüne ise tasarruf denir.
Dogal Kaynaklar : Ova, irmak, orman, maden rezervleri,
denizler olmadan üretim olmaz.
Emek : Dogal kaynaklari isleyen, biçimini ve yerini
degistiren, adedini çogaltan kas gücü yani is gücüdür.
Girisim : Üretim faaliyetlerini planlayan, düzenleyen ve
örgütleyen beyin gücüdür.
Sermaye : Üretimin adedini ve kalitesini artiran üretim araçlari
ve hammaddelerdir.
Teknoloji : Üretim araçlarinin gücünü ve etkinligini
artirmak için bilimsel buluslarin araç ve gereçlere uygulanmasidir.
• Is Bölümü : Farkli islerin farkli insanlar tarafindan ya
da ayni isin farkli kisimlarinin farkli insanlar tarafindan yapilmasina is
bölümü denir. Tarihsel gelisim sürecinde toplumlarda agirlikli olarak üç temel
is bölümü görülür.
• Dogal Is Bölümü : Yasa ve cinsiyete bagli olarak görülen
is bölümüdür. Kadin ve erkek, çocuk, yetiskin ve genç kendi beden ve güç
yapilarina göre farkli isler yaparlar. Agirlikli olarak ilkel toplumlarda
görülür.
• Mesleki Is Bölümü : Farkli islerin farkli insanlar
tarafindan yapilmasidir. Toplumlarin topraga yerlesmesi ile görülür.
• Teknik Is Bölümü : Ayni isin farkli kisimlarinin farkli
kisiler tarafindan yapilmasidir. Sanayi devrimi ile önem kazanmistir.
Is bölümünün Yararlari
Is Bölümünün Sakincalari
Yetenek, beceri ve zekasini kullanacagi bir iste sürekli
çalisan insan o alanda yenilikler yapar, yaptigi isi gelistirir. Isine
kendinden bir seyler katan insan yaraticiligini gelistirerek mutluluk duyar.
Birey, yetenek, zeka ve becerilerini kullanamadigi bir iste
sürekli çalisirsa otomatlasir, isine, kendine ve topluma yabancilasir,
toplumsal ve psikolojik bunalimlar yasar.
Kisa sürede daha çok üretim yapilir.
Özellikle teknik is bölümüne yönelik egitim uzun zaman alir
ve masrafli olur.
Üretim kalitesi ve verimi artar.
Din
Sosyoloji dinlerin ayin, ibadet ve inanç biçimlerini
içeriklerinden çok, onlarin toplumsal yasama etkilerini ve tarihsel gelisim
sürecinde karsilasilan farkli dinsel anlayislarin biçimlenisini etkileyen
faktörleri inceler.
Tüm dinler, inanç, ayin ve ibadet kurallarinin yani sira
toplumda düzeni saglayan kurallar sistemi olarak da islevlere sahiptirler.
Tarihsel gelisim sürecinde görülen baslica din anlayislari
sunlardir :
• Totemizm : Kutsal sayilan bitki ve hayvanlara tapilan din
anlayisidir. Agirlikli olarak ilkel toplumlarda görülür.
• Manizm : Dogaüstü ve gizli güçlerin bazi insanlarda
bulunduguna inanilan din anlayisidir.
• Naturizm : Dogal varliklarin ve olaylarin kutsallastigi
din anlayisidir. Tarimin insan yasaminda önem kazanmasi ile tarimsal üretimi
yöneten dogal olaylar kutsallasmistir.
• Politeizm (Çok tanricilik) : Farkli dinlere inanan
gruplarin bir arada yasamasi sonucu olusan tüm toplumsal gruplarda site
devletlerinde agirlikli olarak görülür.
• Monoteizm (Tek tanricilik) : Tek ve soyut bir tanriya
inanilan din anlayisidir. Müslümanlik ve Hiristiyanlik gibi dinler Orta Çag
feodal toplumlarinda dogup yayginlasmistir.
Din ve Sosyal Düzen
Sosyal gruplar tarafindan benimsenen din, diger sosyal kurumlardan
etkilenir ve onlari etkiler. Örnegin tarimin insan yasaminda önem kazanmasi ile
ekonomi kurumu din anlayisini etkilemis ve naturist dinlere geçilmistir. Ayni
biçimde dinsel kurallar, aile, hukuk, ahlak gibi pek çok kurumu etkilemis ve
biçimlendirmistir.
Din ve Laiklik
Toplumsal kurumlarin isleyis ve düzenlemelerinin dinsel
kurallara dayanmadan yapilmasina laiklik denir.
Ülkemizde laiklik Cumhuriyet'le birlikte uygulamaya
konulmus, hilafet kaldirilmis ve devletin resmi dininin olmamasi ilkesi
anayasaya girmistir.
Toplumlarin Evrimi - Kültür ve Toplumsal Degisme
Toplumlarin Evrimi
Temel Toplum Biçimleri ve Özellikleri
Bilinebilen ilk insan toplumlarindan bugünkü toplumlara
gelene dek insanlik çesitli asamalardan geçmistir. Her bir asama toplumsal
kurumlarin etkilesimine göre biçimlenerek kendine özgü toplumsal yapilar
olusturdu. Emile Durkheim ayrintili bir toplumsal Genetik Evrim Siniflandirmasi
yapmistir. Durheim'in bu ayrintili siniflandirmasini biraz toparlayacak
olursak, söyle bir siniflandirma yapabiliriz.
• Ilkel toplumlar (klan, boy)
• Ilk topraga yerlesik toplumlar (asiret, kent)
• Feodal toplumlar (imparatorluklar, derebeylikler)
• Ilerlemis toplumlar (milli devletler)
Toplum Biçimi
Din Anlayisi
Aile ve Akrabalik Iliskileri
Toplumsal Düzen
Ekonomik Yasam
Ilkel Toplumlar (Klan, Boy)
Totemizm
Anaerkil
Tabular
Üretim bilinmiyor Göçebe
Asiret
Manizm - Naturalizm
Bölünmez Soy (Asabe)
Erkegin Sefligi
Yari Göçebe Kapali Köy Ekonomisi
Kent
Politeizm
Ataerkil
Ilk Yazili Hukuk Ilk Devlet Ilk Mahkeme
Ilk Para Ilk Tüccar Zümresi
Feodal Toplum (Imparatorluk, Derebeylik)
Monoteizm
Babalik (Germen)
Teokratik Monarsi
Örgütlü Tarim Örgütlü Ticaret
Ilerlemis Toplum (Milli Devlet)
Laiklik
Çekirdek
Demokrasi
Kapitalizm
Ilkel Toplumlar (Klan, Boy) : Üretmesini bilmeyen, dogada
hazir bulduklarini tüketen göçebe toplumlar klan, klanlarin birlesmesinden
olusan boylar (fratri) ilkel toplumlari olusturur. Ilkel toplumlarin özellikleri
:
• Dinsel Yasam : Ilkel toplumlarin din anlayislari totemizm
adini alir. Totemist din anlayisi üç ana unsura dayanir.
• Totem : Kutsal sayilip tapinilan bitki ya da hayvandir.
Doga karsisinda son derece güçsüz olan ilkel insan, yasadigi sorunlar karsisinda
bir bitki ya da hayvana siginmak zorunda kalmis ve onlari kurtarici olarak
görmüstür.
• Mana : Totemin sahip olduguna inandiklari gizli güçtür.
Totem bu güç sayesinde dogadaki olaylari yönetmekte ve insanlarin iyi ve kötü
günlerini biçimlendirmektedir.
• Tabu : Totemin koydugu emir ve yasaklardir. Yasadiklari
olumlu ya da olumsuz olaylarla totem arasinda baglar kuran ilkel insanlar
toplumsal düzeni saglamak üzere kurallar olusturmuslardir.
• Aile ve Akrabalik Iliskileri : Ilkel toplumlarda genelde
anaerkil aile düzeni egemendir. Ailenin sorumlulugu öncelikle kadinin
üzerindedir. Klan ailesi de denilen bu ailede soy (akrabalik) ana tarafindan
geçer. Kandasliga dayali akrabalik iliskileri yerine totemdasliga dayali
akrabalik iliskileri egemendir. Evlilik biçimi olarak ekzogami egemendir. Ilkel
toplumlarda daha çok monogami egemendir.
• Toplumsal Düzen : Toplumsal düzeni totemist din inancina
bagli olarak tabular saglardi. Bu yüzden toplumdaki bireylerin tümü egemen
sayilirdi; toplumu yöneten kisi ya da zümre egemenligi yoktu. Ilkel toplumlarda
henüz yöneten-yönetilen ayrimina rastlanmaz. Ancak yasli kadinlarin prestiji
biraz fazladir. Klanlar genelde baris içinde yasarlardi. Klanlar arasi savasa
neden olan tek olay cinayettir. Cinayet kolektif bir suçtur ve kolektif
cezalandirmanin konusudur.
• Ekonomik Yasam : Ilkel toplumlar üretmesini bilmeyen,
dogada hazir olani tüketen, bun sonucu da göçebe yasam süren insan
topluluklaridir. Ilkel toplumlarda yasa ve cinsiyete dayali dogal isbölümü
egemendir. Kadinlar toplayicilik, erkeklerse avcilikla ugrasirlardi. Klan
yasaminda kolektif tüketim vardi. Dogadan ihtiyaçlarini karsilayan ilkel toplumlarda
mülkiyet duygusu yoktu.
Ilk Topraga Yerlesik Toplumlar (Asiretler ve Kentler)
• Topraga Yerlesmenin Nedenleri :
• Ekonomik Neden : Tarim devrimi adi verilen üretimin
ögrenilmesi bitki ve hayvanlarin çogaltilmasinin denetim altina alinmasi
topraga yerlesmenin temel nedenidir. Bitkileri üreterek çiftçiligi, hayvanlari
evcillestirerek çobanligi ögrenen insan göçebe yasamin zorluklarindan ve belirsizliklerinden
kurtulmustur.
• Dinsel Neden : Totemin resim ve heykellerinin yapildigi
magaralar ayin ve ibadet yerlerine dönüsmüs, bunun sonucu da o yerler
kutsallasmistir. Böylece kutsal yerler insanligin çekim merkezleri olmustur.
• Demografik (Nüfus) Neden : Üye sayilari çogalan klan ve
boylarin hem göç etmeleri zorlasmis hem de dogada hazir olan yiyecekler
yetmemeye baslamistir. Bunun sonucunda insanlar yerlesik yasama geçmenin çarelerini
aramaya baslamislardir.
• Topraga Yerlesmenin Sonuçlari :
• Topraga yerlesme sonucu uygarlik hizli gelisme olanagi
bulmustur.
• Üretimin ögrenilmesi sonucu dogal is bölümü yerini mesleki
is bölümüne birakmistir.
• Totem inanci yikilmistir.
• Totem inancinin yikilmasi ile yöneten – yönetilen ayrimi
dogmustur.
• Totem inancinin yikilmasi sonucu totem akrabaligi, yerini
kandasliga dayali akrabalik iliskilerine birakmistir.
• Bitkilerin ve hayvanlarin üretilmesinde emek veren insan
bunlari sahiplenmeye baslamis ve mülkiyet duygusu dogmustur.
• Topraga yerlesme sonucu kölecilik dogmus, siniflar ortaya
çikmistir.
• Asiretler (Özler) : Toplumlarin evriminde ilk yerlesik
toplum sayilan asiretler yari-göçebe köy yasami süren toplumlardir.
• Dinsel Yasam : Asiretlerin ilk dönemlerinde atanin ve ata
ruhunun kutsallastigi, ata ruhunun canli ve ölümsüz inancini içeren animist bir
din anlayisinin bir biçimi olan manizm egemendir. Ancak daha sonra asiretlerde
dogal olay ve varliklara tapma biçiminde görülen naturalist din anlayisi
görülür.
UYARI : Naturist din anlayisinin dogmasinda toplumlarin
yasaminda tarimin önem kazanmasi etkili olmustur. Tarimi yöneten günes, dag,
irmak gibi dogal olay ve varliklar kutsallasmistir.
• Aile ve Akrabalik Iliskileri : Asiretlerde bölünmez soy
ailesi egemendir. Totem inancinin yikilmasi ile kandasliga dayali akrabalik
egemen olmustur. Erkegin nisbi üstünlügüne karsilik kadinin da klanlardan gelen
prestiji devam etmektedir. Akrabalik hem ana hem baba tarafindan geçer.
• Toplumsal Düzen : Asiretlerle birlikte toplumu yöneten
liderler dogmustur. Lider, genelde ailenin en yasli ya da güçlü erkegidir.
Endogami hala yasaktir. Asiretlerde baslangiçta kolektif suç ve ceza egemendir
ve kan gütme vardir. Ancak asiretlerin son dönemlerinde bireysel ceza anlayisi
olusmaya baslamis ve suçu isleyen kisi sorumlu tutulmustur.
• Ekonomik Yasam : Asiretlerde egemen geçim kaynagi tarim ve
hayvanciliktir. Ancak, mevsime, iklime ve doga kosullarina bagli olarak
yari-göçebelik görülmektedir. Üretimin yapisi asiretin ihtiyacina yönelik
kapali köy (aile) ekonomisidir. Ancak, tarihte ilk kez, ihtiyaç fazlalarini
Pazar yerlerinde degistirmeye dayali ticaret asiretlerle birlikte görülmüstür.
Asiretlerle birlikte ulasim, tasima ve üretimde hayvan enerjisinin yani sira
köle emegi de kullanilmaya baslanmis ve toplumda siniflar dogmustur.
• Kentler (Siteler): Asiretlerin birlesmesi sonucu kentler
olusur.
Dinsel Yasam : Kentlerin din anlayisi genelde politeism (çok
tanricilik) dir. Farkli naturist din anlayisina sahip olan asiretler kentlerde
bir arada yasamaya baslayinca, birbirlerinden etkilenmisler, asiretlerin farkli
tanrilari süreç içinde kentin ortak tanrilari olarak kabul edilmistir.
• Aile ve Akrabalik Iliskileri : Kentlerde ataerkil aile
iliskileri egemendir. Tarimda erkegin kol gücüne dayali üretim, ticaretin
yayginlasmasi sonucu erkegin bu alandaki faaliyetlerde etkili rol almasi,
savaslarda erkek gücünün kullanilmasi ve devlet yönetiminde erkek egemenligi
ailede de erkegin tek egemen olmasi sonucunu dogurdu. Böylece kadinin söz,
miras ve akrabalik hakki ortadan kalkti.
• Toplumsal Düzen : Özellikleri birbirlerinden farkli olan
asiretlerin bir arada yasamalari, asiretler arasi sorunlarin çikmasi, kentin
gücünü içten zedelemeye baslayinca, asiretler arasi uzlasmayi saglayacak hukuk
sistemine gereksinim dogmus ve ilk yazili hukuk sistemi ortaya çikmistir.
Kalabaliklasan ve karmasiklasan toplumu denetlemek üzere de devlet aygitinin
kurulmasi zorunlu hale gelmistir. Kentlerde görülen ilk devlet biçimi genelde
asiretler federasyonu biçimindedir. Yani her asiretin lideri kendi asiretinden
sorumludur. Ancak asiret liderlerinin olusturdugu kurul asiretler arasi
sorunlari çözmek, savas kararlarindan, ticari iliskileri düzenlemekten, baska
kent devletleri ile olan iliskilerden sorumludur. Öte yandan kentlerde ilk kez,
suç isleyenleri yargilayan mahkemeler kurulmus, yargiçlar kurulu görevini ise
genelde devleti de yöneten asiret liderlerinin olusturdugu kurul üstlenmistir.
UYARI : Görüldügü gibi kentlerde tipik bir devlet birligi
ilkesi uygulanmaktadir. Yasalari yapan, uygulayan ve uymayanlari cezalandiran
hep ayni kuruldur. Kentlerle birlikte köle emegi kullanmak, köle alip satmak
yasal hak haline gelmistir.
• Ekonomik Yasam : Tarim ve hayvanciligin egemen geçim
kaynagi özelligini sürdürmesinin yani sira esnaf ve zanaatkarlik gelisti,
ticaret yayginlasti. Ticaretin yayginlasmasi takasin yetersiz kalmasina yol
açti ve tarihte ilk kez kentlerle birlikte alisveriste para kullanilmaya
basladi. Mal takasinin zorlasmasi, mallarin alisverisini saglayan tüccar
zümresini dogurdu. Böylece, kendisi üretmedigi halde üretenlerin mallarinin
degismesinde aracilik eden tüccarlar, ticari yasamda etkili bir güç oldular.
Asiretlerden kentlere geçisin nedenleri :
• Ekonomik Neden : Kentler genelde asiretlerin pazar yeri
olarak kullandiklari yerlerde kurulmustur. Ticaretin yayginlasmasi,
zanaatkarligin gelismesi pazar yerlerini ekonomik merkezler haline getirmis ve
asiretler zamanla buralara yerlesmeye baslamislardir.
• Dinsel Neden : Pazar yerlerine alisveris için gelen
asiretler, islerin iyi gitmesi için kendi din anlayislarini simgeleyen
heykeller (putlar) yapmislar, süreç içinde pazar yerleri insanlari çeken dinsel
merkezler haline dönüsmüstür.
• Savas ve Savunma : Saldirgan ve güçlü asiretlere karsi
kendilerini korumak ve savunmak zorunda kalan asiretler bir araya gelerek
kentleri olusturmuslardir.
Feodal Toplumlar
Feodal toplumlar kentlerin birlesmesinden olusan
imparatorluklar dil, din, irk olarak birbirlerinden farkli toplumlari içlerinde
barindirdiklarindan, bu farkli toplumlari denetim altinda tutabilmek için güçlü
merkezi otoriteye sahip olmak zorundaydilar. Merkezi otoritenin zayiflamasi
sonucu ise imparatorluklar çözülmüs ve derebeyler kendi egemenliklerini ilan
etmislerdir.
• Dinsel Yasam : Feodal toplumlarda monoteist (tek tanrili)
din anlayisi egemendir. Müslümanlik, Hiristiyanlik gibi tek tanrili dinler bu
dönemde görülür.
• Aile ve Akrabalik Iliskileri : Feodal toplumlarla birlikte
ataerkil ailede görülen babanin mutlak üstünlügü nisbi üstünlüge dönüsür. Güçlü
merkezi siyasi otoriteler ve toplumlari derinden etkileyen tek tanrili dinler
babanin elindeki güçlerin etkisini azaltmistir. Yani baba yetkilerinin bir
kismini devlete ve dine devretmek zorunda kalmistir. Babalik (Germen) ailesi
adini alan bu ailede yine de babanin gücü agirlikli olarak etkilidir.
• Toplumsal Düzen : Feodal toplumlarla birlikte devlet
toplumda düzeni saglamada etkili bir güç haline gelmistir. Tek tanrili
dinlerden de güç alan devlet yönetimi, teokratik bir sistem halini almistir.
Devlet, gücünü dinsel kurallardan almaktadir. Öte yandan, feodal toplumlarda
yasama, yürütme, yargi güçleri tek kisinin elinde toplandigindan monarsik
devlet özelligi tasir. Imparator ya da kral ülkesindeki etkisini, bulundurdugu
güçlü ordu ile sagladigindan feodal yönetimler militaristtirler. Feodal
toplumlarin son döneminde yargilama, krala ve dine bagli olmak kosulu ile uzman
yargiçlar tarafindan yapilmistir. Bu durum demokrasilerde görülen güçler ayriligi
ilkesinin ilk isaretidir.
• Ekonomik Yasam : Feodal toplumlarin ekonomik yasaminda
egemen olan tarim, siyasi otorite ile iç içe geçmistir. Siniflarin yapisi ve
iliskisi degismistir. Köleligin yerine serflik dogmus ve serfler toprak sahibi
beyler (vassal) adina üretim yapmaya baslamistir. Vassal gelirin bir kismini
kendini korumasi için derebey ya da imparatora haraç olarak vermistir. Feodal
toplumlarda, tarimdan elde edilen gelir genelde yatirima dönüstürülmezdi. Gelir
lüks tüketimde, halk için yapilan eserlerde ve ordu harcamalarinda
kullanilirdi. Öte yandan feodal toplumlarda ticari yasam örgütlü güçler
araciligi ile düzenlenmistir. Batida loncalar, doguda ahilik, ticaret, esnaflik
ve zanaatkarlik islerini organize edip öneten etkili güçlerdir.
Feodal toplumlarda devlet de militarist yapisi geregi
bulundurmak zorunda oldugu ordunun beslenme, barinma ve savas araç gereç
ihtiyaçlarini karsilamak için ekonomik faaliyetlerde bulunmaya zorlanmistir.
• Ilerlemis Toplumlar (Milli Devletler) : Sanayi devrimi ile
topyekün bir degisim yasamak zorunda kalan toplumlar, imparatorluklardan,
derebeyliklerden milli devletlere geçmislerdir.
• Milli Devletlere Geçis : Milli devletlere geçis dünyada üç
biçimde gerçeklesmistir.
• Ekonomik gelisme : Sanayi devrimi sonucu ekonomik gücü
eline geçirip zenginlesen burjuvazi feodal yönetimleri yikmak için toplumsal
destege muhtaçti. Burjuvazi toplumsal destegi saglamak için millet ve milliyetçilik
ideolojisini ortaya atip kitleleri ayaklandirdi ve yikilan imparatorluklar ve
derebeyliklerin yerine yavas yavas milli devletler kurulmaya baslandi. Sanayi
devrimi sonucu Avrupa'da pek çok milli devlet bu sekilde kurulmustur.
• Siyasal parçalanma : Sanayi devrimini gerçeklestiremeyen,
bu yüzden burjuva sinifina sahip olmayan imparatorluklarda milli devletlere dis
etkenlerle geçilmistir. Farkli özelliklere sahip toplumlar Avrupa'daki
milliyetçilik hareketlerinden etkilenerek milli devlet kurmak için isyanlar
çikartmislardir. Böylece, imparatorluklar parçalanmis ve yerlerini çok sayida
milli devlete birakmistir. Osmanli imparatorlugu'nun içinde yer alan farkli
toplumlarin baslattiklari iç ayaklanmalar, imparatorluk üzerinde çok sayida
milli devletin kurulmasina yol açmistir.
• Ekonomik parçalanma : Yeniçagla baslayan cografi
kesiflerle Avrupa, denizasiri ülkelerde sömürgeler olusturmus ve sömürge
imparatorluklari kurmustur. Sömürge toplumlarda bir süre sonra anti-sömürgeci
duygular gelismis ve milliyetçilik anlayisi egemen olmustur. Anti-sömürgeci
temelde verilen ulusal kurtulus savaslari sonucu milli devletler kurulmustur.
Amerika kitasinda, Afrika'da ve Uzakdogu'da pek çok milli devlet böyle
kurulmustur.
• Ilerlemis Toplumlarda Yasam Biçimleri :
• Ilerlemis toplumlarda dinsel yasam : Sanayilesme ile
birlikte din ve devlet islerinin birbirinden ayrildigi laiklik anlayisi dinde
egemen olmustur.
• Aile ve akrabalik iliskileri : Sanayilesme sonucu anne,
baba ve evlenmemis çocuklardan olusan, kadin ve erkegin hukuksal esitligine
dayanan çekirdek aileye geçilmistir.
• Toplumsal düzen : Sanayilesme ile birlikte kisi hak ve
özgürlüklerini, hukukun üstünlügünü temel alan, egemenligi halkin belirli
süreler için seçtigi kisilerin kullandigi demokratik devletlere geçilmistir.
• Ekonomik yasam : Sanayilesme sonucu üretim araçlarinin
mülkiyetinin kisi ya da kisilerde toplandigi, kar için üretim yapan, serbest
rekabete dayali kapitalist ekonomik sisteme geçilmistir.
• Millet : Belli bir toprak üzerinde yasayan, ortak tarih ve
ülküleri benimseyen insanlarin olusturdugu topluma millet denir.
Milleti Olusturan Manevi Unsurlar :
• Tarih Birligi : Milleti olusturan insanlarin ortak bir tarihi
benimsemeleri zorunludur.
Ülkü Birligi : Milletin olusmasi için, milleti olusturan
insanlarin ortak duygu ve düsünceleri paylasmasi zorunludur. Kederde ve
kivançta ortak duygular yasamayan insanlar millet olusturamaz.
• Devlet Birligi : Milletin bir milli devlet çatisi altinda
yasamasi ve egemenlik hakkini kullanmasi gerekir.
• Din Birligi : Milletin olusmasinda ayni dinsel inanca
sahip insanlarin bulunmasi tercih edilir, ancak din birligi olmadan da millet
olusur.
• Dil Birligi : Milleti olusturan insanlarin ayni dili
kullanmalari tercih edilir, ancak zorunlu degildir.
Milleti Olusturan Maddi Unsurlar :
• Toprak Birligi : Bir toplumun millet olabilmesi için
yasadigi topraga vatan olarak sahip çikmasi gerekir.
• Ekonomik Yasam Birligi : Milleti olusturan insanlar
ekonomik yasamda ortak çikarlar etrafinda birlesip, milli çikarlarini korumak
zorundadir.
• Irk Birligi : Milleti olusturan insanlarin ayni irktan
gelmeleri milli baglari güçlendirir. Ancak dünyanin yüzyillardir yasadigi
savaslar, istilalar ve göçler yüzünden saf bir irktan söz etmek pek mümkün
degildir. Irk birligi milletin olusmasi için zorunlu degildir.
Kültür ve Kültürel Süreçler
Kültürün Tanimi
Insanligin maddi ve manevi anlamda yapip ettigi her seye
kültür denir. O halde, insan yapisi olan, insanlar arasindaki iliskilerden
dogan her sey kültürdür. Kültür insanligin ürünüdür. Dogada hazir buldugumuz
nesne ve olaylar kültürün disinda kalir.
• Kültür Türleri : Kültür ikiye ayrilir.
• Maddi Kültür : Insanlarin maddi anlamda yaptiklari her sey
maddi kültürü olusturur. Maddi kültür, insanligin yapip gelistirdigi araç ve
gereçlerdir, kisaca teknolojidir. Irmaktan su getirmek için agaç kütüklerinin
için oyup kova yapan insan maddi kültür olusturmustur. Maddi kültür sayesinde
insanin yasami kolaylasir.
• Manevi Kültür : Insanlarin manevi alanda olusturdugu her
seydir. Manevi kültür insanlar arasi iliskilerden dogmustur. Ahlak, din, hukuk,
gelenek gibi normlar ve degerler, bunlarin bagli oldugu kurumlar manevi kültür
unsurlaridir. Manevi kültür insanlar arasi iletisimi kolaylastirir ve toplumsal
denetimi saglar.
• Kültürün Özellikleri :
• Kültürsüz toplum olmaz. Kültür toplumsal yasamin zorunlu
sonucudur.
• Kültür, ögrenmeyle kazanilir. Birey, kültürü toplumda
hazir bulur ve bunu basta aile olmak üzere içinde yer aldigi gruplardan
ögrenir.
• Kültür, kusaktan kusaga aktarilir ve süreklidir.
• Kültürün tasiyicisi dildir. Dil, kültürün sürekliligini ve
gelismesini saglar.
• Kültür, insan türüne özgü bir özelliktir. Hayvanlarin kültür
yaratma yetenekleri yoktur.
• Kültür toplumun gereksinimlerinden dogar.
• Kültür toplumlara ve zaman göre degisen dinamik bir
yapidir.
• Kültür, manevi kültür araciligi ile toplumsal denetimi
saglar.
• Kültür, manevi kültür araciligi ile toplumda ortak ülkü ve
düsünceler olusturup toplumun bütünlügünü saglar.
• Kültür, toplumlari birbirinden ayiran temel özelliktir.
• Kültürel Süreçler
• Kültürleme : Kültürün toplum içindeki grup ve bireyleri
etkileme sürecidir.
• Kültürlenme : Bireyin, toplumun kültürünü benimseme
sürecidir. Kültürlenme, genis anlamda toplumsallasma süreci ile es anlamlidir.
Kültürleme kültürün bireyi etkilemesi, kültürlenme bireyin kültürden
etkilenmesidir.
• Kültürlesme : Farkli kültürlerin etkilesimi sonucu bir
kültürün baska kültürlerden unsurlar almasi ona benzemesidir. Kültürlesme,
kültürel yayilma sonucu olusur. Kültürlesme üç biçimde gerçeklesir.
• Iki kültür yan yana geldiginde bir kültür diger kültürü
yok eder.
• Iki kültür birlikte yasadiginda kaynasip senteze gidebilir.
• Iki kültür, etkilesim sürecinde direnmelerine karsin az da
olsa birbirlerinden etkilenerek kültürlesme yasayabilir.
• Kültürel Yayilma : Bir toplumun kültürünün baska
toplumlari etkilemesi (içten disa) ya da baska kültürlerden etkilenmesidir
(distan içe).
• Kültürel Gecikme : Maddi kültürün gelismesinin manevi kültür
tarafindan önlenmesidir.
• Kültürel Sok : Bireyin veya grubun farkli kültürel bir
çevreye girdiginde yeni kültüre uyum saglamada zorlanmasidir. Kültür soku en
çok köyden kente göçte ve dis göçlerde yasanir.
• Kültürel Çözülme : Maddi ve manevi kültür ögeleri
arasindaki uyumsuzlugun dogurdugu sorunlardir.
• Kültürel Çatisma : Disardan giren kültür unsurlarinin
toplumun bir bölümü tarafindan benimsenip bir bölümü tarafindan reddedilmesi
sonucu dogan çatismadir.
• Kültürel Yozlasma : Bir toplumun kültürünün baska
toplumlarin kültürlerine tümüyle açik olmasi sonucu yasanan kültür
bozulmasidir.
• Kültürel Kapalilik : Bir toplumun baska toplumlarin
kültürlerine tümüyle kapilarini kapatmasidir. Kültürel kapalilik kültürün
gelismesini önleyerek bir baska biçimde kültürel yozlasmaya yol açar.
• Kültür Biçimleri
• Evrensel Kültür : Tüm insanligin mali sayilan ve tüm
toplumlarca kullanilabilen kültür unsurlaridir. Örnegin, maddi kültür alaninda
teknoloji, manevi kültür alaninda bilim, insan haklari, Müslümanlik,
Hiristiyanlik gibi dinler, demokrasi evrensel kültür unsurlaridir.
• Ulusal Kültür : Bir ulusa özgü olan kültür
unsurlaridir.Örnegin, Ispanyollarin boga güresi, Japonlarin ulusal giysileri,
Türklerin halk oyunlari ulusal kültür unsurlaridir.
• Alt Kültür : Bir ulusal kültür içinde yer alan ve yerlesim
birimlerine, bölgelere, toplumsal sinif ve tabakalara göre farklilasan
kültürdür. Türkiye'de Karadeniz, Ege ve Dogu kültürü, köy, kent, gecekondu
kültürleri alt kültürlerdir.
Toplumsal Degisme
• Toplumsal Degismenin Tanimi : Toplumsal yapinin bir kisim
unsurlarinin ya da tümünün zaman sürecinde bir durumdan bir baska duruma
geçisine toplumsal degisme denir. Sanayi devrimi sonucu baba otoritesinin
egemen oldugu geleneksel aileden çekirdek aileye geçis ailede bir toplumsal
degisme örnegidir.
• Toplumsal Degismenin Özellikleri
• Toplumsal degisme tüm toplumlarin zorunlu olarak yasadiklari
kaçinilmaz bir süreçtir.
• Toplumlarin degismesinin yönü ileri dogru da olabilir
geriye dogru da. Ancak, toplumlar zaman zaman geriye dogru degisseler de
toplumsal degismenin yönü ileriye dogrudur.
UYARI : Toplumlarin yasadiklari sikinti ve sorun yaratan
ihtilal, darbe, isyan, savas, istila gibi olumsuzluklar da birer toplumsal
degismedir.
• Toplumsal degismeler topluma rahatlik, mutluluk, istikrar
getirebildigi gibi kargasa da getirebilir.
• Toplumsal degismenin yönü ve hizli toplumlara göre ve ayni
toplumda zamana göre degisir.
• Degisime hazir olmayan toplumlar degisime zorlanirsa
sorunlar yasar.
• Toplumsal yapinin her hangi bir unsurunda yapilan degisme
diger unsurlarini da etkiler.
• Toplumsal Degismeyi Etkileyen Etmenler
• Bilimsel buluslar, teknolojik gelismeler : Bilim alaninda
elde edilen bulgular teknolojik araç ve gereçleri etkileyerek degistirir.
Gelisen teknoloji onun kullanimi ile ilgili kural ve degerler dogurur. Örnegin,
bilimsel buluslarin yansimasi sonucu yapilan otomobiller trafik kurallarini
dogurmus, toplumlar otomobillerle ilgili yeni düzenlemeler yapmak zorunda
kalmistir.
• Ekonomik gelismeler : Üretim araçlarinin gelismesi üretici
güçlerin konumunu ve üretim iliskilerini degistirmistir. Örnegin, sanayi
devrimi sonucu gelisen üretim araçlari isçi sinifi ve burjuvazinin, kapitalist
ekonomi sisteminin dogmasina neden olmustur. Yeni üretim iliskileri toplumlari
hukuk sistemlerinden devlet yapilarina, din anlayislarindan aile yapilarina
uzanan bir dizi degisime zorlamistir.
• Cografya (fiziki) dogal çevre kosullari : Yüzey sekilleri,
iklim kosullari gibi cografi çevre etmenlerindeki degismeler toplumsal
degismeye yol açar. Köyden kente göç toplumsal degismesi yer yer deprem,
kuraklik, sel erozyon gibi cografi çevrede yasanan olumsuzluklardan
kaynaklanmistir.
• Ideoloji : Ideolojiler toplumlarin inanç ve düsüncelerinin
bileskesi olarak dünyaya bakis açilaridir. Yeni ideolojilerin dogmasi da
toplumsal degismeye yol açar. Örnegin, Rönesans'la birlikte bireyi temel alan
hümanizm ideolojisi insan haklari, özgürlükler, demokrasi gibi toplumlarin
yasaminda yeni düsüncelerin yayginlasmasina yol açmistir.
• Nüfus bilesimi (Demografi) : Toplumun nüfus yapisindaki
degismeler toplumsal degisime neden olur. Örnegin, toplumda kadin erkek nüfus
dengesinin degismesi evlilik biçimlerinde degismelere, kir agirlikli nüfustan
kent agirlikli nüfusa geçis demokrasi anlayisinin yayginlasmasinda etkili
olmustur.
• Toplumsal Degisme ile Ilgili Temel Kavramlar
• Evrim : Toplumlarin dogal gelisme sürecinde ve iç
dinamikleriyle uzun bir zaman diliminde yasadiklari kendiliginden ve ileri
dogru yasadiklari degisimlerdir.
• Ilerleme : Toplumsal yapinin bir unsurunda yasanan ileri dogru
toplumsal degismelerdir.
• Gelisme : Toplumsal yapinin bir çok unsurunda ya da
tümünde birbiriyle baglantili olarak yasanan ileri dogru degismelerdir.
• Modernlesme : Gelismemis ya da az gelismis toplumlarin
gelismis toplumlari yakalamak için verdigi ugrasin sonucu yasanan
degismelerdir.
• Inkilap : Toplumun istegi sonucu toplumsal yapinin kimi
unsurlarinda gerçeklestirilen barisçil yenilesmelerdir.
• Ihtilal : Toplumda yöneticilerin degisemeye direnmesi
sonucu halk ayaklanmasi ile gerçeklesen ve yönetim biçiminin degismesi ile
sonuçlanan zora dayali degismelerdir.
• Isyan (Ayaklanma) : Basariya ulasmayan ihtilal
girisimleridir.
• Toplumsal Degisme Tipleri
• Serbest Toplumsal Degisme : Kültürel etkilesim sonucu,
planlanmayan ve toplumun farkina varmadan yasadigi degismelerdir. Örnegin,
bugün Türkiye'de insanlarin kot pantolon giymeleri, hamburger yemeleri, kola
içmeleri baska toplumlarla kitle iletisim araçlarinin olusturdugu etkilesim sonucu
ögrenilen aliskanliklardir.
• Müdahale Yoluyla Toplumsal Degisme : Degisimin amacinin ve
yönünün bilinçli olarak planlanarak degistirildigi toplumsal degismelerdir.
Müdahale yoluyla toplumsal degisme iki biçimde gerçeklesir.
• Demokratik Degisme : Degisme, halkin istek ve
gereksinimlerine göre ikna yoluyla gerçeklesir.
• Baski Yoluyla Degisme : Degisim, direnenlere karsi zor
kullanilarak, yukaridan asagiya gerçeklesir.
• Toplumsal Bütünlesme : Toplumda yer alan kurum, grup ve
siniflar arasinda uyum bulunmasina ve toplumda düzeni saglayan norm ve
degerlere toplumun benimseyerek uymasina toplumsal bütünlesme denir. Örnegin,
toplumdaki kurumlar, gruplar ve bireyler arasinda dayanisma, uzlasma, normlari
benimseme egilimleri varsa toplumsal bütünlesme gerçeklesir. Toplumsal
bütünlesme yasayan toplumlarda saglikli toplumsal gelisme yasanir.
• Toplumsal Çözülme : Toplumda düzeni saglayan norm ve
degerlerin denetim gücünü yitirmesine toplumsal çözülme denir. Toplumsal
çözülme yasayan toplumlarda hukuk, ahlak, din gibi normlar kisi ve gruplar
üzerinde etkisini yitirir, bir anlamda toplumda doga yasalari egemen olur.
Durkheim toplumsal çözülmeyi anomi (kuralsizlik) kavrami ile ifade eder.
Toplumlar ihtilal öncesi durumlarda genelde anomi yasarlar.
• Kentlesme ve Nüfus : Bir bölgede yasayan, aralarinda
nisbeten sürekli sosyal, kültürel ve ekonomik iliskiler bulunan insanlarin
sayisina nüfus denir. Nüfusun sayisi, bilesimi ve hareketliligini inceleyen
bilime demografi (nüfus bilimi) denir.
UYARI : Bir bölgede bulunan tüm insanlar o bölgenin nüfusunu
olusturmaz. Nüfusun olusmasi için insanlar arasinda sosyal, kültürel ve
ekonomik iliskilerin bulunmasi gerekir. Sosyoloji nüfusun toplumsal yasami
etkileyen yönü üzerinde durur. Çünkü nüfus sayisi, bilesimi ve hareketliligi
toplumsal yasamin biçimlenmesinde ve degismesinde etkili olur.
• Demografinin Konusuna Giren Baslica Kavramlar :
• Nüfus Sayisi : Nüfusu olusturan insanlarin niceliksel
ifadesi nüfusun sayisini olusturur. Toplumda nüfus sayisinin az ya da çok
olmasi toplumsal yasami etkiler. Örnegin, nüfus sayisinin az oldugu toplumlarda
toplumsal degisme genelde yavas olurken nüfus sayisinin çok olmasi toplumsal
degismeyi hizlandirir.
• Nüfus Artisi : Bir toplumda nüfusun, belli bir zaman
sürecinde oransal artisina nüfus artisi denir. Köylerde, dogurganligin
nedenleri :
• Üretimde geri teknoloji kullanilmasi nedeni ile isgücüne
duyulan gereksinim.
• Tarimda sigortanin olmamasi, çocuklarin yaslilik güvencesi
olarak görülmesi.
• Devletin can güvenligi saglayamamasi nedeniyle kalabalik
aile olma dürtüsü.
• Kirsal kesimde dogum kontrol yöntemlerinin bilinmemesi.
• Ataerkil yani agir basan geleneksel ailelerde erkek çocuk
sahibi olma istegi.
• Nüfus Sayisi ve Nüfus Artisinin Yarattigi Sorunlar :
• Nüfus Patlamasi : Bir toplumda beslenme, barinma ve saglik
sorunlarinin çözülmesi sonucu çocuk ölüm oranlarinin düsmesi ve ortalama ömrün
uzamasi nedeniyle nüfusun beklenenden fazla artmasina nüfus patlamasi denir.
• Nüfus Baskisi : Geçim kaynaklarinin insanca yasatacagi
nüfusun üzerinde nüfus sayisina sahip olan ülkelerde nüfus baskisi yasanir.
Nüfus baskisi genelde nüfus patlamasi sonucu yasanir.
• Nüfus Yetersizligi : Ülkede var olan ekonomik ve dogal
kaynaklari isletecek kadar nüfus bulunmamasi nüfus yetersizligine yol açar.
Nüfus yetersizligi yasayan ülkeler dogurganligi tesvik ederek ve baska
ülkelerden nüfus ithal ederek bu olumsuzluga çözüm ararlar.
• Nüfus Bilesimi : Nüfusun yasa, cinsiyete, egitim durumuna,
sinifsal konumuna göre oransal dagilimina nüfus bilesimi denir. Nüfus bilesimi
toplumsal yasamin anlasilmasinda önemli bir veri olarak degerlendirilir.
• Nüfus Hareketliligi :Bir toplumda nüfusun tümünün ya da
bir kisminin ekonomik, siyasal, kültürel ve cografi nedenlerle bir yerden bir
yere göç etmesidir. Nüfus hareketliligi sosyolojik olarak iç göçler ve dis
göçler biçiminde yasanir.
• Iç Göçler : Bir ülkede nüfusun bir yerden bir baska yere
göç etmesidir. Iç göçlerin en yaygin örnegi köyden kente göçtür. Köyden kente
göç olgusunu inceleyebilmek için öncelikle köyü ve kenti tanimamiz gerekir.
• Köy : Agirlikli olarak tarim ve hayvancilikla geçinen,
birincil iliskilerin yaygin oldugu nüfusu az yerlesim birimleridir. Baslica köy
biçimleri :
• Toplu Köy : Evlerin birbirine yakin oldugu yerlesim
birimleridir. Bu tür köylerde aileler küçük toprak sahibidir, kapali köy
ekonomisi egemendir ve tarlalar köyün uzagindadir. Bu nedenlerle genelde
üretimde verim düsüktür. Ancak toplu köylere elektrik, su, yol, egitim,
iletisim, saglik gibi alt yapi tesislerini götürmek ucuza mal olur.
Daginik Köy : Evlerin birbirinden uzakta oldugu köylerdir.
Alt yapi tesisleri açisindan dezavantajli olan bu köylerde, üretimde verim
yüksek olur. Çünkü daginik köyler büyük çiftlikler biçiminde olusan yerlesim birimleridir.
Bu tür köylerde üretim pazar için yapilir ve en gelismis tarim araç, gereç ve
teknikleri uygulanir. Daginik köyler bazen cografya kosullarinin zorlamasi
sonucu da olusabilir. Genelde daglik kesimlerde görülen bu köyler arazi yapisi
nedeniyle evlerin birbirinden uzakta kurulmasini zorunlu kilar.
• Hat Köyü : Eskiden irmak kiyilarinda ve vadilerde
günümüzde ise daha çok anayol kenarlarina siralanan evlerden olusan yerlesim
birimleridir.
• Kent : Agirlikli olarak ticaret ve sanayi faaliyetlerinin
görüldügü, ikincil iliskilerin yaygin oldugu nüfusu yogun yerlesim
birimleridir. Kentler ekonomik, siyasal, kültürel, egitsel, sanatsal ve
bilimsel • Köy ve Kent Yerlesimlerinin Karsilastirilmasi :
• Köyde nüfus yogunlugu az, kentte çoktur.
• Nüfus köyde dogurganligin çok olmasi nedeniyle, kentlerde
ise köyden kente göç sonucu artar.
• Köylerde birincil iliskiler, kentlerde ikincil iliskiler
yaygindir.
• Köyler kültürel anlamda tutucu, kentler yenilikçidir.
• Köylerde egemen geçim kaynagi tarim ve hayvancilik, kentlerde
ticaret ve sanayidir.
• Köylerde dogal is bölümü, kentlerde mesleki ve teknik isbölümü
agirlikli olarak görülür.
• Köyler üretimin dogal kosullara bagli olmasi nedeniyle
kentlere göre dogal afetlerden daha çok etkilenir.
• Köyden Kente Göç : Sanayi devrimi sonucu köy agirlikli
nüfus, kent agirlikli nüfus haline dönüsmüs, bu durum toplumsal yasamin her
alaninda ciddi degismelere yol açmistir.
• Köyden kente göçün nedenleri :
• Makineli tarima geçisle birlikte emek yogun isgücüne
talebin azalmasi.
• Kentlerin sanayilesmesi sonucu açilan isletmelerin
isgücüne gereksinim duymasi.
• Köylerde dogurganligin yüksek olmasinin yasattigi nüfus
artisi.
• Kentsel yasamin sagladigi kolayliklar, iletisim ve ulasim
olanaklarinin artmasi.
• Topragin bölünmesini engelleyen eski geleneklerin yerine
hukukun etkinlesmesiyle topraklarin miras yoluyla bölünmesi.
• Cografya kosullarindaki kötülesmeler, kuraklik, sel, çig,
erozyon, deprem gibi dogal afetler.
• Kirsal kesimdeki siyasal istikrarsizliklarin kan
davalarinin yarattigi can güvenligi sorunu.
• Köyden kente göçün sonuçlari :
• Kentlerin sanayilesmesi ve tarimin makinelesmesinin
birlikte yasanmasi sonucu görülen köyden kente göç olayi ulusal gelirin
artmasina neden olmustur.
• Tarimda makinelesme ve diger etkenlerle köyden kente göç
yasanirken kentler yeterince sanayilesmemisse issizlik kentlerde daha yogun
sorunlar olusturmustur.
• Issizlige bagli olarak suç oranlarinda artis yasanmistir.
• Kentlerin göç olayina hazirliksiz olmasi durumunda altyapi
sorunlarinin yasanmasi gecekondulasma gibi çarpik kentlesme sonuçlarini dogurmustur.
• Köy – kent kültür farklilasmasi yüzünden kültürel çatisma,
kültür soku, kültürel yozlasma gibi sorunlar yasanmistir.
• Dis Göçler : Bir ülkeden baska bir ülkeye dogru yasanan
nüfus hareketliligine dis göç denir. Dis göçlerin nedenleri :
• Issizlik : Nüfus baskisi yasayan ülkelerde yasanan
issizlik sonucu nüfus yetersizligi yasayan ülkelere dogru dis göç yasanir.
• Siyasal Nedenler : Savaslar, iç siyasal istikrarsizliklar
ve azinliklar üzerindeki siyasal baskilar yüzünden dis göçler yasanir.
• Beyin Göçü : Bir ülkedeki yetismis uzman elemanlarin baska
ülkelere göçüne beyin göçü denir. Uzman elemana ülkesi yeterince ekonomik
olanak saglayamiyorsa, uzmanlik alani ile ilgili altyapi yoksa ve ülkede iç
siyasal istikrarsizlik yasaniyorsa beyin göçü görülür.
• Nüfusun Toplumsal Yasam Üzerindeki Etkileri :
• Çocuk ve genç nüfusun genel nüfus içerisinde oraninin
yüksek olmasi genelde toplumsal gelismeyi olumsuz etkiler.
• Dogum oraninin yüksek olmasi sonucu nüfus artis hizinin
yüksek olmasi toplumsal gelismeyi olumsuz etkiler.
• Kentlesme hizi nüfus artis hizinin gerisinde kalirsa
gecekondulasma gibi çarpik kentlesme sorunlari yasanir.
Toplumlarin gelismisliginin bir ölçüsü de nüfusun ortalama
ömrünün yüksek olmasidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder